29 okulu yıkamayanlar kanal yapacakmış

Kanal İstanbul artık bir proje olmaktan çıktı ve polemik hatta arabesk konusuna dönüştü. Ulaştırma Bakanının yeğeninin Üsküdar'dan Beşiktaş'a giderken çektiği çileyi düşününce evet, Kanal İstanbul yapılmalı (!) dedim!

Neyse. Biz, Türkiye'nin gerçeklere dönelim. İstanbul'un gerçeklerine dönelim.

5.8'i çok çabuk unuttuk. Yanılmıyorsam 29 tane okul olası ilk depremde yıkılabilir, gerekçesiyle mühürlendi, öğrencileri başka okullara yönlendirildi.

Kaç ay geçti? 4 ay. O okullar aynen duruyor. Öğrencilerin çilesi aynen devam ediyor. 

Şuna eminim ki, Kanal İstanbul'a duyulan aşk, evlatlarımızın okulları için duyulsaydı 4 ayda o 29 okul yıkılır ve yenileri yapılırdı. Ama kolonlarına çekiç dahi vurmadılar.

Şimdi diyeceksiniz ki! Maltepe'de çöken apartmanın molozunu bile birkaç haftada ancak kaldırabildiler. 29 okulu nasıl yıkıp, kaldırsınlar! 

İşte bende, onu diyorum! Daha 29 okulu yıkıp, yenisini yapmaya muktedir olamayan bir hükümet nasıl sanalda 75, gerçekte ise 160 milyar TL değerinde bir projeyi hayata geçirecek?

Yandaş Yeni Şafak gazetesi bile İstanbul'da 400 bin riskli binanın olduğunu ve olası bir depremde 30 bininin yıkılacağını haber yapıyor. 

Soralım; Önce insan mı yoksa önce kanal mı?

İktidar, 'isteseler de yapacağız, istemeseler de', diyor. Kim istiyor? Kim istemiyor? 

Örneğin 400 bin riskli binada oturan vatandaşlar, Kanal İstanbul'u istiyor mu? Asgari ücretle yaşam savaşı veren İstanbullular, Kanal'ı istiyor mu?

Ya da daha kaldırımları yapılmamış, bir yağmur yağdığında sokakları sel götüren, evlerini su basan varoşlardaki İstanbullular, 'çile bizim çilemiz. Kanal İstanbul yapılsın. Katarlılar, Araplar ve zenginler sefa sürsün mü' diyor?  

Ha! İlla yapacaksanız. İlk formül; Yap-işlet-devret. Acaba yaptıracak bir firma bulabilecekler mi? Örneğin İstanbul havalimanını, şehir hastanelerini, garantili otoyolları vs. alan firmalar bu ihaleye girer mi?

Ben söyleyeyim; Girmezler. Çünkü kar yok. AKP 10 iktidarda kalma garantisi de yok. Milli bütçeyle zaten yapılamaz. Çünkü milli bütçe borç, borç faizi ve maaşlara ancak yetiyor.

Geçen hafta ekranlarda Sayın Erdoğan'ın Kanal ve geçmiş değerlendirmesini izlerken bir kez daha şaşırdım. 

Sayın Erdoğan, 'Dün birinci, ikinci ve üçüncüyü köprüye karşı çıkanlar bugün Kanal İstanbul'a karşı çıkıyor', diyor. 

Oysa '3. köprü İstanbul'a ihanettir' cümlesinin sonunda Recep Tayyip Erdoğan yazıyor.

Sayın Erdoğan, Marmaray'ı örnek verdi. O tartışmaları çok iyi hatırlıyorum. 'Üç, beş çanak çömlekle önümüzü kesmeye kalkışıyorlar' demişti Sayın Erdoğan. Açılışta da, 'sırf tarihe duyduğumuz saygı ve verdiğimiz önemden ötürü bu projeyi üç yıl geciktirdik' demişti.  

Sayın Bahçeli ne diyecek?

Kanal tartışmaları başlayınca MHP ve Sayın Bahçeli bir anda dün söylediklerini divan altına süpürüp, Kanal karşıtlığını hainlik olarak nitelediler.

Yalnız Sayın Bahçeli şu cümleyi de kurmuştu; "Milliyetçi Hareket Partisi'ne göre, Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin tartışılması Türkiye için tehdit ve beka sorunudur."

CNN-Kanal-D yayınında Sayın Erdoğan ne dedi?

"Montrö'yü hiç kafaya takmayın ya. Montrö sadece Boğaz'ı bağlar. Kanal İstanbul, Montrö kapsamında değildir.

(Savaş gemileri Boğaz'dan geçmeye devam edecek mi?) Ona da o zaman çözüm buluruz. Gerekirse savaş gemileri de (Kanal İstanbul'dan) geçebilir."

Bakalım, MHP'nin tehdit ve beka anlayışı nasıl?