Yunanistan krizi sadece Avrupa Birliği ülkelerinin başını ağrıtmıyor. Konuyu masaya yatıran G20 ülkeleri de işin içinden çıkamadı ve çareyi birbirlerine suç atmakta buldular.
G20 ülkeleri krizle mücadelede Avrupa’nın yeterli miktarda para ortaya koymadığını belirttiler. “Eğer Avrupa dünyanın desteğini almak istiyorsa, kendi borç krizi ile mücadelede ortaya daha fazla para koyması lazım” dediler.
Almanya, AB’nin lokomotif ülkesi olarak ayak diretti, çünkü bu tür bir para koyma hadisesinde en fazla yük onun sırtına yükleniyordu ama G20 ülkeleri baskılarını artırınca Euro ülkeleri oluşturdukları yardım fonunun gücünü mecburen yeniden değerlendirme sözü verdiler.
ABD Hazine Bakanı Timothy Geithner, “IMF’nin Avrupa’da eksik olan güçlü bir koruma duvarının yerini tutamayacağı konusunda geniş bir uzlaşı var ve Avrupa’nın kendi planları daha da netleşmeden IMF yeni adım atamaz” dedi.
Yani ABD’nin şahsında G20 ülkeleri Avrupa’ya aba altından sopayı göstermiş oldu.
Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble, “Kurtarma fonlarına para pompalamak ya da hükümetleri finanse etmek için Avrupa Merkez Bankası’nın para basmasının ekonomik olarak hiçbir anlamı yok” dese de bu tür açıklamalara kulaklarını tamamen tıkayan G20 ülkeleri için bu açıklamaların hiçbir anlamı yok.
Görünen o ki, Almanya’nın ve diğer Euro ülkelerinin Yunanistan krizi için hiçbir çözümleri olmadığı gibi G20 ülkelerinin de hiçbir çözümü yok.
Çözümsüzlerini top çevirerek örtbas etmeye çalışıyorlar. Gerek Euro ülkeleri gerekse G20 ülkeleri mevcut kapitalist sistem içinde ekonomik krizi çözmeleri asla mümkün değil, çünkü yaşanan bu ve benzeri krizler kapitalizmin doğasında var.
Paranın ve kaynakların tekelleşmesi, küresel sermayedarların elinde toplanması, milletlerin ve onlara hizmet etmekle mükellef olan devletlerin elini zayıflattı.
Dünyanın en büyük ekonomileri olan ABD borçlu, Almanya borçlu, İngiltere borçlu, Fransa borçlu…
Peki, devletlerin borçlu olduğu bir dünyada alacaklı kim? Doğru ya alacaklılar olması lazım. İşte onlar da bugün devletlere yön veren, Davos toplantılarıyla devlet idarecilerine nasıl bir dünya sistemi istediklerini dikte eden küresel sermayedarlar…
Bütün dünya onlara çalışıyor.
G20 ülkeleri AB’ye “kesenin ağzını açın” diyor ama AB’nin kesesi delik, içinde kendine ait hiçbir şey yok. Kesenin ağzını açmak demek hem Almanya için hem de diğer ülkeler için küresel sermayedarlara daha fazla borçlanmak anlamına geliyor.
Ülkelerin bu noktada ayak sürtmelerinin temel nedeni de bu…
Bu kısırdöngüden kurtulmanın tek yolu, paranın ve kaynakların tekelleşmesini önleyecek ve bunları gerçek sahiplerine, millete verecek olan “Sosyal Devlet–Milli Devlet” anlayışıdır.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın “Sosyal Devlet–Milli Devlet” tezi… Dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli’nin temelini oluşturduğu tez…
Böyle bir Milli Devlet’te, kaynaklar millete aittir ve devlet, milletle ortak olarak bu kaynakları işletir. Mal ve emeğin karşılığı yabancıların paraları değil, milli para devreye sokulur ve bu para adil bir şekilde sosyal devlet projeleri ile halka dağıtılır. Oluşan talep yerli üretimle karşılanır. Büyüme senyoraj gelirini artırır, gelir arttıkça pazar genişler, üretim canlanır. Ekonominin çarkları hiçbir yabancı unsura ihtiyaç duymadan sağlıklı bir şekilde işler.
İşte yapısal çözüm budur. Kemer sıkmayla, taşıma suyuyla borçlanarak finans sağlamakla, bütün değerleri yabancılara satmakla hiçbir kriz çözülemez.
G20 ülkeleri krizle mücadelede Avrupa’nın yeterli miktarda para ortaya koymadığını belirttiler. “Eğer Avrupa dünyanın desteğini almak istiyorsa, kendi borç krizi ile mücadelede ortaya daha fazla para koyması lazım” dediler.
Almanya, AB’nin lokomotif ülkesi olarak ayak diretti, çünkü bu tür bir para koyma hadisesinde en fazla yük onun sırtına yükleniyordu ama G20 ülkeleri baskılarını artırınca Euro ülkeleri oluşturdukları yardım fonunun gücünü mecburen yeniden değerlendirme sözü verdiler.
ABD Hazine Bakanı Timothy Geithner, “IMF’nin Avrupa’da eksik olan güçlü bir koruma duvarının yerini tutamayacağı konusunda geniş bir uzlaşı var ve Avrupa’nın kendi planları daha da netleşmeden IMF yeni adım atamaz” dedi.
Yani ABD’nin şahsında G20 ülkeleri Avrupa’ya aba altından sopayı göstermiş oldu.
Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble, “Kurtarma fonlarına para pompalamak ya da hükümetleri finanse etmek için Avrupa Merkez Bankası’nın para basmasının ekonomik olarak hiçbir anlamı yok” dese de bu tür açıklamalara kulaklarını tamamen tıkayan G20 ülkeleri için bu açıklamaların hiçbir anlamı yok.
Görünen o ki, Almanya’nın ve diğer Euro ülkelerinin Yunanistan krizi için hiçbir çözümleri olmadığı gibi G20 ülkelerinin de hiçbir çözümü yok.
Çözümsüzlerini top çevirerek örtbas etmeye çalışıyorlar. Gerek Euro ülkeleri gerekse G20 ülkeleri mevcut kapitalist sistem içinde ekonomik krizi çözmeleri asla mümkün değil, çünkü yaşanan bu ve benzeri krizler kapitalizmin doğasında var.
Paranın ve kaynakların tekelleşmesi, küresel sermayedarların elinde toplanması, milletlerin ve onlara hizmet etmekle mükellef olan devletlerin elini zayıflattı.
Dünyanın en büyük ekonomileri olan ABD borçlu, Almanya borçlu, İngiltere borçlu, Fransa borçlu…
Peki, devletlerin borçlu olduğu bir dünyada alacaklı kim? Doğru ya alacaklılar olması lazım. İşte onlar da bugün devletlere yön veren, Davos toplantılarıyla devlet idarecilerine nasıl bir dünya sistemi istediklerini dikte eden küresel sermayedarlar…
Bütün dünya onlara çalışıyor.
G20 ülkeleri AB’ye “kesenin ağzını açın” diyor ama AB’nin kesesi delik, içinde kendine ait hiçbir şey yok. Kesenin ağzını açmak demek hem Almanya için hem de diğer ülkeler için küresel sermayedarlara daha fazla borçlanmak anlamına geliyor.
Ülkelerin bu noktada ayak sürtmelerinin temel nedeni de bu…
Bu kısırdöngüden kurtulmanın tek yolu, paranın ve kaynakların tekelleşmesini önleyecek ve bunları gerçek sahiplerine, millete verecek olan “Sosyal Devlet–Milli Devlet” anlayışıdır.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın “Sosyal Devlet–Milli Devlet” tezi… Dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli’nin temelini oluşturduğu tez…
Böyle bir Milli Devlet’te, kaynaklar millete aittir ve devlet, milletle ortak olarak bu kaynakları işletir. Mal ve emeğin karşılığı yabancıların paraları değil, milli para devreye sokulur ve bu para adil bir şekilde sosyal devlet projeleri ile halka dağıtılır. Oluşan talep yerli üretimle karşılanır. Büyüme senyoraj gelirini artırır, gelir arttıkça pazar genişler, üretim canlanır. Ekonominin çarkları hiçbir yabancı unsura ihtiyaç duymadan sağlıklı bir şekilde işler.
İşte yapısal çözüm budur. Kemer sıkmayla, taşıma suyuyla borçlanarak finans sağlamakla, bütün değerleri yabancılara satmakla hiçbir kriz çözülemez.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Şara yönetimine hamilik Türkiye’nin çıkarına değil / 18.07.2025
- Türkiyeli değiliz, Türk Milleti’yiz / 17.07.2025
- Milletimizin ‘Demokrasi ve Milli Birlik Günü’ kutlu olsun / 16.07.2025
- Millet iradesi ‘komisyon’ değil, ‘referandum’dur / 15.07.2025
- Silah bırakan PKK, taviz veren niye biz? / 12.07.2025
- PKK’lılar ve silahları bu kadar mı? / 11.07.2025
- Öcalan: ‘Varlık tanınmış, ana amaç gerçekleşmiştir’ / 10.07.2025
- Şehitlerimize yas tutarken sorular cevap bekliyor / 09.07.2025
- ‘Terörsüz Türkiye’, ‘terörsüz’ Türkiye mi? / 08.07.2025
- Batıla karşı Hüseyni duruş evrenseldir / 05.07.2025
- Türkiyeli değiliz, Türk Milleti’yiz / 17.07.2025
- Milletimizin ‘Demokrasi ve Milli Birlik Günü’ kutlu olsun / 16.07.2025
- Millet iradesi ‘komisyon’ değil, ‘referandum’dur / 15.07.2025
- Silah bırakan PKK, taviz veren niye biz? / 12.07.2025
- PKK’lılar ve silahları bu kadar mı? / 11.07.2025
- Öcalan: ‘Varlık tanınmış, ana amaç gerçekleşmiştir’ / 10.07.2025
- Şehitlerimize yas tutarken sorular cevap bekliyor / 09.07.2025
- ‘Terörsüz Türkiye’, ‘terörsüz’ Türkiye mi? / 08.07.2025
- Batıla karşı Hüseyni duruş evrenseldir / 05.07.2025