18 yıl önceki Erdoğan bu olaylara ne derdi?

Adem Yarıcı isimli bir vatandaş Hatay Valiliği önünde, "Çocuklarım aç, iş istiyorum anlamıyor musunuz" diyerek 7 Şubat'ta kendini yakmıştı.

3 çocuk sahibi olduğu anlaşılan bu vatandaş hastaneye kaldırılırken maalesef hayatını kaybetti.

Adem Yarıcı'nın acılı annesi bakın neler söylemiş:

"Oğlum çocuklarını bıraktı, gitti kendini yaktı. Parasızlıktan, açlıktan çocuğum kendini yaktı. Paraları yoktu pulları yoktu, yiyecek ekmekleri yoktu. Boyacıydı iş bulamıyordu." 

Valilik, 'psikolojik rahatsızlıkları vardı' şeklinde açıklama yaptı. Yetkililer ise 2011'den bu yana Yarıcı'nın ailesi ve çocuklarına 44 bin TL yardım yapıldığını açıkladı.

9 yılda 44 bin TL…

Ne kadar da çok!

Aylık 407 TL ediyor.

4 kişilik bir aileye kişi başı 3.4 TL yardım yapılmış. 

Bunu açıklayarak görevlerini yapmış olmanın(!) verdiği rahatlıkla bu cinayetten sonra koltuklarına kurulmuşlardır o yetkililer her kimlerse…

Bazı kendini bilmezler çocuklarını doyuramadığı için kendini yakan bu insana 'şov yaptı' diyebilecek kadar küçülebildiklerini de gösterdiler.

Vatandaş Erdoğan'a seslendi

Benzer bir başka olay ise 12 Şubat'ta yapılan AKP Grup Toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşurken yaşandı. Erdoğan, konuşmasına birkaç saniye ara verdiğinde bu fırsatı değerlendirerek bir vatandaş feryadını dile getirdi.

Avazı çıktığı kadar bağıran bu vatandaş, "Sayın Cumhurbaşkanım, çoluğum çocuğum aç. Bana yardım edin" diye haykırdı.

Bazı TV'lerden canlı yayınlanan Cumhurbaşkanı'nın konuşması sırasında vatandaş bu sözleri söyleyince yandaş tüm kanallar ne yapacaklarını şaşırarak canlı yayını kestiler!

Neden?

Vatandaşın feryadını kimse duymasın diye...

Oysa basının asli görevi vatandaşın sesi olmak değil miydi?

Demek ki basın kimliğini o kadar kaybetmiş ki, vatandaş konuşurken sesini kısıyor, politikacı konuşurken sesini sonuna açıyor.

Sesini duyuramayan, sesi kısılan vatandaşların dertleri de çözümsüz kalınca, önlerindeki açık kalan tek kapı 'bunalım kapısı' oluyor.

O yüzden bana göre valilik önünde kendini yakan vatandaş olayı bir cinayettir. 

Vatandaşın sesi olmayan basının işlediği bir cinayettir.

Vatandaşın derdini çözmeyen yetkililerin işlediği bir cinayettir.

Lafla peynir gemisi yürür mü?

18 yıl önceki, yani 2002 yılındaki Tayyip Erdoğan olsa bu iki olay karşısında ne derdi biliyor musunuz?

Bu sorunun cevabını dilerseniz Sayın Erdoğan'ın kendi versin…

"Bugün bu ülke bu hale geldiyse, bugün benim Anadolu'daki vatandaşım konteynırlardan evine çöp, rızık topluyor götürüyorsa, hafta pazarlarının artıklarını toplayıp evine götürüyorsa, meydanlar 'açız açız' diye bağırıyorsa, evinin kirasını ödeyemiyorsa, suyunun parasını ödeyemiyorsa, elektriğin parasını ödeyemiyorsa ve artık 'yandım Allah' diyorsa benim halkım vatandaşım, yüzde 25'i açlık sınırının altındaysa, yüzde 50'si yoksulluk sınırının altındaysa bu hale Türkiye'yi kim getirdi? Bu hükümet getirmedi mi? Rakamlar ortada. Bu hükümetin ortakları bunun sorumluluğunu taşımıyorlar mı?"

Sosyal medyada da gündem olan görüntülerde Sayın Erdoğan 2002 yılında tam olarak işte bunları söylüyor. 

Bu cümleler kurulduktan kısa süre sonra yapılan seçimlerde iktidar koltuğunu oturan Sayın Erdoğan'ın 18 yılda ülkeyi getirdiği nokta kendisinin zehir zemberek eleştirdiği seviyenin çok daha aşağısındadır.

Demek ki lafla peynir gemisi yürümez diyen atalarımız ne kadar da doğru söylemiş. 

O gün insanlar en azından meydanlara çıkıp 'açız açız' diye bağırabiliyordu, şimdi insanlar o kadar baskı altındalar ki çıkıp bağıramıyorlar bile… 

Seslerini duyurup dertlerine çözüm bulabilmek için ya koruma duvarlarını aşarak Erdoğan'a bizzat ulaşabilecek kadar cesur ve de şanslı olmaları gerekiyor. 

Ya da bunalıma girip, yaşamlarına son vermeleri…

İşte emeği geçenlerin gurur duydukları (!) yeni Türkiye'nin fotoğrafı bu…