Ülkemizde değişim rüzgârlarının girmediği bir yer kalmadığı gibi işin ehlinden çıktığının ve yanlışlıkların da ayyuka çıktığının örnekleriyle doludur. Özellikle de yargı üzerinde uygulanan değişimlerden, kanunlar üzerinde oynanan oyunlardan sonra vatandaşlar arasında; adaletin terazisinin şaştığı imajı gittikçe yaygınlaşmaktadır.
Yaşanan uygulamalar neticesinde insanlar kendi geleceklerinden endişe eder bir hale bürünmüş, çoğu kimse “acaba benim de başıma bir kaza gelirde benim de hakkımda yanlış bir şeyler olur mu?” Diye düşünmeye başlamıştır. Çünkü kanunlar yapılan değişik yorumlar neticesinde farklı şekilde tecelli etmektedir.
Bu konudaki şüphelerin artmasına sebep olan MİT ile yargı arasında yaşanan sorgulama krizidir. Yargının birilerinin istediği doğrultuda işlemesiyle sesi çıkmayanların, farklı bir durum oluşunca sesinin çıktığı görülmektedir.
Hâlbuki gerek İslam tarihinde peygamberler, gerek Türk tarihinde padişahlar, kendilerini kanunlar karşısında eşit görmüş, haklarında yapılacak sorgulamayı bırakın da verilen hükmün uygulanmasında bile tereddüt göstermemişlerdir.
Onlar asla dokunulmazlık zırhının arkasına sığınmamış, hak eden herkese dokunulmasının yolunu açmışlardır. Konumuzla alakası açısından tarihten güzel bir sayfa aktarmak istedik. Umarız muhatapları gereken dersleri alır ve kendi adalet anlayışıyla gerçek adalet anlayışının farkını fark ederler:
“Fatih’in muhakeme edilişi o zamanki adalete müşahhas bir misaldir: Fatih Camiinin inşası esnasında koca bir mermer sütunu yanlış kesip israf ettiği, dolayısıyla devlete zarar verdirdiği gerekçesiyle Fatih tarafından eli kestirilen Rum Mimar İpsilanti Usta İstanbul Kadısı Hızır Çelebi’ye müracaat eder.
Mahkeme günü Kadı’nın huzuruna giren Fatih oturmak ister fakat Hızır Çelebi müsaade etmez ve davacı ile yan yana oturmasını ihtar eder. Emir, adaletin temsilcisinden gelmiştir. Uymamak mümkün mü? Muhakeme neticesinde Fatih suçlu bulunmuştur. Hüküm: “Kısasa kısas”... Yani, Fatih’in de eli kesilecektir. Devlet ricali araya girerek Rum ustaya ricada bulunurlar ve tazminatı kabul etmesini söylerler. Zaten Rum mimar da Padişah’ın elinin kesilmesine razı değildir. Tazminatı kabul eder. Fatih bizzat kendi gelirinden, ustanın ailesinin ve çoluk çocuğunun ömür boyu ihtiyacını karşılayacak miktardaki tazminatı ödemeyi kabul eder ve ayrıca bir de ev yaptırır.
Muhakeme bu şekilde neticelendikten sonra Hızır Çelebi’nin yanına giden Fatih, İstanbul Kadısına, “Şayet adaletten ayrılıp padişahım diye benim lehime karar verecek olsaydın, başını şu kılıcımla uçuracaktım” der.
Hızır Çelebi ise Padişah’ın bu sözlerine cevaben şöyle der: “Sen de padişahım diye kararlarıma muhalefet idüp mahkemenin huzurunu bozmaya ve adaletin kudsiyetini ihlal etmiye kalksaydın (oturduğu minderin altındaki hançeri göstererek) ben de bunu senin kalbine saptayacaktım.” der.(Burhan Bozgeyik/ Tarihimize Şan Verenler)
İşi adalet ve yönetmek olan kimseler ya da adaletin sürekli kendi lehine tecelli etmesini isteyenler şimdi ciddi bir muhakeme yapsınlar bakalım. Adalet anlayışında nereden nereye gelmişiz?
Yaşanan uygulamalar neticesinde insanlar kendi geleceklerinden endişe eder bir hale bürünmüş, çoğu kimse “acaba benim de başıma bir kaza gelirde benim de hakkımda yanlış bir şeyler olur mu?” Diye düşünmeye başlamıştır. Çünkü kanunlar yapılan değişik yorumlar neticesinde farklı şekilde tecelli etmektedir.
Bu konudaki şüphelerin artmasına sebep olan MİT ile yargı arasında yaşanan sorgulama krizidir. Yargının birilerinin istediği doğrultuda işlemesiyle sesi çıkmayanların, farklı bir durum oluşunca sesinin çıktığı görülmektedir.
Hâlbuki gerek İslam tarihinde peygamberler, gerek Türk tarihinde padişahlar, kendilerini kanunlar karşısında eşit görmüş, haklarında yapılacak sorgulamayı bırakın da verilen hükmün uygulanmasında bile tereddüt göstermemişlerdir.
Onlar asla dokunulmazlık zırhının arkasına sığınmamış, hak eden herkese dokunulmasının yolunu açmışlardır. Konumuzla alakası açısından tarihten güzel bir sayfa aktarmak istedik. Umarız muhatapları gereken dersleri alır ve kendi adalet anlayışıyla gerçek adalet anlayışının farkını fark ederler:
“Fatih’in muhakeme edilişi o zamanki adalete müşahhas bir misaldir: Fatih Camiinin inşası esnasında koca bir mermer sütunu yanlış kesip israf ettiği, dolayısıyla devlete zarar verdirdiği gerekçesiyle Fatih tarafından eli kestirilen Rum Mimar İpsilanti Usta İstanbul Kadısı Hızır Çelebi’ye müracaat eder.
Mahkeme günü Kadı’nın huzuruna giren Fatih oturmak ister fakat Hızır Çelebi müsaade etmez ve davacı ile yan yana oturmasını ihtar eder. Emir, adaletin temsilcisinden gelmiştir. Uymamak mümkün mü? Muhakeme neticesinde Fatih suçlu bulunmuştur. Hüküm: “Kısasa kısas”... Yani, Fatih’in de eli kesilecektir. Devlet ricali araya girerek Rum ustaya ricada bulunurlar ve tazminatı kabul etmesini söylerler. Zaten Rum mimar da Padişah’ın elinin kesilmesine razı değildir. Tazminatı kabul eder. Fatih bizzat kendi gelirinden, ustanın ailesinin ve çoluk çocuğunun ömür boyu ihtiyacını karşılayacak miktardaki tazminatı ödemeyi kabul eder ve ayrıca bir de ev yaptırır.
Muhakeme bu şekilde neticelendikten sonra Hızır Çelebi’nin yanına giden Fatih, İstanbul Kadısına, “Şayet adaletten ayrılıp padişahım diye benim lehime karar verecek olsaydın, başını şu kılıcımla uçuracaktım” der.
Hızır Çelebi ise Padişah’ın bu sözlerine cevaben şöyle der: “Sen de padişahım diye kararlarıma muhalefet idüp mahkemenin huzurunu bozmaya ve adaletin kudsiyetini ihlal etmiye kalksaydın (oturduğu minderin altındaki hançeri göstererek) ben de bunu senin kalbine saptayacaktım.” der.(Burhan Bozgeyik/ Tarihimize Şan Verenler)
İşi adalet ve yönetmek olan kimseler ya da adaletin sürekli kendi lehine tecelli etmesini isteyenler şimdi ciddi bir muhakeme yapsınlar bakalım. Adalet anlayışında nereden nereye gelmişiz?
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Hüseyin Baş’tan gençlere mesaj / 29.03.2024
- ‘Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz!’ / 28.03.2024
- İkiyüzlü siyaset kaldığı yerden / 27.03.2024
- Siyaset deccalları / 26.03.2024
- Oyları bölün! / 25.03.2024
- Atatürk’ün her ilkesi önemlidir / 23.03.2024
- Yerelden genele değişimi başlatalım / 22.03.2024
- Sayılı gün çabuk geçer / 21.03.2024
- Atatürk diyor ki! / 20.03.2024
- Haydi, artık karar verin! / 19.03.2024
- ‘Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz!’ / 28.03.2024
- İkiyüzlü siyaset kaldığı yerden / 27.03.2024
- Siyaset deccalları / 26.03.2024
- Oyları bölün! / 25.03.2024
- Atatürk’ün her ilkesi önemlidir / 23.03.2024
- Yerelden genele değişimi başlatalım / 22.03.2024
- Sayılı gün çabuk geçer / 21.03.2024
- Atatürk diyor ki! / 20.03.2024
- Haydi, artık karar verin! / 19.03.2024