Evet, Diyanet işleri Başkanlığı, dört sene önce okuttuğu hutbede "misyonerlik tehlikesine" dikkat çekmektedir.İşte o hutbe. Muhterem Müslümanlar! İslâm dini son hak din, Hz. Muhammed (s.a.s.) de son peygamberdir. Renk, dil, ırk, cinsiyet ve milliyet farkı gözetmeksizin bütün insanlığa gönderilmiş bulunan İslâm dini, orjinalliğini, safiyetini ve asliyetini olduğu gibi koruyabilmiş yegane ilahî dindir. Kur'an-ı Kerim de en ufak bir değişikliğe uğramadan zamanımıza kadar gelebilmiş yegane ilahî kitaptır. Dünya durdukça da böylece devam edecektir. İslâm'dan önce gönderilen ve daha sonra Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi adlarla anılan dinler ise insanlar tarafından bozulmuş, tahrif edilmişlerdir. Kur'an-ı Kerim, bu dinlerin tahrif edildiğini haber vermektedir.(Nisa: 46; Maide: 13) Değerli Müminler! Şu gerçeği hiç bir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız: Hz. Muhammet (s.a.s.) peygamber olarak gönderildikten sonra zaten tahrif edilmiş olan daha önceki dinlere ihtiyaç kalmamış ve Yüce Allah, bütün insanlığın, ancak İslâm Dinine uyarak kurtuluşa erebileceğini açıklamıştır. Çünkü İslâm dini, insanın yaratılışına uygun temel prensiplere sahiptir. Akılla ve ilmî gerçeklerle çelişmez. Durum böyleyken Hıristiyanlar kendi muharref dinlerini bütün dünyaya yaymak için büyük çabalar sarf etmekte ve çok büyük miktarlarda maddî harcamalarda bulunmaktadırlar. Muhterem Müslümanlar! Hıristiyanlığı yaymaya çalışan kimseye misyoner, dünyayı Hıristiyanlaştırmak için gösterilen faaliyetlere de misyonerlik faaliyetleri denmektedir. Yüzyıllardır devam eden bu faaliyetler günümüzde de sürmektedir. II. Vatikan Konsili'nde: "Kilise misyonerlerini göndermeye devam edecektir. Yeryüzünde her taraf Hıristiyan olmadıkça bu görev sona ermeyecektir" şeklinde karar almışlardır. Hıristiyanlığı yayabilmek için misyonerler, özel okullar, hastaneler, kütüphaneler, yabancı dil öğretim merkezleri, sığınma evleri, öksüz yurtları ve pansiyonlar kurarak fakir ailelere, kimsesiz çocuklara maddî yardımlar yaparak kitap, broşür, dergi basıp dağıtarak ve çeşitli sanat etkinlikleri göstererek amaçlarını gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Bu yüzden Hıristiyan inancını yaymakla görevli olan misyoneri bazen bir doktor, bazen bir hemşire, bazen bir öğretmen, bazen bir barış gönüllüsü, bazen bir asker, bazen herkesin yardımına koşan bir eleman olarak görebilirsiniz. Hıristiyan misyonerler, asırlardır, kendi dinî ve kültürel değerlerinden kopmuş Müslüman toplulukların özlemini çekmişlerdir. Çünkü İslâmî duyguları ve duyarlılığı zayıflamış insanlara kolayca Hıristiyanlığı kabul ettirebileceklerini düşünmektedirler. Gerçekten insanlarımız İslâmiyet hakkında ne kadar bilgisiz kalır ve manevî değerlerinden ne kadar uzaklaşırsa o nispette Hıristiyan misyonerlerin avı haline geleceklerdir. Nitekim misyonerlerin, Yehova şahitlerinin, Budistlerin, Bahailerin, Maunların ve benzeri İslâm dışı hareket mensuplarının sokuldukları kimseler genellikle İslâm'ı bilmeyen, manevî değerlerinden kopmuş kimselerdir. Yahut da kimsesiz çocuklar, geçim sıkıntısı çeken insanlar veya güven duygusundan yoksun kalmış kişilerdir. Yoksa misyonerlerin, dinini, kültürünü, tarihini bilen, kendi kimliğine sahip Müslümanları İslâm'dan koparmaları zaten mümkün değildir. Misyonerler amaçlarını gerçekleştirebilmek için bir taraftan da ellerindeki geniş imkanlarla İslâm'ı kasıtlı olarak yanlış tanıtmakta, İslâm'a ve Peygamber Efendimize çeşitli iftira ve isnatlarda bulunmaktadırlar. Böylece hem İslâm'a ilgi duyan insanların Müslüman olmalarını engellemeye çalışmakta hem de İslâm'a inanan ancak dinini iyi bilmeyen Müslümanların inançlarında şüphe ve tereddütler meydana getirerek İslâm'dan koparmayı hedeflemektedirler. İşte bu sebeple yüce dinimiz İslâm'ı iyi öğrenmeli, nesillerimize öğretmeli ve yaşamalıyız. ?Misyonerler, İslâm toplumuna birer emanet olan kimsesiz çocukları, ihtiyaç içinde kıvranan yoksul kimseleri Hıristiyanlaştırmak için her türlü çabayı gösterirken, biz Müslümanlar buna seyirci kalırsak hem geleceğimizi tehlikeye atmış oluruz, hem de Allah katında asla sorumluluktan kurtulamayız. Hutbemizi şu ilahî uyarılarla bitirelim. "Ey iman edenler. Kendilerine kitap verilenlerden bir gruba (yani batılı benimseyerek onu yaymaya çalışan bir topluluğa) uyarsanız, imanınızdan sonra sizi inkarcılığa sevkederler." (Al-i İmran, 3/100) "Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. Deki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki Allah'tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır." (Bakara, 2/120) Daha önce de bu köşede birkaç kez sunmuş olduğum bu hutbeyi tekrar okuyun. Okuyun ve bu ülkede misyonerlik tehlikesine sadece Prof. Dr. Haydar Baş'ın dikkat çekmediği görün. Kimi köşe yazarları, Malatya hadisesi sonrasında tekrar meseleyi çarpıtarak, "vatan elden gidiyor, ülkede misyonerlik tehlikeli boyuta varmıştır türü açıklamalar bu olaylara sebep oluyor" diye yazıp, adres olarak, yıllarını bu ülkenin birlik ve beraberliği konusunda yaptığı hayırlı çalışmalara vermiş Prof. Dr. Haydar Baş'ı hedef göstermeye çalışmışlardır.Bu ülkenin Millî Güvenlik Kurulu da 2005 yılında yayımladığı raporda "2010 yılına kadar ülke nüfusunun %10'unun Hıristiyanlaştırılmasının hedeflendiği" açıklamıştı.Papa ziyaretinde sayın Başbakan'ın %99 Müslüman olan ülke nüfusu için %95'i Müslüman'dır demesinin bu raporla ilgisi var mı yok mu araştırılmalıdır.Bunun yanında diğer bazı kurum ve kuruluşlar da bu misyonerlik tehlikesine dikkat çekmişlerdir.Dahası, 1995 yılına kadar Zaman Gazetesi de şiddetli bir misyoner karşıtıyken 1996 sonrası bu faaliyetlerde "hikmet aramaya" başladı. Ülkesini ve dinini seven her Müslüman Türk evladı gibi, Prof. Dr. Haydar Baş da elle tutulan, gözle görülen, adım başı hissedilen ve günbegün artan bu tehlikeye dikkat çekmiştir.Bu da Müslüman Türk evladı herkesin görevidir.Ama bir yandan misyonerliğe karşı gibi gözüküp, ardından da "dinlerarası diyalog" için ofisler açanlar, papalık misyonunu üstlenenlerle bir ve beraber olanlar bu söylemlerinde asla samimi değillerdir, bu da biline.Prof. Dr. Haydar Baş'ı onlardan ayıran da bu husustur.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Hz. Muhammed'den (saa) kim niye rahatsız olur? / 17.03.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024