İmralı'nın talepleriyle Meclis bünyesinde kurulan komisyonun toplantıları devam ediyor, yıl sonuna kadar komisyon çalışmalarının tamamlanacağı ifade ediliyor.
Basına yansıyan kulis bilgilerine göre, atılacak adımlar belli, komisyon sadece süreci meşrulaştırma ve milleti sürece ortak etme vasıtası.
Komisyon ilk kurulduğu günlerde Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın yaptığı şu tespitleri bir yerde not olarak tutmak gerek:
"Hiçbir şeyin danışılmadığı bir Meclis'e 'terörsüz Türkiye' niye danışılıyor? Türk milletinin sorması gereken soru bu. Yetkilerini alıp Meclis'i işlevsizleştiren, Meclis'e hiçbir şey sormayan siyasi bakış açısının, terörsüz Türkiye için komisyon kurması, 'cambaza bak' oyunudur. Milleti de bu sürece dahil edip tüm sorumluluğu millete mal etmektir. Siyasi küçük bir grubun aldığı karar, Türk milletinin topyekûn kabul ettiği ve savunduğu bir tez haline getirilmek isteniyor. Madem milletin onayını almak istiyorlar referandum yapsınlar. Ama yapamazlar, çünkü millet bunu istemiyor, bu nedenle Meclis'te bir grup siyasiyle bunu çözmeye çalışıyorlar."
Evet, komisyonun yaptığı ve saatlerce süren bütün toplantılar BTP lideri Baş'ın bu ilk günlerde yaptığı tespitleri doğrular mahiyette.
Barolarla yapılan 6'ncı komisyon toplantısı öncesi TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, "Bu komisyonun amacı toplumsal rızanın artırılmasıdır" dedi. Yani toplumun razı olduğu bir süreci ortaya koymak değil, İmralı ile yürütülen bir süreci milleti razı etmek.
Hatırlarsanız, DEM Parti İmralı heyeti arabuluculuğuyla yürütülen terörsüz Türkiye süresinde teröristbaşı Öcalan parlamento garantisi ve hukuki güvence istemişti. Parlamento garantisi kapsamında da Meclis bünyesinde bir komisyon kurulmasını talep etmişti. Komisyon kuruldu, toplantılarına devam ediyor, şimdi de talep edilen yasal düzenlemeler yolda. Numan Kurtulmuş'un, "Bu süreçte sürecin başarıyla sürdürülmesiyle birlikte özellikle bazı yasal altyapı hazırlıklarının gerçekleştirilmesi kaçınılmazdır" sözleri buna işaret ediyor.
Süreci millete mal etmek için, komisyon toplantılarına farklı farklı kesimlerden temsilciler davet ediliyor. Şehit aileleri ve gaziler davet edildi, komisyonda konuştular ve hatta süreci desteklemediklerini de ifade ettiler. Toplumun asıl görüşünü ifade eden bu temsilciler sadece dinlendi ve hiçbir yorum yapılmadı.
Barış anneleri çağrıldı, komisyonda Kürtçe tartışmaları damga vurdu, böylece TBMM çatısı altında Kürt halkıyla bir sorun varmış izlenimi verildi, amaca ulaşıldı.
Barolar, eski Meclis başkanları davet edildi ve bu toplantılarda özellikle Bülent Arınç'ın ve Binali Yıldırım'ın açıklamaları dikkat çekti. İki eski başkanın da AK Partili ve Cumhurbaşkanı'na yakın isimler olması, bu açıklamaların süreçte nelerin hedeflendiğine dair ipuçları barındırıyor.
Bülent Arınç konuşmasında, şu taleplerde bulundu:
* "Umut hakkı mutlaka uygulanmalıdır."
* "Genel bir affa zaruri ihtiyaç olarak bakıyorum."
* "KHK ile ihraç edilenler, görevlerine iade edilmelidir."
Arınç, sözlerine şöyle devam etti:
"Geldiğimiz nokta denizin bittiği, geminin karaya vurduğu bir noktadır. Eli yukarıdan tutarak başlatan Bahçeli'ye teşekkür ediyorum. Cumhurbaşkanının kararlılığı iradesi ve komisyonun çalışmaları işin yürütücüsü olacaktı. En çok DEM'den çekiniyorduk, DEM öncü oldu, takdir ediyorum."
Arınç'ın taleplerine bakarsak, sadece teröristbaşına ve diğer PKK'lılara umut hakkı ve özgürlük değil, FETÖ'den hüküm giymişlere de özgürlükten bahsediyor.
Arınç "yeni anayasa" vurgusu da yaptı: "Bugünkü anayasanın işimize gelen maddelerini başımızın üstünde taşıyıp da işimize yaramayanları kenara koymayı doğru bulmuyorum. Yeni ve çağdaş bir Anayasa, temel haklar ve görevler noktasında özgürlükçü bir anayasaya elbette ihtiyaç var. Ama bu komisyonun görevi yeni bir anayasa yapmak değil."
En milliyetçi olarak görünen MHP'nin eski Meclis başkanı Ömer İzgi, "Eline silah değmemiş, suç işlediği vaki olmamış olanlar için hukuki çözüm yerine geldiğimiz ortadadır. Anayasa'nın 66. maddesi değiştirilmeli, Mustafa Kemal'in yaptırdığı 1924 Anayasası'ndaki din ve ırk ayrımı olmaksızın herkesin vatandaş olduğu söylenebilir" dedi. Neydi 66. madde; "Türkiye Cumhuriyeti Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür." Dikkatinizi çekerim, bunun değişmesi gerektiğini MHP'li başkan söylüyor.
Binali Yıldırım ise şu taleplerde bulundu:
"Kırmızı çizgileri net şekilde ortaya koyduk. Vatandaşlık tanımının kapsayıcı bir şekilde gözden geçirilmesi, güncellenmesi gerekmektedir. Etnik kimlik esasında değil, anayasal vatandaşlık vazgeçilmez bir hakikattir. Ama bu hakikat anayasamızın ilk dört maddesiyle çelişmemelidir. Adem-î merkeziyetçi olarak da tanımlanan bu yapı sadece idari bir yapılanmadır siyasi ve federal düşüncelere tamamen kapalıdır. Kaynakları ve yetkileri artırılmış belediyeler milletin ihtiyaçlarını daha hızlı ve kolay karşılar. Ayrışmayı değil bütünleşmeyi artırır. Bu adımlar ayrıştırıcı değil bilakis tarihin bize yüklediği sorumluluğa uygun bütünleştirici adımlardır." Yıldırım konuşmasında ayrıca yeni anayasanın gerekli olduğu görüşünü savundu.
Vatandaşlık tanımının değişmesi, yeni anayasa, adem-i merkeziyetçi bir yapı gibi talepleri sıralayıp, "İlk dört maddeyle çelişmemelidir" ifadesi gerçekten ilginç. Bu talepler zaten çelişiyor; kafa karışıklığı ya da kafaları karıştırma hamlesi!
Sayın Yıldırım, hala Anayasa'nın 66. maddesinin etnik temelli bir tanım olmadığını anlamamış ya da anlamazdan geliyor. Buradaki Türk ifadesi etnik bir tanım değil, Lozan'da da tescil edildiği şekliyle bir millet tanımıdır ve birlik unsurudur.
BTP lideri Baş'ın ifade ettiği gibi bu madde devletin milletini hiçbir etnik ayrım yapmadan eşit olarak muhatap aldığını gösteren bir madde.
Komisyon "milleti razı etme" sürecine devam ederken, süreci yöneten İmralı'dan yeni talepler gelmeye devam ediyor. Teröristbaşını ziyaret eden DEM Parti heyetinden yazılı bir açıklama geldi. Öcalan'ın; demokratik toplum, barış ve entegrasyonun, bu sürecin üç kilit kavramı olduğunu, bu temelde sonuca ulaşabileceğini savunduğu kaydedildi. "Bunun için bütün boyutlarda adımların ivedilikle atıldığı yeni bir aşamanın gereğine vurgu yaptı" denildi. Açıklamada "Öcalan, tercihinin her zaman demokratik cumhuriyet ile demokratik toplum temelli bir entegrasyon olduğunu; bu stratejik hamlenin anlaşılması ve sahiplenilmesinin hepimize, tüm Türkiye'ye kazandıracağını belirtti" ifadeleri kullanıldı.
Entergrasyonun ne anlama geldiğini Irak'ta gördük, şu sıralarda Suriye'de görüyoruz, federasyon ve parçalanmak demek.
Yürütülen süreç adım adım çok daha kötü noktalara doğru gidiyor, 'Hadi hayırlısı" diyemiyoruz, çünkü süreç devam ederse asla hayırlısı olmayacak, bizden uyarması.
- PKK, Türkiye’de ‘demokratik entegrasyon’ hedefinde / 29.10.2025
- Birinci vazifemiz, Cumhuriyetimizi ilelebet muhafaza etmektir / 28.10.2025
- Bahçeli’nin Kıbrıs duruşu: 2000 ve 2025 / 25.10.2025
- ABD-İsrail ikilisinin şekillendirdiği Suriye, Türkiye'nin menfaatine değil / 23.10.2025
- Enflasyonda itibarımız yerlerde / 22.10.2025
- 22 Ekim'in 1'nci yılında endişe verici tablo! / 21.10.2025
- İsrail'in hedefinde Kıbrıs var! / 18.10.2025
- Gazze'de ateşkes sonrası ABD'nin odağında hangi ülkeler var? / 17.10.2025
- 'Sermayeye var, dar gelirliye yok' bütçesi! / 16.10.2025


















































































