Kitaplık çapta gerçekleri bir cümlede özetleyen bu atalar sözünü hemen hemen hayatın tüm alanlarında ve ne yazık ki iliklerimize kadar yaşıyoruz.
Akılsız baştan ne çeker ayaklar.
Baş, kendine düşeni yapmadığı için, taşıdığı aklı yeterince ve yerli yerince kullanmadığı için, hatta çoğu zaman yanlış kullandığı ve yanlış karar verdiği için boşuna gidiş-gelişler, fuzuli iniş-çıkışlar hep ayakların boynuna binmektedir.
Evet, akılsız baştan ne çeker, neler çeker ayaklar.
Baş vazifesini yapsaydı, aklını gereğince kullansaydı, Amerika'yı sıfırdan keşfedercesine gerçek dostları ve düşmanları tespit etmek için Ferhat gibi nice dağları delmeye, Mecnun gibi nice çölleri dolaşmaya ve Kerem gibi yanıp yanıp kül olmaya gerek kalmayacak ve bu ağır yükler altında ayaklar dört kat olmayacaktı.
Ülke yangın yeri, yürekler yangın yeri, anaların gözlerinden yaş yerine kan akıyor, genç yaşta dul kalan şehit eşleri, taze kundakları ile yalnız kalan şehit eşleri ağlamayı unutmuşlar, gözlerinden yaş akmıyor artık?
Bütün bunların tek sebebi, yakın geçmişte iktidar sahiplerinin azim bir gaflete düşerek terörün palazlanmasına yol açmaları, teröriste mühlet kazandırmaları, derlenip-toparlanmalarına imkan sağlamaları?
Yani, anlaşıldığı üzere tam da akılsız baştan ne çeker ayaklar vaziyeti.
Bu söylediklerimiz, gün gibi ortada duran gerçeklerin altını çizmektir, ülke tarihine, terörle mücadele tarihine atılan ihanet imzalarının ilanı ve ifşasıdır, bu hakikati suçluluk halinden ötürü söyleyemeyenler hiç olmazsa söyleyenlere teşekkür etmelidirler.
Bu günlerin açık açık habercisi olan çözüm süreci meselesini, ardından köşe-bucak dolaştırılan akil adamlar konusunu bizler eleştirdiğimizde, yaklaşmakta olan felaketlerin ilk adımları olarak nitelendirdiğimizde hacımız-hocamız ağız birliği etmişçesine; "ne yani analar ağlamaya devam mı etsin?" nakaratını tekrarlayıp durmuşlardı.
Bu açık bir basiretsizliğin ve daha da kötüsü aşırı partizanlıktan ötürü Perşembenin gelişini Çarşambadan göremeyecek kadar kör oluşun dışarıya yansımasıydı.
Şimdi aynı hocamız-hacımız, günde ortalama dört-beş şehit tabutunun ülkenin dört bir yanına gidişini görünce, Güneydoğu'da illerin, ilçelerin altına yeni yeni şehirlerin, geçitlerin, tünellerin inşa edildiğine şahit olunca suskunluğu tercih ediyorlar, vicdanı olanların birazcık yüzleri kızarıyor o kadar.
Şirretliği hayat tarzı haline getirenler, partizanlığı din halinde yaşayanlar sergilenen gaflet ve dalalet durumlarını ne yazık ki savunmaya devam ediyorlar.
Akılsız baştan ne çeker ayaklar.
Akılsız baştan ne çeker ayaklar.
Baş, kendine düşeni yapmadığı için, taşıdığı aklı yeterince ve yerli yerince kullanmadığı için, hatta çoğu zaman yanlış kullandığı ve yanlış karar verdiği için boşuna gidiş-gelişler, fuzuli iniş-çıkışlar hep ayakların boynuna binmektedir.
Evet, akılsız baştan ne çeker, neler çeker ayaklar.
Baş vazifesini yapsaydı, aklını gereğince kullansaydı, Amerika'yı sıfırdan keşfedercesine gerçek dostları ve düşmanları tespit etmek için Ferhat gibi nice dağları delmeye, Mecnun gibi nice çölleri dolaşmaya ve Kerem gibi yanıp yanıp kül olmaya gerek kalmayacak ve bu ağır yükler altında ayaklar dört kat olmayacaktı.
Ülke yangın yeri, yürekler yangın yeri, anaların gözlerinden yaş yerine kan akıyor, genç yaşta dul kalan şehit eşleri, taze kundakları ile yalnız kalan şehit eşleri ağlamayı unutmuşlar, gözlerinden yaş akmıyor artık?
Bütün bunların tek sebebi, yakın geçmişte iktidar sahiplerinin azim bir gaflete düşerek terörün palazlanmasına yol açmaları, teröriste mühlet kazandırmaları, derlenip-toparlanmalarına imkan sağlamaları?
Yani, anlaşıldığı üzere tam da akılsız baştan ne çeker ayaklar vaziyeti.
Bu söylediklerimiz, gün gibi ortada duran gerçeklerin altını çizmektir, ülke tarihine, terörle mücadele tarihine atılan ihanet imzalarının ilanı ve ifşasıdır, bu hakikati suçluluk halinden ötürü söyleyemeyenler hiç olmazsa söyleyenlere teşekkür etmelidirler.
Bu günlerin açık açık habercisi olan çözüm süreci meselesini, ardından köşe-bucak dolaştırılan akil adamlar konusunu bizler eleştirdiğimizde, yaklaşmakta olan felaketlerin ilk adımları olarak nitelendirdiğimizde hacımız-hocamız ağız birliği etmişçesine; "ne yani analar ağlamaya devam mı etsin?" nakaratını tekrarlayıp durmuşlardı.
Bu açık bir basiretsizliğin ve daha da kötüsü aşırı partizanlıktan ötürü Perşembenin gelişini Çarşambadan göremeyecek kadar kör oluşun dışarıya yansımasıydı.
Şimdi aynı hocamız-hacımız, günde ortalama dört-beş şehit tabutunun ülkenin dört bir yanına gidişini görünce, Güneydoğu'da illerin, ilçelerin altına yeni yeni şehirlerin, geçitlerin, tünellerin inşa edildiğine şahit olunca suskunluğu tercih ediyorlar, vicdanı olanların birazcık yüzleri kızarıyor o kadar.
Şirretliği hayat tarzı haline getirenler, partizanlığı din halinde yaşayanlar sergilenen gaflet ve dalalet durumlarını ne yazık ki savunmaya devam ediyorlar.
Akılsız baştan ne çeker ayaklar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Ekmekten aştan bîhaber iktidar / 07.05.2025
- Bozulmamış ne kaldı? / 05.05.2025
- Aç bırakanlar ağlamayı da yasaklıyorlar / 02.05.2025
- Gözenin başında kim var? / 01.05.2025
- Nasıl oluyor da oluyor? / 30.04.2025
- Kiminin başı döner açlıktan kiminin başı çıkmaz balçıktan / 29.04.2025
- Gelsin / 25.04.2025
- İktidara düşen… / 22.04.2025
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Bozulmamış ne kaldı? / 05.05.2025
- Aç bırakanlar ağlamayı da yasaklıyorlar / 02.05.2025
- Gözenin başında kim var? / 01.05.2025
- Nasıl oluyor da oluyor? / 30.04.2025
- Kiminin başı döner açlıktan kiminin başı çıkmaz balçıktan / 29.04.2025
- Gelsin / 25.04.2025
- İktidara düşen… / 22.04.2025
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025