Adalet yürüyüşü? Muhalefet lideri Kılıçdaroğlu'nun başlattığı bir protesto eyleminin adı.
Ancak sadece yürüyüşle adalete ulaşmak mümkün müdür? Tabii ki hayır.
Önce şunu bilelim; hukuk cehalete asılmamalı.
Kuşkusuz ki bilgili, çok bilgili olmak esastır. Bu da yetmez. Hukuk edebiyat gibidir, derin ve anlamlı. Bilginin yanında, güzel yaklaşımlar ve anlatımlar ister. Hukuk, mağdurların başını okşar, hakkı çiğnenmiş olanlara elini uzatır. Sanıldığı gibi sert tokatlar ya da "mahkeme duvarı" deyimiyle özdeş, taş katılıklar değildir hukuk.
O ılık bahar güneşi veya serin bir rüzgâr gibi okşayıcıdır. Asla kavurucu bir sıcak, şiddetli bir kasırga olamaz.
Bahar demişken burada bir parantez açmalıyım:
Geçtiğimiz Perşembe günü akşamı Başarılı Koleji'nin düzenlediği programda bana da konuşma fırsatı doğduğunda, baharın müjdecisi "cemre" örneğini verirken, okulun ve okullar zincirinin kurucusu Prof. Dr. Haydar Baş'ın da, havaya, suya, toprağa düşen cemreleri kalplere düşürdüğünü, ifade etmiştim. Yrd. Doç. Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi dostum, "Verdiğin cemre örneğini yaz hocam", diye ricada bulunurken aklımdan değil, gönlümden geçeni de okumuştu. Kendisine teşekkürlerimi gönderiyorum. Aslında Sayın Baş'ın insan sevgisi, insan sıcağıyla dolup taşan "cemreleri" kalplerimize düşürmesi, değil bu satırlara, ciltlere sığmayan bir kitabın gönül sayfalarını oluşturur.
Baharın sıcaklığı diyorduk?
Bütün canlıların hukuku vardır, sadece insanların değil. Ormandaki bir ağacı da, yol ve cadde kenarlarındaki ağaçları da (kalmışsa eğer, kalan sağlar bizimdir) hukuk korur. Zeytinlikler de dahil kesemezsiniz öyle bildiğinizce.
Hayvanlar bile, inancımız odur ki, hukukun kendilerini koruduğunu hissederler. "Göklerdekiler ve yerdekiler, Allah'ı tesbih etmektedirler" (Haşr Sûresi, 1. Ayet). Hukukçuyum ama fakih (İslâm hukukçusu) olmadığım için değerli fıkıh âlimlerinin hoşgörüsüne sığınıyorum.
Deredeki balıkları, dağ keçilerini, doğanı, şahini, kartalı, kimse canının istediğince avlayamaz. Hukuk engeller. Ayılar, kurtlar, tilkiler, çakallar ve tüm yaban hayvanları da, yavrularını ancak hukukun ışığında büyütebilirler; avcılara vermeden.
Soluduğumuz havanın, suların, denizlerin, toprağın hukuku vardır.
Mimari özelliği, geçmişi ve hikâyesi olan her bina, hukuk olduğu için yaşamaya devam eder. Salt arsa değerine paha biçilemeyecek olan ne kadar çok kültürel varlık, rant uğruna yıkılıp, yerlerine onlarca kat alış veriş merkezleri (AVM) yapılmaması için hukuk vardır; yasa ile hukuk her zaman örtüşmez. Söylediklerimiz, yap-boz yasalarla hukukun engellenmediği durumlar için geçerlidir.
İşin bu noktasında gelelim adaletin genlerine. Gıda ve tarım ürünlerinin genetiğiyle oynamanın dramatik sonuçları ortadadır. Ya adaletin genleriyle oynarsanız, mülkün (vatanın, devlet ve milletin) temelini oymuş olursunuz.
Hâkim ve savcılar yönünden diyecek odur ki; adaleti sağlamak, doğruyu bulmak zorundadırlar. İşte burada hukukun felsefesi devreye girer. Her hukukçunun, önce, hukukun tek doğruluğunu, kişiye göre değişmezliğini ve yaşamın cansuyu olduğunu bilmesi esastır.
Sistemin, hâkim ve savcı statüsünü tanıdığı kişiler, "Adaletin sağlanması" gibi evrendeki en zor görevi yerine getirme yükümlülüğünü, tarafsızca verdikleri ve yazdıkları her kararla hukuk dünyasında iz bırakacak, rüzgârlarla sallanmayacak bir onur ve erdemle yerine getirmelidirler.
Ancak sadece yürüyüşle adalete ulaşmak mümkün müdür? Tabii ki hayır.
Önce şunu bilelim; hukuk cehalete asılmamalı.
Kuşkusuz ki bilgili, çok bilgili olmak esastır. Bu da yetmez. Hukuk edebiyat gibidir, derin ve anlamlı. Bilginin yanında, güzel yaklaşımlar ve anlatımlar ister. Hukuk, mağdurların başını okşar, hakkı çiğnenmiş olanlara elini uzatır. Sanıldığı gibi sert tokatlar ya da "mahkeme duvarı" deyimiyle özdeş, taş katılıklar değildir hukuk.
O ılık bahar güneşi veya serin bir rüzgâr gibi okşayıcıdır. Asla kavurucu bir sıcak, şiddetli bir kasırga olamaz.
Bahar demişken burada bir parantez açmalıyım:
Geçtiğimiz Perşembe günü akşamı Başarılı Koleji'nin düzenlediği programda bana da konuşma fırsatı doğduğunda, baharın müjdecisi "cemre" örneğini verirken, okulun ve okullar zincirinin kurucusu Prof. Dr. Haydar Baş'ın da, havaya, suya, toprağa düşen cemreleri kalplere düşürdüğünü, ifade etmiştim. Yrd. Doç. Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi dostum, "Verdiğin cemre örneğini yaz hocam", diye ricada bulunurken aklımdan değil, gönlümden geçeni de okumuştu. Kendisine teşekkürlerimi gönderiyorum. Aslında Sayın Baş'ın insan sevgisi, insan sıcağıyla dolup taşan "cemreleri" kalplerimize düşürmesi, değil bu satırlara, ciltlere sığmayan bir kitabın gönül sayfalarını oluşturur.
Baharın sıcaklığı diyorduk?
Bütün canlıların hukuku vardır, sadece insanların değil. Ormandaki bir ağacı da, yol ve cadde kenarlarındaki ağaçları da (kalmışsa eğer, kalan sağlar bizimdir) hukuk korur. Zeytinlikler de dahil kesemezsiniz öyle bildiğinizce.
Hayvanlar bile, inancımız odur ki, hukukun kendilerini koruduğunu hissederler. "Göklerdekiler ve yerdekiler, Allah'ı tesbih etmektedirler" (Haşr Sûresi, 1. Ayet). Hukukçuyum ama fakih (İslâm hukukçusu) olmadığım için değerli fıkıh âlimlerinin hoşgörüsüne sığınıyorum.
Deredeki balıkları, dağ keçilerini, doğanı, şahini, kartalı, kimse canının istediğince avlayamaz. Hukuk engeller. Ayılar, kurtlar, tilkiler, çakallar ve tüm yaban hayvanları da, yavrularını ancak hukukun ışığında büyütebilirler; avcılara vermeden.
Soluduğumuz havanın, suların, denizlerin, toprağın hukuku vardır.
Mimari özelliği, geçmişi ve hikâyesi olan her bina, hukuk olduğu için yaşamaya devam eder. Salt arsa değerine paha biçilemeyecek olan ne kadar çok kültürel varlık, rant uğruna yıkılıp, yerlerine onlarca kat alış veriş merkezleri (AVM) yapılmaması için hukuk vardır; yasa ile hukuk her zaman örtüşmez. Söylediklerimiz, yap-boz yasalarla hukukun engellenmediği durumlar için geçerlidir.
İşin bu noktasında gelelim adaletin genlerine. Gıda ve tarım ürünlerinin genetiğiyle oynamanın dramatik sonuçları ortadadır. Ya adaletin genleriyle oynarsanız, mülkün (vatanın, devlet ve milletin) temelini oymuş olursunuz.
Hâkim ve savcılar yönünden diyecek odur ki; adaleti sağlamak, doğruyu bulmak zorundadırlar. İşte burada hukukun felsefesi devreye girer. Her hukukçunun, önce, hukukun tek doğruluğunu, kişiye göre değişmezliğini ve yaşamın cansuyu olduğunu bilmesi esastır.
Sistemin, hâkim ve savcı statüsünü tanıdığı kişiler, "Adaletin sağlanması" gibi evrendeki en zor görevi yerine getirme yükümlülüğünü, tarafsızca verdikleri ve yazdıkları her kararla hukuk dünyasında iz bırakacak, rüzgârlarla sallanmayacak bir onur ve erdemle yerine getirmelidirler.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023