6 Şubat afeti sürpriz miydi?

Yani bilinmeyen, tahmin edilmeyen, öngörülemeyen bir afet mi yaşadık 6 Şubat 2023'te? Peki, bu topraklarda ilk kez mi böylesi bir afet yaşanıyordu? 

İki sorunun cevabı da hayır. Tarih boyu nice afetlerin yaşandığı kayıtlı. Hatta bin 500'lü yıllarda meydana gelen depremde boğaz sularının Galata Kulesi'ni dövdüğü yazılır. 

Yani 6 Şubat depremleri ilk değildi sonda olmayacak. Tarihler (atıyorum) 1560 değil. 1783 değil. 1939 değil. 17 Ağustos 1999'da değil 12 Kasım 1999'da değil.

Çağ değişti. İmkanlar gelişti. Teknoloji adeta zamanla yarışıyor. Bilim yerin altını da, üstünü de, uzayı da inceliyor. Bilim insanları uyarı üstüne uyarı yapıyor. 'Depremden sonrası için değil depremden öncesi için hazırlanın' diyorlar.

Ama siyasilere bakıyorsunuz, söylenenler 1939'da da, 99'da da, 2021'de de, 2023'te de, bugünde aynı. 

Çok iddialı söylemlerle iktidara gelen ve 22 yıldır ülkeyi yöneten anlayış bu ülkede yaşanan afetlere karşı mazereti olabilir mi? Depremin büyüklüğüne sığınıp, kader diyebilir mi?

Tedbiri alır, Allah'a (c.c) sığınır ve kader, dersen eyvallah. Afetler peş peşe geliyor ama ortada tedbir yok. 

İktidar afetlere müdahale için 34 bin profesyonel kadro yetiştirmekle övünüyor. 

Deprem kuşağında, her türlü afetin yaşandığı ve yaşanabileceği 85 +10 (yabancı) milyonluk ülkemizde, 22 yılda afetlere müdahale için sadece 34 bin profesyonel kadro yetiştirmek başarı değil başarısızlıktır.

Düşünün!

Türkiye'de, güvenli yerleşim alanı sorunu var mı? Yok.

Türkiye'de, kum sorunun var mı? Yok.

Türkiye'de, çimento sorunu var mı? Yok.

Türkiye'de, demir-çelik sorunu var mı? Yok.

Türkiye'de, inşaat ekipman sorunu var mı? Yok.

Türkiye'de, iş gücü sorunu var mı?

Türkiye'de, inşaat mühendisi, yetişmiş insan sorunu var mı? Yok.

O zaman neden gereğini yapmadı? Neden gerekli tedbirler alınmadı ve de neden 22 yıllık tek parti rejimi hala hazırlıktan bahsedip, başkalarını suçlama gayretine giriyor?

Hükümet sınıfta kalmıştır

Afetin ikinci günü bölgeye giden Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş yaşadığımız gerçeği tek cümle ile özetledi. 

Hatay'da depremzede vatandaşlarla sohbet eden Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, 'Hiç devlet nerede demeyin! Bu afeti devlet yönetmiştir ama o devlet, bu millettir. Sivil insiyatif bu afeti yönetmiştir, hükümet sınıfta kalmıştır. Vatandaşımız, milletimiz kendi imkanları ile kendi birlikteliğiyle çok müthiş işler, çok doğru işler yaptı" demişti.

Enkaz üzerinden siyaset

Son Bolu faciasında olduğu gibi afet ve enkazlar üzerinden siyasetin babasını yapan iktidar partisi, 6 Şubat afeti üzerinde muhalefeti, 'enkaz üzerinden siyaset yapmakla' suçluyordu.

BTP Lideri Hüseyin Baş'ın yine itirazı vardı. "Enkazların üzerinde siyaset yapanlar bize, deprem üzerinden siyaset yapmayın diyor" diyor ve şöyle devam ediyordu:

"Deprem oluyor, deprem üzerinden siyaset yapma, pandemi oluyor pandemi üzerinden siyaset yapma, döviz yükseliyor, 'dış güçler çıkardı, kriz üzerinden siyaset yapma... 

Tamam, ben siyaset yapmayayım da, sen de bir şeye kifayet et. 

Hiç bir şeyi becerebildikleri yok ve hiçbir alanda siyaset yapmamız kabul edilemiyor. 

Sonra biz, siyaset yapmıyoruz ki, biz bir gerçeği ortaya koymak istiyoruz. İnsanlar ekranlarından bakıyorlar ve bir şeyle muhatap oluyorlar ama işin içine girdiğinde, gerçeği gördüğünde, bölgeye gittiğinde tablonun bambaşka olduğunu görüyorsun. 

Sürekli manipüle ediliyoruz, sürekli kandırılıyoruz, sürekli gizlenen bir şeyler var. Deprem üzerinden siyaset yapma, şunun üzerinden siyaset yapma… 

Hâlbuki bunların hepsinin üzerinden siyaset yapmamız lazım ki, gerçekler ortaya çıksın.

Afetlerde yöneticileri görevi nedir?

Bu sorunun cevabını İmam Ali (a.s) Efendimizin, Mısır'a vali olarak atadığı Malik b. Eşter'e şöyle emrediyor;

"Tabii afetlerden (…) dolayı halkın uğradığı zararı karşılayıp, yükünü hafifletmelisin. Halkın sıkıntılarını azaltmak için hiçbir fedakarlık sana ağır ve bıktırıcı gelmemelidir. 

Zira ihtiyaç anında halkın arazi sıkıntısının giderilmesi ve emlakin işletmeye açılması öyle bir sermayedir ki, belde ve vilayetin imarı esnasında halkın sana güzel övgüler yağdırmasını sağlar. 

Feyiz getiren adaletinle rahatlar, mutlu olurlar. Böylece sana verdikleri desteği devam ettirirler. Halk bu şekilde sağladığın rahatlıktan ve perişan hallerine çare olan adalet ve yardımdan mutlu olurlar. 

Gelecek için yaptığın stoklar, biriktirdiğin gıda maddeleri seni yüceltir, övgülerin çoğalmasına yol açar. 

Bu şekilde adil ve insaflı davranışından dolayı zaman olur ki, büyük işler arasında yer alan önemli bir meseleyi onlara havale ettiğinde, gönül rahatlığı ile o işi kabul ederler. 

Zira hali, vakti yerinde olan halk verilen görevleri, kabul eder, sorumluluktan kaçmaz. 

Unutulmamalıdır ki, bir yerin harap olması, orada yaşayan halkın yoksul düşmesinden ileri gelir. Valilerin, kendileri için mal biriktirmeleri, valilikte kalacaklarına şüphe ile bakmaları ve ayrıca halkla ilgili stokların az oluşu halkı fakir ve perişan eder." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eseri sh:754-55)

Hiçbir şey anlamadaysanız bile afette vatandaşa çadır satılamayacağını anlamış olmanız lazımdır!