2004'te Türkiye ve ABD
AB'ye giriş istekleri belirli çevreler tarafından devamlı pompalanmaktadır. Ama uzun zamandan beri bu isteklerin devam etmesine rağmen, halkımıza hala AB'ye girmenin ne olduğunu tam olarak bilmemektedir. AB şu andaki Türkiye'nin sanki bütün zorluklarını hemen halledecek ve Türkiye'yi hemen AB ülkelerinin kazanç ve hayat seviyelerine çıkaracak nitelikte gösterilmektedir. Diğer taraftan, AB'deki son çekişmeleri ve olayları kimse kaile almamaktadır. Çünkü AB kendi içindeki nüfusunun bir çok bölgesine göre, ağır bir krize doğru sürüklenmektedir. Önümüzdeki yıllarda deflasyon beklenmektedir. Çünkü piyasalarında büyük çapta durgunluk, işsizlik ve bir nevi stagnasyon işlenmektedir.
Mesela, AB ülkesi olan İspanya'da işsizlik oranı Türkiye'den çok daha fazladır. Hatta diğerlerine göre AB nin dinamosu sayılan Almanya'daki işsizlik bile, Türkiye'nin işsizlik seviyesine eşit veya bizden bile daha fazladır.
Kısacası, AB şu anda cazibesini gittikçe kaybetmektedir. Ama biz batıyı 15 - 20 yıl geriden takip etmeye alışık olduğumuz için, hala eski durumlara göre ayarlama yapmaya çalışmaktayız.
Bunun yanında AB ülkeleri arasındaki anlaşmazlıklar gittikçe derinleşmektedir. Yakın bir zamanda AB ülkeleri arasında daha büyük çekişmeler husule geleceğe benzemektedir.
Türkiye'nin son durumu
Türkiye'de kime sorsanız AB'yi değişik görmektedir. Kimi işlerin açılmasını arzu etmektedir, kimi iş bulma imkanının açılışını beklemektedir, kimi ise AB'den yardım ummaktadır. Ama AB'nin tam olarak ne olduğunu bilmemesine rağmen, yapılan değerlendirmelerde nüfusun yaklaşık olarak % 65 - 70'inin "AB'ye girelim" dediğini bazı basın ve TV'ler devamlı olarak iddia etmektedirler.
Diğer taraftan AB'ye üye olmanın kayıplarını kimse tam olarak izah etmemektedir. Tahmini kayıplarımızı şöyle sıralayabiliriz:
1 - AB, ulus devletli olmayı kabul etmemektedir,
2 - AB, milliyetçilği kabul etmemektedir,
3 - AB'de, uluslararası haklar ve mahkemeler bizimkilerden olacak, bir nevi üst ve kesin kararları onlar verecekler.
4 - AB ekonomik olarak bütün bizim ticaretimizi, sanayimizi ve tarımımızı kontrol edeceklerdir. İç idarelerimizdeki hizmet ve idari ayarlamalarına karışacaklardır. Şimdiden bile bazı konulara zaten karışımktadır. Birçok yasamızı, çok iyi değişik paket programlarıyla onların isteklerine göre çıkarmak durumunda kalınacaktır. Kısacası, Türkiye Cumhuriyeti bütünüyle tam onların istediği ayarlara uygun hale getirilecektir.
5 - AB'de tam bağımsızlık söz konusu olmayacaktır,
6 - AB'de ortak olan "Mavi yıldızlı bayrak" Türk-ay yıldızılı bayrağımızın da yerine geçecektir. Ve onun üstünde yer alacaktır.
7 - Kısacası, tam bağımsızlığımızı bırakmadan AB'ye girmek mümkün olmayacaktır.
Şimdi tam olarak içinde ne var belli olmayan kapalı bir kutuda halka gösterilmektedir. Tam bağımısızlık mı, AB mi diye oylamaya geçsek, herhalde Türkiye'deki nüfusun yüzde 99.9'u bağımsızlık diyecektir. Ama bu durumu halkımız yeterli derecede bilmemektedir. Çünkü onlara bu tarafı gösterilmemektedir. AB, bu konuları güzel süslemeye, içeriği tam olarak bilinmeyen, bir paket halinde bize servis yapmaya uğraşmaktadır.
Yani ya AB, ya tam bağımzıslık gibi bir durum söz konusu olmaktadır. Bu ikisinin birleşmesi hemen hemen imkansızdır. Şu anda AB'ye girmek Atatürk devrindeki mandacılığa benzemektedir. O zamanları da bunu istemeyenler çok olmuştu. Şimdi de isteyenler tabiki var. İsabetli bir karar vermek için durumu çok iyi bilmek gerekir.
Üstelik AB'nin bütün idari yasaları, -ki belki de binlerce sayfa tutmaktadır- bize göre değil kendilerine göre yapılmış bulunmaktadır. Oradaki kendi Hıristiyan kültürüne ve yaşam sistemine göre uygun olan bu yasalara biz, bir Müslüman halk olarak nasıl tam uyum gösterebiliriz? İşte bütün bunları değiştirmek ve bize göre ayarlamak şöyle dursun, bizim buradaki yasalarımız bile, onlara uygun olarak değiştirilmek istenmektedir ve değiştirilmektedir. Buna da Avrapa'ya uyum yasaları denilmektedir. Belki AB'ye yaklaşıyoruz, ama her yasayla sanki kendi benliğimizden bir parça daha koparıyoruz gibi bir durum izlenmektedir.
AB'ye giriş istekleri belirli çevreler tarafından devamlı pompalanmaktadır. Ama uzun zamandan beri bu isteklerin devam etmesine rağmen, halkımıza hala AB'ye girmenin ne olduğunu tam olarak bilmemektedir. AB şu andaki Türkiye'nin sanki bütün zorluklarını hemen halledecek ve Türkiye'yi hemen AB ülkelerinin kazanç ve hayat seviyelerine çıkaracak nitelikte gösterilmektedir. Diğer taraftan, AB'deki son çekişmeleri ve olayları kimse kaile almamaktadır. Çünkü AB kendi içindeki nüfusunun bir çok bölgesine göre, ağır bir krize doğru sürüklenmektedir. Önümüzdeki yıllarda deflasyon beklenmektedir. Çünkü piyasalarında büyük çapta durgunluk, işsizlik ve bir nevi stagnasyon işlenmektedir.
Mesela, AB ülkesi olan İspanya'da işsizlik oranı Türkiye'den çok daha fazladır. Hatta diğerlerine göre AB nin dinamosu sayılan Almanya'daki işsizlik bile, Türkiye'nin işsizlik seviyesine eşit veya bizden bile daha fazladır.
Kısacası, AB şu anda cazibesini gittikçe kaybetmektedir. Ama biz batıyı 15 - 20 yıl geriden takip etmeye alışık olduğumuz için, hala eski durumlara göre ayarlama yapmaya çalışmaktayız.
Bunun yanında AB ülkeleri arasındaki anlaşmazlıklar gittikçe derinleşmektedir. Yakın bir zamanda AB ülkeleri arasında daha büyük çekişmeler husule geleceğe benzemektedir.
Türkiye'nin son durumu
Türkiye'de kime sorsanız AB'yi değişik görmektedir. Kimi işlerin açılmasını arzu etmektedir, kimi iş bulma imkanının açılışını beklemektedir, kimi ise AB'den yardım ummaktadır. Ama AB'nin tam olarak ne olduğunu bilmemesine rağmen, yapılan değerlendirmelerde nüfusun yaklaşık olarak % 65 - 70'inin "AB'ye girelim" dediğini bazı basın ve TV'ler devamlı olarak iddia etmektedirler.
Diğer taraftan AB'ye üye olmanın kayıplarını kimse tam olarak izah etmemektedir. Tahmini kayıplarımızı şöyle sıralayabiliriz:
1 - AB, ulus devletli olmayı kabul etmemektedir,
2 - AB, milliyetçilği kabul etmemektedir,
3 - AB'de, uluslararası haklar ve mahkemeler bizimkilerden olacak, bir nevi üst ve kesin kararları onlar verecekler.
4 - AB ekonomik olarak bütün bizim ticaretimizi, sanayimizi ve tarımımızı kontrol edeceklerdir. İç idarelerimizdeki hizmet ve idari ayarlamalarına karışacaklardır. Şimdiden bile bazı konulara zaten karışımktadır. Birçok yasamızı, çok iyi değişik paket programlarıyla onların isteklerine göre çıkarmak durumunda kalınacaktır. Kısacası, Türkiye Cumhuriyeti bütünüyle tam onların istediği ayarlara uygun hale getirilecektir.
5 - AB'de tam bağımsızlık söz konusu olmayacaktır,
6 - AB'de ortak olan "Mavi yıldızlı bayrak" Türk-ay yıldızılı bayrağımızın da yerine geçecektir. Ve onun üstünde yer alacaktır.
7 - Kısacası, tam bağımsızlığımızı bırakmadan AB'ye girmek mümkün olmayacaktır.
Şimdi tam olarak içinde ne var belli olmayan kapalı bir kutuda halka gösterilmektedir. Tam bağımısızlık mı, AB mi diye oylamaya geçsek, herhalde Türkiye'deki nüfusun yüzde 99.9'u bağımsızlık diyecektir. Ama bu durumu halkımız yeterli derecede bilmemektedir. Çünkü onlara bu tarafı gösterilmemektedir. AB, bu konuları güzel süslemeye, içeriği tam olarak bilinmeyen, bir paket halinde bize servis yapmaya uğraşmaktadır.
Yani ya AB, ya tam bağımzıslık gibi bir durum söz konusu olmaktadır. Bu ikisinin birleşmesi hemen hemen imkansızdır. Şu anda AB'ye girmek Atatürk devrindeki mandacılığa benzemektedir. O zamanları da bunu istemeyenler çok olmuştu. Şimdi de isteyenler tabiki var. İsabetli bir karar vermek için durumu çok iyi bilmek gerekir.
Üstelik AB'nin bütün idari yasaları, -ki belki de binlerce sayfa tutmaktadır- bize göre değil kendilerine göre yapılmış bulunmaktadır. Oradaki kendi Hıristiyan kültürüne ve yaşam sistemine göre uygun olan bu yasalara biz, bir Müslüman halk olarak nasıl tam uyum gösterebiliriz? İşte bütün bunları değiştirmek ve bize göre ayarlamak şöyle dursun, bizim buradaki yasalarımız bile, onlara uygun olarak değiştirilmek istenmektedir ve değiştirilmektedir. Buna da Avrapa'ya uyum yasaları denilmektedir. Belki AB'ye yaklaşıyoruz, ama her yasayla sanki kendi benliğimizden bir parça daha koparıyoruz gibi bir durum izlenmektedir.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006