Ülkemiz son on yıldır hak etmediğimiz kadar kötü yönetiliyor.
94 Çiller krizinden bu yana ekonomimiz IMF kıskacında can çekişiyor. Krizlere çare olsun diye IMF'ye kapaklanan iktidarlar büsbütün krizi yapısal hale getirdiler.
Yine 1995 Çiller'in Gümrük Birliği'ne düğün bayram sokmasından bu yana adalet ve hukukumuz Avrupa Birliği'ne emanet edilmiş durumda. AB sayesinde, insanımızın beklediği din eğitimi, başörtüsü ve inanç-düşünce yasağının kalkması şöyle dursun, tam aksine, millete kasteden terör örgütlerine ve azınlıklara hürriyetler verile verile ülkemiz bölünme noktasına geldi.
Dış politikamız zaten 1947 ikili anlaşmalarından NATO üyeliğinden Çekiç Güç ve Körfez Harekatına kadar ABD ipoteğine alınmıştı.
Ancak yine Çiller sayesinde 1993'te İsrail'le ilk defa açık ilişkiler başlatılarak ve Erbakan döneminde savunma ve işbirliği anlaşmaları imzalanarak güvenlik ve savunmamız İsrail'in ipoteğine alındı. Savunma, istihbarat ve güvenlik alanında İsrail en gizli devlet sırlarının ortağı yapıldı.
90'lı yıllardan bugüne iktidar olan partiler, liderler değişti ama Türkiye'yi batma noktasına getiren IMF bağımlılığı, milletimizi bölünmenin eşiğine getiren AB bağımlılığı ve Mehmetçiğimizi çuvala sokan ABD-İsrail bağımlılığı bitmedi.
Hele Ecevit-Bahçeli-Yılmaz kötürümler koalisyonunun ülkeyi teslim ettiği Kemal Derviş döneminde bu bağımlılık yapısal bir nitelik kazandı.
Ülkenin dışardan gönderilmiş seçilmemiş kral gibi yetkilere sahip Derviş'e emanet edilmesinde 28 Şubat'ın payını da unutmamak gerekir.
Ecevit, hasta yatağında Derviş benim en büyük hatamdı itirafında bulunma dürüstlüğünü gösterdi ancak 98-2002 soygun iktidarlarına ülkeyi teslim edenler "soygun"un hesabını henüz vermiş değil.
Milletimiz soygunlarına göz yumulduğu için IMF-AB-ABD şeytan üçgenine ülkeyi mahkum eden soygunu koalisyonlardan kurtarsın diye AKP'yi iktidar etti.
Milletimiz esasında AKP'nin de kuruluş sürecinde IMF-AB ve ABD konusunda değiştim mesajlarından rahatsız olduğu için de onlara öyle bir destek verdi ki Anayasayı değiştirecek çoğunluğa sahip kılarak kimseye diyet ödememelerini istedi.
Tek başına iktidar oldunuz artık sadece millete borcunuzu ödemek durumundasınız, mazeretiniz yok dedi.
AKP gerçekten de kendilerinin dahi beklemediği çoğunlukla iktidar oldu.
"İktidarın ilk bir kaç ayında ABD-AB-IMF üçgeninde koşuşturmasına bakmayın, AKP liderinin yasakları bir kalksın bunların hep taktik olduğunu göreceksiniz" propagandasıyla oyalanan milletimiz, iktidarın birinci yılı doldukça sorgulamaya başladı.
Ne değişti? AKP de ABD-AB-IMF şeytan üçgenine mahkum çıktı.
Ne zaman millete hizmete sıra gelecek.
ABD'ye yaranma politikaları ile Mehmetçiğimizi çuvala sokturdular.
Biz başörtüsü yasağını, din eğitimi yasağını kaldıracaklar diye beklerken AB uğruna kiliselere imtiyazlar tanıyor, azınlıklara mülk satıyorlar.
Biz yolsuzluğa ve yoksulluğa son verecek yatırım, üretim ve istihdam beklerken IMF'nin döviz-faiz-borsa üç kağıt ekonomisine devam ediyorlar.
Yüzde 20 reel faizle ülkeyi soyduruyorlar.
Halk sadece iktidarı değil meclisteki muhalefeti de sorguluyor. CHP'nin sessizliğine anlam veremiyor.
Buna anlam veremeyecek ne var.
İktidar olsaydı tam da AKP'nin yapacaklarını yapacaktı da ondan.
Bu bir iftira değil. İspatını Kemal Derviş'ten dinleyelim.
94 Çiller krizinden bu yana ekonomimiz IMF kıskacında can çekişiyor. Krizlere çare olsun diye IMF'ye kapaklanan iktidarlar büsbütün krizi yapısal hale getirdiler.
Yine 1995 Çiller'in Gümrük Birliği'ne düğün bayram sokmasından bu yana adalet ve hukukumuz Avrupa Birliği'ne emanet edilmiş durumda. AB sayesinde, insanımızın beklediği din eğitimi, başörtüsü ve inanç-düşünce yasağının kalkması şöyle dursun, tam aksine, millete kasteden terör örgütlerine ve azınlıklara hürriyetler verile verile ülkemiz bölünme noktasına geldi.
Dış politikamız zaten 1947 ikili anlaşmalarından NATO üyeliğinden Çekiç Güç ve Körfez Harekatına kadar ABD ipoteğine alınmıştı.
Ancak yine Çiller sayesinde 1993'te İsrail'le ilk defa açık ilişkiler başlatılarak ve Erbakan döneminde savunma ve işbirliği anlaşmaları imzalanarak güvenlik ve savunmamız İsrail'in ipoteğine alındı. Savunma, istihbarat ve güvenlik alanında İsrail en gizli devlet sırlarının ortağı yapıldı.
90'lı yıllardan bugüne iktidar olan partiler, liderler değişti ama Türkiye'yi batma noktasına getiren IMF bağımlılığı, milletimizi bölünmenin eşiğine getiren AB bağımlılığı ve Mehmetçiğimizi çuvala sokan ABD-İsrail bağımlılığı bitmedi.
Hele Ecevit-Bahçeli-Yılmaz kötürümler koalisyonunun ülkeyi teslim ettiği Kemal Derviş döneminde bu bağımlılık yapısal bir nitelik kazandı.
Ülkenin dışardan gönderilmiş seçilmemiş kral gibi yetkilere sahip Derviş'e emanet edilmesinde 28 Şubat'ın payını da unutmamak gerekir.
Ecevit, hasta yatağında Derviş benim en büyük hatamdı itirafında bulunma dürüstlüğünü gösterdi ancak 98-2002 soygun iktidarlarına ülkeyi teslim edenler "soygun"un hesabını henüz vermiş değil.
Milletimiz soygunlarına göz yumulduğu için IMF-AB-ABD şeytan üçgenine ülkeyi mahkum eden soygunu koalisyonlardan kurtarsın diye AKP'yi iktidar etti.
Milletimiz esasında AKP'nin de kuruluş sürecinde IMF-AB ve ABD konusunda değiştim mesajlarından rahatsız olduğu için de onlara öyle bir destek verdi ki Anayasayı değiştirecek çoğunluğa sahip kılarak kimseye diyet ödememelerini istedi.
Tek başına iktidar oldunuz artık sadece millete borcunuzu ödemek durumundasınız, mazeretiniz yok dedi.
AKP gerçekten de kendilerinin dahi beklemediği çoğunlukla iktidar oldu.
"İktidarın ilk bir kaç ayında ABD-AB-IMF üçgeninde koşuşturmasına bakmayın, AKP liderinin yasakları bir kalksın bunların hep taktik olduğunu göreceksiniz" propagandasıyla oyalanan milletimiz, iktidarın birinci yılı doldukça sorgulamaya başladı.
Ne değişti? AKP de ABD-AB-IMF şeytan üçgenine mahkum çıktı.
Ne zaman millete hizmete sıra gelecek.
ABD'ye yaranma politikaları ile Mehmetçiğimizi çuvala sokturdular.
Biz başörtüsü yasağını, din eğitimi yasağını kaldıracaklar diye beklerken AB uğruna kiliselere imtiyazlar tanıyor, azınlıklara mülk satıyorlar.
Biz yolsuzluğa ve yoksulluğa son verecek yatırım, üretim ve istihdam beklerken IMF'nin döviz-faiz-borsa üç kağıt ekonomisine devam ediyorlar.
Yüzde 20 reel faizle ülkeyi soyduruyorlar.
Halk sadece iktidarı değil meclisteki muhalefeti de sorguluyor. CHP'nin sessizliğine anlam veremiyor.
Buna anlam veremeyecek ne var.
İktidar olsaydı tam da AKP'nin yapacaklarını yapacaktı da ondan.
Bu bir iftira değil. İspatını Kemal Derviş'ten dinleyelim.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014