Başbakan Erdoğan’ın, D-8 zirvesi için gittiği Pakistan’da Patriot ile ilgili soruları cevaplandırırken, “Şu anda bizim topraklarımız dördüncü maddeye göre NATO’nun topraklarıdır” cümlesi sözün bittiği yerdir aslında.
Normal şartlarda bu cümleyi sarfeden kişinin, bir ülkenin başbakanı olması muhaldir.
Daha doğru bir ifadeyle, yönettiği toprakları vatan toprağı olarak değil de, NATO toprağı olarak tanımlayan birisinin o ülkenin başbakanından ziyade NATO’nun temsilcisi veya görevlisi olması mantığa daha uygun gibi görünmektedir.
Başbakanın NATO ile ilgili en çarpıcı çıkışı bu olsa da, özellikle Libya’ya müdahale konusunda önce “NATO’nun Libya’da ne işi var” deyip saatler sonra “NATO’nun Libya’da olmasını biz istedik” şeklinde çelişkili açıklamaları hafızalardaki tazeliğini korumaktadır.
Vatan topraklarının bizzat o ülkenin Başbakanı tarafından NATO toprağı olarak ilan edilmesi, bu ülkenin yaşadığı acı bir dönüm noktasıdır.
Ancak bu dönüm noktası yeni değil, son 60 yılımıza damgasını vuran adeta acı bir kader niteliğindedir.
Patriot füzelerinin Türkiye yerleştirilmesi ve Başbakan Erdoğan’ın bu süreçteki tutumuyla ilgili son bir buçuk aydır yaşadıklarımızı aklı başında bir gazeteci özel bilgi ve yoruma ihtiyaç duymadan bir kenara not etse, 10 yıl içinde inanılmaz bir tarih eseri ortaya koyabilir.
Çünkü 50 yıl, yani günü gününe tam yarım asır önce Türkiye’nin NATO konsepti altında yaşadıkları ile bugün Patriot füzelerinin topraklarımıza yerleştirilmesi sürecinde yaşadıklarımız arasında neredeyse hiçbir fark yoktur.
(Günü gününe diyoruz çünkü anlatacağımız hadise Ekim ayının son günleri 1962 senesinde cereyan etmiştir.)
1962 yılının Ekim ayında Türkiye ve Küba üzerinden SSCB ve ABD’yi dünya savaşının eşiğine getiren füze krizi ile bugün yaşadıklarımız arasında hiç ama hiç fark yoktur. Orada da Türkiye piyon olarak kullanılmış olup, ABD’nin dümen suyunda Rusya’nın hedef tahtası haline getirilmiştir. Ayrıca ABD- Rusya pazarlıklarında en önemli gündem maddesi Türkiye toprakları olup, bizler bu pazarlıkların detaylarını ancak olaydan 35 yıl sonra yani 1997 yılında dönemin Rus, Kübalı ve ABD’li siyasilerin anılarından ve arşiv kayıtlarından öğrenebilmişiz. Bir ülkeye bundan daha ağır bir 3. dünya ülkesi muamelesi uygulanamaz herhalde.
Sözde müttefikimiz ABD’nin Türkiye’yi Rusya’ya tek kalemde nasıl sattığının bundan daha iyi bir örneği olmayıp, bugün için almamız gereken çok önemli dersleri ihtiva ettiğini belirtmek durumundayız.
İran Genelkurmay Başkanı Hasan Firuzabadi’nin, Türkiye’ye yerleştirilecek NATO’ya ait Patriot füze savunma sisteminin dünya savaşına zemin hazırlamak anlamına geleceği sözlerini bu bağlamda değerlendirmek zorunda olduğumuzu hatırlatmalıyız.
Öte yandan Patriot gündemiyle beraber apar topar Türkiye’ye gelen Rus lider Putin’in Patriotlarla ilgili Anton Çehov’a atıfta bulunarak, “Duvarda silah varsa piyesin sonunda o silah ateş edecektir” sözünün ne anlama geldiğini bir kere daha düşünmek mecburiyetindeyiz.
Şu süreçte hepimizin bildiği en yalın gerçek şu ki; bizi idare edenlerin de gazetelerden öğrendikleri Patriotların Türkiye’ye yerleştirilmesinin Suriye ile hiçbir alakasının olmadığıdır.
Önemine binaen ve tarihe yarım asır sonra da olsa not düşmek adına Türkiye- Küba 1962 füze krizini yarın detaylı olarak ele alacağız.
Normal şartlarda bu cümleyi sarfeden kişinin, bir ülkenin başbakanı olması muhaldir.
Daha doğru bir ifadeyle, yönettiği toprakları vatan toprağı olarak değil de, NATO toprağı olarak tanımlayan birisinin o ülkenin başbakanından ziyade NATO’nun temsilcisi veya görevlisi olması mantığa daha uygun gibi görünmektedir.
Başbakanın NATO ile ilgili en çarpıcı çıkışı bu olsa da, özellikle Libya’ya müdahale konusunda önce “NATO’nun Libya’da ne işi var” deyip saatler sonra “NATO’nun Libya’da olmasını biz istedik” şeklinde çelişkili açıklamaları hafızalardaki tazeliğini korumaktadır.
Vatan topraklarının bizzat o ülkenin Başbakanı tarafından NATO toprağı olarak ilan edilmesi, bu ülkenin yaşadığı acı bir dönüm noktasıdır.
Ancak bu dönüm noktası yeni değil, son 60 yılımıza damgasını vuran adeta acı bir kader niteliğindedir.
Patriot füzelerinin Türkiye yerleştirilmesi ve Başbakan Erdoğan’ın bu süreçteki tutumuyla ilgili son bir buçuk aydır yaşadıklarımızı aklı başında bir gazeteci özel bilgi ve yoruma ihtiyaç duymadan bir kenara not etse, 10 yıl içinde inanılmaz bir tarih eseri ortaya koyabilir.
Çünkü 50 yıl, yani günü gününe tam yarım asır önce Türkiye’nin NATO konsepti altında yaşadıkları ile bugün Patriot füzelerinin topraklarımıza yerleştirilmesi sürecinde yaşadıklarımız arasında neredeyse hiçbir fark yoktur.
(Günü gününe diyoruz çünkü anlatacağımız hadise Ekim ayının son günleri 1962 senesinde cereyan etmiştir.)
1962 yılının Ekim ayında Türkiye ve Küba üzerinden SSCB ve ABD’yi dünya savaşının eşiğine getiren füze krizi ile bugün yaşadıklarımız arasında hiç ama hiç fark yoktur. Orada da Türkiye piyon olarak kullanılmış olup, ABD’nin dümen suyunda Rusya’nın hedef tahtası haline getirilmiştir. Ayrıca ABD- Rusya pazarlıklarında en önemli gündem maddesi Türkiye toprakları olup, bizler bu pazarlıkların detaylarını ancak olaydan 35 yıl sonra yani 1997 yılında dönemin Rus, Kübalı ve ABD’li siyasilerin anılarından ve arşiv kayıtlarından öğrenebilmişiz. Bir ülkeye bundan daha ağır bir 3. dünya ülkesi muamelesi uygulanamaz herhalde.
Sözde müttefikimiz ABD’nin Türkiye’yi Rusya’ya tek kalemde nasıl sattığının bundan daha iyi bir örneği olmayıp, bugün için almamız gereken çok önemli dersleri ihtiva ettiğini belirtmek durumundayız.
İran Genelkurmay Başkanı Hasan Firuzabadi’nin, Türkiye’ye yerleştirilecek NATO’ya ait Patriot füze savunma sisteminin dünya savaşına zemin hazırlamak anlamına geleceği sözlerini bu bağlamda değerlendirmek zorunda olduğumuzu hatırlatmalıyız.
Öte yandan Patriot gündemiyle beraber apar topar Türkiye’ye gelen Rus lider Putin’in Patriotlarla ilgili Anton Çehov’a atıfta bulunarak, “Duvarda silah varsa piyesin sonunda o silah ateş edecektir” sözünün ne anlama geldiğini bir kere daha düşünmek mecburiyetindeyiz.
Şu süreçte hepimizin bildiği en yalın gerçek şu ki; bizi idare edenlerin de gazetelerden öğrendikleri Patriotların Türkiye’ye yerleştirilmesinin Suriye ile hiçbir alakasının olmadığıdır.
Önemine binaen ve tarihe yarım asır sonra da olsa not düşmek adına Türkiye- Küba 1962 füze krizini yarın detaylı olarak ele alacağız.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012