2025 yılı, hükümet tarafından "Aile Yılı" ilan edildi. Ama bir ülkenin sokaklarında, evlerinde ve gençlerinin hayatlarında yaşanan gerçeklere bakıldığında, bu unvanın ne kadar karşılık bulduğu tartışılır. Boşanma oranları yükseliyor, aile içi şiddet verileri alarm veriyor, ekonomik sıkıntılar milyonlarca ailenin belini büküyor. Üstelik gençler, tam da bu krizlerin ortasında, uyuşturucu ve sanal bahis gibi tuzaklara düşüyor.
Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımın anlattıkları, aslında toplumun fotoğrafını özetliyordu:
"Bölgemizin en büyük belalarından bir tanesi bu abi… Gencecik çocuklar, genç kız çocukları, 5-10 TL'ye alabilecekleri kimyasal uyuşturucuları bulmak için her yolu deniyor. Bunu artık sokakta çok rahat yapabiliyorlar. Bu çok üzücü bir durum maalesef."
Uyuşturucunun birkaç liraya alınabilir hale gelmesi hem maddenin yaygınlığını hem de gençlerin içine itildiği umutsuzluğu gösteriyor. İşsizlik, eğitimdeki sıkışma ve gelecek kaygısı, gençleri bu tür maddelere yönelten en önemli sebepler arasında.
Bir başka örnek ise sanal kumarın aileleri nasıl yıktığını gösteriyor:
"Yanımda çalışan bir abla vardı, 65 yaşında mutfak işi yapıyordu. Oğlu yeni evliydi, ama üç ayda bir banka kredisi çekip kredi kartlarını patlatarak gizli gizli sanal kumar oynamış. Ailesi, 'aman gelinimiz duymasın, aman çocuğu boşamasın' diye yaşlılıklarında yeniden iş aramak zorunda kaldı. Sanal kumar yüzünden oğullarının kaybını kapatmaya çalışıyorlardı."
Bu örnekler, tekil olaylar değil. Her mahallede, her şehirde karşılaşabileceğimiz bir toplumsal krizin parçaları. Nitekim istatistikler de bu tabloyu doğruluyor. İstanbul'da 12–18 yaş grubundan 6116 öğrenciyle yapılan bir araştırmaya göre, gençlerin %12,4'ü online bahis oynadığını bildiriyor. Daha da çarpıcı olanı, bunların dörtte biri bu alışkanlığa 10–12 yaş arasında başlamış. Üniversite öğrencilerinde yapılan çalışmalar ise çok daha vahim: Öğrencilerin önemli bir kısmı çevrimiçi kumara düzenli olarak katılıyor, çoğu günlük ya da haftada birkaç kez bahis oynuyor. En çok tercih edilen platformlar akıllı telefonlar; yani bahis artık cebimizde, parmaklarımızın ucunda.
"Aile içi şiddet" cephesinde de tablo ağır. 2007–2021 arasında "Ev İçi Şiddet Acil Yardım Hattı"na 28.198 çağrı geldi. Kadın dernekleri federasyonu, fiziki şiddet ihbarlarının %80 arttığını, sığınma evi taleplerinin ise %78 yükseldiğini bildiriyor. Aynı dönemde evlilik oranları düşerken, boşanmalar artış göstermeye devam etti.
Bütün bunlar bize şunu söylüyor: "Aile Yılı" sloganları yetmez. Eğer gençleri ve aileyi ekonomik ve kültürel olarak güçlendirecek politikalar üretilmezse, bu tür kampanyalar yalnızca bir tabeladan ibaret kalır.
Bugün gençleri uyuşturucuya, sanal bahse ve kolay para hayaline iten şey işsizlik, umutsuzluk ve sosyal boşluktur. Çözüm, yalnızca polisiye tedbirlerle değil; aileyi destekleyen sosyal devlet projeleri, gençlere iş ve gelecek imkânı sunan programlar, spor ve kültür yatırımları ile mümkündür.
Unutmayalım: Gençliği kaybetmek, geleceği kaybetmektir.
Bu noktada Prof. Dr. Haydar Baş'ın şu sözleri bize yol göstermeli:
"Bir defa aklı yönlendiren ahlaktır. Ahlak, aklın şoförüdür. Ahlaklı, milli ve manevi değerlerine sahip gençler yetiştirmek zorundayız; vatan, millet, devlet kavramlarını kazandırmak zorundayız. Bunu aile verecek, çevre verecek, cemiyet verecek, millet verecek, okul verecek."
İşte asıl ihtiyaç duyduğumuz gençlik modeli budur: Umudu olan, değerlerine bağlı, ailesiyle güçlü bağlara sahip bir gençlik. Eğer bunu başaramazsak, kaybedeceğimiz sadece bir nesil değil, bütün bir gelecektir.
Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımın anlattıkları, aslında toplumun fotoğrafını özetliyordu:
"Bölgemizin en büyük belalarından bir tanesi bu abi… Gencecik çocuklar, genç kız çocukları, 5-10 TL'ye alabilecekleri kimyasal uyuşturucuları bulmak için her yolu deniyor. Bunu artık sokakta çok rahat yapabiliyorlar. Bu çok üzücü bir durum maalesef."
Uyuşturucunun birkaç liraya alınabilir hale gelmesi hem maddenin yaygınlığını hem de gençlerin içine itildiği umutsuzluğu gösteriyor. İşsizlik, eğitimdeki sıkışma ve gelecek kaygısı, gençleri bu tür maddelere yönelten en önemli sebepler arasında.
Bir başka örnek ise sanal kumarın aileleri nasıl yıktığını gösteriyor:
"Yanımda çalışan bir abla vardı, 65 yaşında mutfak işi yapıyordu. Oğlu yeni evliydi, ama üç ayda bir banka kredisi çekip kredi kartlarını patlatarak gizli gizli sanal kumar oynamış. Ailesi, 'aman gelinimiz duymasın, aman çocuğu boşamasın' diye yaşlılıklarında yeniden iş aramak zorunda kaldı. Sanal kumar yüzünden oğullarının kaybını kapatmaya çalışıyorlardı."
Bu örnekler, tekil olaylar değil. Her mahallede, her şehirde karşılaşabileceğimiz bir toplumsal krizin parçaları. Nitekim istatistikler de bu tabloyu doğruluyor. İstanbul'da 12–18 yaş grubundan 6116 öğrenciyle yapılan bir araştırmaya göre, gençlerin %12,4'ü online bahis oynadığını bildiriyor. Daha da çarpıcı olanı, bunların dörtte biri bu alışkanlığa 10–12 yaş arasında başlamış. Üniversite öğrencilerinde yapılan çalışmalar ise çok daha vahim: Öğrencilerin önemli bir kısmı çevrimiçi kumara düzenli olarak katılıyor, çoğu günlük ya da haftada birkaç kez bahis oynuyor. En çok tercih edilen platformlar akıllı telefonlar; yani bahis artık cebimizde, parmaklarımızın ucunda.
"Aile içi şiddet" cephesinde de tablo ağır. 2007–2021 arasında "Ev İçi Şiddet Acil Yardım Hattı"na 28.198 çağrı geldi. Kadın dernekleri federasyonu, fiziki şiddet ihbarlarının %80 arttığını, sığınma evi taleplerinin ise %78 yükseldiğini bildiriyor. Aynı dönemde evlilik oranları düşerken, boşanmalar artış göstermeye devam etti.
Bütün bunlar bize şunu söylüyor: "Aile Yılı" sloganları yetmez. Eğer gençleri ve aileyi ekonomik ve kültürel olarak güçlendirecek politikalar üretilmezse, bu tür kampanyalar yalnızca bir tabeladan ibaret kalır.
Bugün gençleri uyuşturucuya, sanal bahse ve kolay para hayaline iten şey işsizlik, umutsuzluk ve sosyal boşluktur. Çözüm, yalnızca polisiye tedbirlerle değil; aileyi destekleyen sosyal devlet projeleri, gençlere iş ve gelecek imkânı sunan programlar, spor ve kültür yatırımları ile mümkündür.
Unutmayalım: Gençliği kaybetmek, geleceği kaybetmektir.
Bu noktada Prof. Dr. Haydar Baş'ın şu sözleri bize yol göstermeli:
"Bir defa aklı yönlendiren ahlaktır. Ahlak, aklın şoförüdür. Ahlaklı, milli ve manevi değerlerine sahip gençler yetiştirmek zorundayız; vatan, millet, devlet kavramlarını kazandırmak zorundayız. Bunu aile verecek, çevre verecek, cemiyet verecek, millet verecek, okul verecek."
İşte asıl ihtiyaç duyduğumuz gençlik modeli budur: Umudu olan, değerlerine bağlı, ailesiyle güçlü bağlara sahip bir gençlik. Eğer bunu başaramazsak, kaybedeceğimiz sadece bir nesil değil, bütün bir gelecektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi / diğer yazıları
- Aile yılı mı, kayıp nesil mi? / 23.09.2025
- Sessiz tehlike: Sanal bahis kıskacındaki gençlik / 22.09.2025
- Bağımlılıkta acı gerçekler / 21.09.2025
- Uyuşturucudan sanal kumara: Sessiz tehlike / 19.09.2025
- Atık suların sessiz çığlığı: Türkiye’nin görmezden geldiği gerçek / 15.09.2025
- 1999’da APO teslim edildi, asıl oyun o gün başladı / 14.09.2025
- Sandık mı, kayyum mu? Asıl olan milletin iradesi / 12.09.2025
- “Miş gibi” seçime doğru mu gidiyoruz? / 11.09.2025
- Bu nasıl büyüme! / 10.09.2025
- OVP’de hedefler boş hava mı, gerçekçi yol haritası mı? / 09.09.2025
- Sessiz tehlike: Sanal bahis kıskacındaki gençlik / 22.09.2025
- Bağımlılıkta acı gerçekler / 21.09.2025
- Uyuşturucudan sanal kumara: Sessiz tehlike / 19.09.2025
- Atık suların sessiz çığlığı: Türkiye’nin görmezden geldiği gerçek / 15.09.2025
- 1999’da APO teslim edildi, asıl oyun o gün başladı / 14.09.2025
- Sandık mı, kayyum mu? Asıl olan milletin iradesi / 12.09.2025
- “Miş gibi” seçime doğru mu gidiyoruz? / 11.09.2025
- Bu nasıl büyüme! / 10.09.2025
- OVP’de hedefler boş hava mı, gerçekçi yol haritası mı? / 09.09.2025