Avrupa, 2003 yılına giderek yaklaşan Irak Savaşı'nın gölgesinde girdi. Savaşla ilgili tartışmalar AB içinde bölünmelere, çekişmelere ve kutuplaşmalara neden olmaya başlamıştı. Birliğin güçlü Almanya ve Fransa'nın başını çektiği bazı Avrupa ülkeleri savaşa karşı cephe içinde yer alıyor, İngiltere'de muhalif sesler yükselmesine rağmen Blair hükümeti en yakın müttefiği olarak ABD'yi destekliyordu.
Almanya ve Fransa yanına Rusya'yı da alarak güçlü bir savaş kaşıtı cephe oluşturdu. Ancak aralarında aday ülkelerin de bulunduğu sekiz Avrupa ülkesi de Ocak ayı sonlarında Washington'ın arkasında yer aldıklarını bir deklerasyonla açıklıyordu. Komünist Avrupa'nın liderleri de Irak lideri Saddam Hüseyin'e karşı başlatılan kampanyada, kamuoyunun muhalefetine rağmen ABD'nin arkasında yerlerini aldılar.
Zirvelerde Irak tartışması
Birlik kurumları içindeki toplantılarda, zirvelerde de Irak tartışılıyordu. Şubat aylarına yaklaşırken, yani savaş giderek yaklaşırken Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi oyçokluğuyla aldığı kararda, "Günümüz koşullarında Irak'a karşı güç kullanımının meşru olmayacağını" deklare etti ve Irak'ın uluslararası bir terör örgütleriyle ilişkisi olduğuna dair hiçbir kanıt bulunamadığına dikkat çekti.
Savaş yaklaştıkta liderler arasındaki diplomasi trafiğini de hızlanmaktaydı. 10 Şubat'ta Paris'te biraraya gelen Fransa, Almanya ve Rusya'nın liderleri Putin, Chirac ve Schröder savaş karşıtı bir belge imzaladılar. Putin, bu sırada dünyaya önemli bir mesaj da veriyordu: "Bu, çok kutuplu bir dünya yönünde bir ilk adımdır."
Ardından, bir hafta sonra AB hükümet ve devlet başkanları olağanüstü bir Irak zirvesiyle biraraya geldi. Brüksel'de yapılan zirvenin ardından AB yayınladıdığı sonuç bildirgesiyle tavrını ortaya koyuyordu. Bildirgede, "Irak'ın silahsızlandırılmasının temel sorumluluğunun BM Güvenlik Konseyi'ne ait olduğunu kabul ediyoruz" denildi. Bu arada Avrupa sokakları da gösteri düzenleyen savaş karşıtlarıyla dolup taşıyordu.
Tartışmalar NATO'ya taşındı
Bu arada AB'yi derinden etkileyen görüş ayrılıkları, NATO'ya da taşınmıştı. Nitekim, Belçika, Almanya, Fransa ve Lüksemburg, ABD'nin 2002 sonlarında NATO'dan, Irak tehdidi karşısında Türkiye'nin güvenliğinin sağlanması talebini, ittifakın savaşa destek verdiği şeklinde anlaşılmaması için uzun bir süre kabul etmedi. Ama müttefikler sonuçta, 16 Şubat'ta Türkiye'nin korunmasına yönelik bir formül üzerinde anlaştı. Ancak Avrupa'da savaş karşıtı cephenin çabaları boşa çıktı ve 18 Mart sabahı Bağdat'a bombalar düşmeye başladı.
AB, Kıbrıs'ta istediğini
alamadı
Yeni yıla Irak tartışmalarıyla başlayan Avrupa Birliği, diğer yandan da birlik içinde de yeniden yapılanmanın sancılı adımlarını atıyordu. Avrupa Anayasası'nın temelini oluşturan antlaşmalardan biri olan Nice Antlaşması 1 Şubat'ta yürürlüğe girmişti. AB'yi bu yıl meşgul eden bir diğer konu ise ise 1 Mayıs 2004 tarihinde birliğe adım atacak Kıbrıs'taki siyasi sorundu. Şubat ayında, Lahey'de biraraya gelen Kıbrıslı liderlerin buluşmasının başarısızlıkla sonuçlanması, BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın barış planında müzakere edilmesi umutlarını taşıyan Avrupa Birliği'nde hayal kırıklığına neden oldu.
Ortak savunma çabaları
Bu arada AB'nin Irak konusundaki çok sesli tavrı, üye ülkeleri, ortak bir Avrupa savunmasını güçlendirme konuları üzerinde düşündürmeye başladı. NATO'dan ayrı bir savunma mekanizmasının sağlanmasını isteyen Fransa, Almanya, Lüksemburg, Belçika ve Hollanda, 29 Nisan tarihinde biraraya gelerek, AB Savunma ve Güvenlik Birliği (AGSB) kurulmasına yönelik isteklerini, beşli bir deklarasyonla dile getirdiler.Ayrıca, Brüksel'de bir AB Genelkurmay Başkanlığı oluşturulması gerektiğinin de altını çizdiler. Ancak, NATO'dan ayrı bir örgütlenmeye sıcak bakmayan İngiltere'nin öncülüğündeki, İspanya, İtalya, Portekiz gibi ülkeler bu girişimi benimsemediler. Washington da buna tamamen karşı çıkıyordu. AB Genelkurmay Başkanlığı fikri, görüş ayrılıklarına neden olunca, geri bir adım atıldı ve ittifak dışında bir "askeri planlama ünitesi" oluşturulması konusuna yeşil ışık yakıldı.
Ve AB'nin tarihi genişlemesi
Birlik içinde bir yandan da genişlemenin önemli atılıyordu. AB, Atina'da 16 Nisan'da yapılan zirvesinde üye sayısını 25'e yükseltti. 16 Nisan 2003 günü, Atina'da üyelik antlaşmaları imzalayan 10 ülke, 1 Mayıs 2004 tarihinden itibaren Avrupa Birliği'ne tam üye olma yolunda önemli bir adımı daha geride bırakıyordu. Güney Kıbrıs'ın, Kıbrıs'ın bütününü temsilen AB üyesi olmasını protesto eden Türkiye ise bu imza törenine katılmadı.
Anayasa, Selanik Zirvesi'nde sunuldu
2003 yılının bir diğer önemli konusu ise AB'de yapısal ve iç reformlardı. Fransa'nın eski Cumhurbaşkanı Valery Giscard D'Estaing başkanlığında başlayan, 105 üyeli Konvansiyon platformu 1,5 yıl süren çalışmalarını yılın ilk yarısında tamamlayarak, AB'nin gelecek anayasa metni üzerinde anlaştılar. Avrupa Anayasası, Yunanistan'ın dönem başkanlığını İtalya'ya devretmeye hazırlandığı Selanik Zirvesi'de, Valery Giscard D'Estaning tarafından hükümet ve devlet başkanlarına sunuldu. Ve henüz anayasa kavgası alevlenmemişti.
Berlusconi gerginliği
Bu arada Selanik Zirvesi'nin ardından İtalya'nın dönem başkanlığını devralması da olaylı başladı. İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi hakkındaki rüşvet ve yolsuzluk iddiaları AB'yu rahatsız ediyordu. Ve Berlusconi'nin yaptığı gaflar da gerginliği arttırmıştı. İtalyan liderin 'dönem başkanı' sıfatıyla Temmuz ayı başında Avrupa Parlamentosu'nda sahne aldığı ilk gün ortalık karıştı. Berlusconi'nin, kendisini ağır dille eleştiren bir Alman sosyalist parlamenter Martin Schulz'u Nazi'ye benzetmesi, diplomatik krize neden olmuştu.
Anayasa tartışmaları alevlendi
Bu arada Avrupa Anayasası ile ilgili tartışmalar alevlenmeye başladı. Ekim ayı başında Roma Zirvesi'nde biraraya gelen devlet ve hükümet başkanları bir kez daha Avrupa Anayasa taslağını ele aldılar. AB'nin yeni üyeleri oylama sisteminin değiştirilmesi başta olmak üzere birçok konuda değişlik istiyordu. Yeni sistemin temsil güçlerini zayıflatacağı ve egemenliklerini büyüklerin ellerine teslim edecekleri için taslağa karşı çıkıyorlardı. Hatta Çek Cumhurbaşkanı Vaclav Klaus, bu durumu protesto amaçlı olarak Roma Zirvesi'ne katılmamıştı. Roma'daki zirvenin ardından AB liderleri Ekim ayı ortalarında bir kez daha biraraya geldi. Brüksel'de yapılan ara zirvede biraraya gelen liderler, Avrupa Anayasası ve savunmasını masaya yatırdılar. Bu zirvede anayasa ve savunma konularında uzlaşamayan liderler, konjoktürün canlandırılması amacıyla hazırlanan 13 maddelik bir girişim paketini kabul ettiler.
Almanya ve Fransa yanına Rusya'yı da alarak güçlü bir savaş kaşıtı cephe oluşturdu. Ancak aralarında aday ülkelerin de bulunduğu sekiz Avrupa ülkesi de Ocak ayı sonlarında Washington'ın arkasında yer aldıklarını bir deklerasyonla açıklıyordu. Komünist Avrupa'nın liderleri de Irak lideri Saddam Hüseyin'e karşı başlatılan kampanyada, kamuoyunun muhalefetine rağmen ABD'nin arkasında yerlerini aldılar.
Zirvelerde Irak tartışması
Birlik kurumları içindeki toplantılarda, zirvelerde de Irak tartışılıyordu. Şubat aylarına yaklaşırken, yani savaş giderek yaklaşırken Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi oyçokluğuyla aldığı kararda, "Günümüz koşullarında Irak'a karşı güç kullanımının meşru olmayacağını" deklare etti ve Irak'ın uluslararası bir terör örgütleriyle ilişkisi olduğuna dair hiçbir kanıt bulunamadığına dikkat çekti.
Savaş yaklaştıkta liderler arasındaki diplomasi trafiğini de hızlanmaktaydı. 10 Şubat'ta Paris'te biraraya gelen Fransa, Almanya ve Rusya'nın liderleri Putin, Chirac ve Schröder savaş karşıtı bir belge imzaladılar. Putin, bu sırada dünyaya önemli bir mesaj da veriyordu: "Bu, çok kutuplu bir dünya yönünde bir ilk adımdır."
Ardından, bir hafta sonra AB hükümet ve devlet başkanları olağanüstü bir Irak zirvesiyle biraraya geldi. Brüksel'de yapılan zirvenin ardından AB yayınladıdığı sonuç bildirgesiyle tavrını ortaya koyuyordu. Bildirgede, "Irak'ın silahsızlandırılmasının temel sorumluluğunun BM Güvenlik Konseyi'ne ait olduğunu kabul ediyoruz" denildi. Bu arada Avrupa sokakları da gösteri düzenleyen savaş karşıtlarıyla dolup taşıyordu.
Tartışmalar NATO'ya taşındı
Bu arada AB'yi derinden etkileyen görüş ayrılıkları, NATO'ya da taşınmıştı. Nitekim, Belçika, Almanya, Fransa ve Lüksemburg, ABD'nin 2002 sonlarında NATO'dan, Irak tehdidi karşısında Türkiye'nin güvenliğinin sağlanması talebini, ittifakın savaşa destek verdiği şeklinde anlaşılmaması için uzun bir süre kabul etmedi. Ama müttefikler sonuçta, 16 Şubat'ta Türkiye'nin korunmasına yönelik bir formül üzerinde anlaştı. Ancak Avrupa'da savaş karşıtı cephenin çabaları boşa çıktı ve 18 Mart sabahı Bağdat'a bombalar düşmeye başladı.
AB, Kıbrıs'ta istediğini
alamadı
Yeni yıla Irak tartışmalarıyla başlayan Avrupa Birliği, diğer yandan da birlik içinde de yeniden yapılanmanın sancılı adımlarını atıyordu. Avrupa Anayasası'nın temelini oluşturan antlaşmalardan biri olan Nice Antlaşması 1 Şubat'ta yürürlüğe girmişti. AB'yi bu yıl meşgul eden bir diğer konu ise ise 1 Mayıs 2004 tarihinde birliğe adım atacak Kıbrıs'taki siyasi sorundu. Şubat ayında, Lahey'de biraraya gelen Kıbrıslı liderlerin buluşmasının başarısızlıkla sonuçlanması, BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın barış planında müzakere edilmesi umutlarını taşıyan Avrupa Birliği'nde hayal kırıklığına neden oldu.
Ortak savunma çabaları
Bu arada AB'nin Irak konusundaki çok sesli tavrı, üye ülkeleri, ortak bir Avrupa savunmasını güçlendirme konuları üzerinde düşündürmeye başladı. NATO'dan ayrı bir savunma mekanizmasının sağlanmasını isteyen Fransa, Almanya, Lüksemburg, Belçika ve Hollanda, 29 Nisan tarihinde biraraya gelerek, AB Savunma ve Güvenlik Birliği (AGSB) kurulmasına yönelik isteklerini, beşli bir deklarasyonla dile getirdiler.Ayrıca, Brüksel'de bir AB Genelkurmay Başkanlığı oluşturulması gerektiğinin de altını çizdiler. Ancak, NATO'dan ayrı bir örgütlenmeye sıcak bakmayan İngiltere'nin öncülüğündeki, İspanya, İtalya, Portekiz gibi ülkeler bu girişimi benimsemediler. Washington da buna tamamen karşı çıkıyordu. AB Genelkurmay Başkanlığı fikri, görüş ayrılıklarına neden olunca, geri bir adım atıldı ve ittifak dışında bir "askeri planlama ünitesi" oluşturulması konusuna yeşil ışık yakıldı.
Ve AB'nin tarihi genişlemesi
Birlik içinde bir yandan da genişlemenin önemli atılıyordu. AB, Atina'da 16 Nisan'da yapılan zirvesinde üye sayısını 25'e yükseltti. 16 Nisan 2003 günü, Atina'da üyelik antlaşmaları imzalayan 10 ülke, 1 Mayıs 2004 tarihinden itibaren Avrupa Birliği'ne tam üye olma yolunda önemli bir adımı daha geride bırakıyordu. Güney Kıbrıs'ın, Kıbrıs'ın bütününü temsilen AB üyesi olmasını protesto eden Türkiye ise bu imza törenine katılmadı.
Anayasa, Selanik Zirvesi'nde sunuldu
2003 yılının bir diğer önemli konusu ise AB'de yapısal ve iç reformlardı. Fransa'nın eski Cumhurbaşkanı Valery Giscard D'Estaing başkanlığında başlayan, 105 üyeli Konvansiyon platformu 1,5 yıl süren çalışmalarını yılın ilk yarısında tamamlayarak, AB'nin gelecek anayasa metni üzerinde anlaştılar. Avrupa Anayasası, Yunanistan'ın dönem başkanlığını İtalya'ya devretmeye hazırlandığı Selanik Zirvesi'de, Valery Giscard D'Estaning tarafından hükümet ve devlet başkanlarına sunuldu. Ve henüz anayasa kavgası alevlenmemişti.
Berlusconi gerginliği
Bu arada Selanik Zirvesi'nin ardından İtalya'nın dönem başkanlığını devralması da olaylı başladı. İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi hakkındaki rüşvet ve yolsuzluk iddiaları AB'yu rahatsız ediyordu. Ve Berlusconi'nin yaptığı gaflar da gerginliği arttırmıştı. İtalyan liderin 'dönem başkanı' sıfatıyla Temmuz ayı başında Avrupa Parlamentosu'nda sahne aldığı ilk gün ortalık karıştı. Berlusconi'nin, kendisini ağır dille eleştiren bir Alman sosyalist parlamenter Martin Schulz'u Nazi'ye benzetmesi, diplomatik krize neden olmuştu.
Anayasa tartışmaları alevlendi
Bu arada Avrupa Anayasası ile ilgili tartışmalar alevlenmeye başladı. Ekim ayı başında Roma Zirvesi'nde biraraya gelen devlet ve hükümet başkanları bir kez daha Avrupa Anayasa taslağını ele aldılar. AB'nin yeni üyeleri oylama sisteminin değiştirilmesi başta olmak üzere birçok konuda değişlik istiyordu. Yeni sistemin temsil güçlerini zayıflatacağı ve egemenliklerini büyüklerin ellerine teslim edecekleri için taslağa karşı çıkıyorlardı. Hatta Çek Cumhurbaşkanı Vaclav Klaus, bu durumu protesto amaçlı olarak Roma Zirvesi'ne katılmamıştı. Roma'daki zirvenin ardından AB liderleri Ekim ayı ortalarında bir kez daha biraraya geldi. Brüksel'de yapılan ara zirvede biraraya gelen liderler, Avrupa Anayasası ve savunmasını masaya yatırdılar. Bu zirvede anayasa ve savunma konularında uzlaşamayan liderler, konjoktürün canlandırılması amacıyla hazırlanan 13 maddelik bir girişim paketini kabul ettiler.