Hem Başbakan Erdoğan, hem de Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün 12 Haziran Lüksemburg zirvesi sonrasında AB konusunda ortaya koydukları tutum, AB ile ortaklaşa yürüttükleri tiyatronun bir parçası. Hem Gül, hem de Erdoğan'ın "saat ayarlı bomba" gibi aynı anda AB'ye patlamaları, Gül'ün daha Lüksemburg'dayken yaptığı "AB verdiği sözleri yerine getirmezse liman ve havaalanlarımız Rumlara kesinlikle açılmayacak" açıklaması ve Başbakan Erdoğan'ın da "müzakereler durursa durur" tarihi(!) beyanı AB-AKP ilişkilerinde farklı bir sürecin başlangıcı mı?Bu soruya cevabımız; şekil olarak evet ama mantık ve felsefe olarak hayır!Şekilden kastım; görüntü, kamuoyuna yansıtılış biçimi. Mantık ve felsefe de, AKP hükümetinin daha iktidar koltuğuna oturmadan perde arkasında verdiği sözler ve bu sözlerin gereği olarak yerine getirdiği tavizler. Onların ifadesiyle, Türkiye'nin 200 yıllık batılılaşma sürecinde atılmış kutsal adımlar!Peki ne oldu da AB-AKP ilişkilerinde böyle bir şekil değişikliğine gidildi?Çünkü seçimler yaklaştı. Türkiye'de siyasi anlamıyla bir erken seçim yapılmasa bile normal seçimler de zaten 15 ay gibi bir kısa bir süre sonra gerçekleşecek. Yani her halükarda Türkiye'de seçimler erken bir tarihte yapılacak!Sandığın ufukta görünmeye başladığı bu dönemde, AKP'nin yaşadığı sancılar da normal karşılanmalı. Çünkü AB uğruna atılan kutsal adımların hemen tamamı Türk milletinin rıza göstermediği ve tepki gösterdiği adımlar. Bu yönüyle AB'nin Türk milletine hitap eden, onun istekleri doğrultusunda gerçekleştirilen bir hedef olmadığı da su götürmez bir gerçek olarak bir kez daha karşımıza çıkıyor.Hükümet yetkilileri ve yandaşları CHP lideri Deniz Baykal'ın "antidemokratik" sayılabilecek, "millete rağmen" çıkışlarını eleştirirken, kendilerinin uyguladığı AB politikalarının "millete rağmen millet için" felsefesiyle yürütüldüğünü ve bu ilişki sonucunda Türkiye'nin başta üniter yapısı olmak üzere birçok kazanımlarını feda ettiğini unutmamaları gerekiyor. Onlar unutsa bile, millet bu gerçekleri unutmuyor, unutamıyor!Gelelim Başbakan Erdoğan ve Gül'ün AB efelenmelerine. Başbakan Erdoğan dün de bu efelenmelerini devam ettirdi ve Avusturya Başbakanı Schüssel'in "Türkiye ile müzakereler çok zor" açıklamasına yine sert bir cevap verdi. Erdoğan şöyle buyurmuş: "Bu yakıştırmalar çirkin, Türkiye zor değil, dürüst bir ülke."İktidar koltuğuna oturduğu günden bu yana tek hedef olarak AB'yi gösterip, bütün icraatlarını ona göre şekillendiren Erdoğan, AB karşıtı açıklamalarının pirim yaptığını görünce hızını alamıyor. Neredeyse her gün bir AB karşıtı açıklama yaparak aklınca "sandık yatırımı" yapıyor. Erdoğan'ın bu açıklamalarının dış basındaki yansıması tam da belirttiğimiz gibi. Washington Times gazetesi Erdoğan'ın AB çıkışının ardında milliyetçi dalganın yükselişinin olduğunu belirtiyor. Bu yorum çok önemli. Washington Times gazetesi, limanları Rumlara açmama kararının "yıkıcı potansiyeli"ne karşın Türkiye'de destek gördüğünü belirterek, milliyetçilikteki yükselişin Başbakan Erdoğan'ın tutumunu şekillendirdiğini ifade ediyor. Fakat bütün bunlar işin şekil boyutuydu. Bir de gerçekler var. Başbakan Erdoğan ve Gül bu tür açıklamalar yaparak milletin gözünde yitirdikleri imajı kazanmak için çırpınırken, perde arkasından da Rumlara liman ve havaalanlarını açmak için yol arıyorlar. 'Nasıl yaparız da, Rumları millete çaktırmadan tanırız'ın hesabını yapıyorlar. Bu gizli hesap ve projelerle ilgili basına yansıtılmayan ama Yunanistan ile ortak yürütülen çalışmalar var. Hem Erdoğan, hem de Gül, eğer AB ile ilgili efelenmelerinde samimilerse, neden Yunanistan ile gizli gizli Kıbrıs'ta çözüm için çabalıyorlar. Madem biz vazifemizi yerine getirdik ve AB üzerine düşeni yapmadıysa bütün bu çabalar neyin nesi?Hükümetin AB sevdasında zerre eksilme olmadığını ve bütün mesailerini AB için harcadıklarını tekrar vurgulayalım. Hükümetin AB ilişkilerinde tamamen milleti kandırmaya yönelik takip ettiği bu ikili yöntemin şifrelerini çözmek için Erdoğan ve Gül'ü ayrı bir tarafa, Başmüzakereci Ali Babacan'ı ise başka bir tarafa koyun. Gül ve Erdoğan'da AB-AKP ilişkilerinin şekil boyutunu, Babacan'da ise mantık ve felsefe boyutunu göreceksiniz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012