Hiç unutamıyorum, Erzurum'da mahalli şiveyle konuşan bir emekli vaaz, kürsüde bu konuyu eleştirirken şöyle demişti; "Umre senin başın yesin be adam! Önce şu borçlarını öde sonra da ne tarafa gidiyorsan git. Alacaklılar sabah-akşam kapıyı çalıyor, nerde beyefendi, umrede, hay seni gitmez olsaydın."
Bu mesele öyle sıradan bir mesele, ayaküstü geçiştirilecek bir mesele değil, Müslümanlar arasında kanayan bir yara olarak ve artarak devam ediyor.
Kitaplar mü'mini, kendisine güvenilen, muhataplara güven telkin eden insan olarak tarif ediyor ama özellikle ticarette Müslümanlar arası güven sıfırın altında dolaşıyor.
Kırk yıllık borçların üstüne yatan yatana.
Adam kırk yıl evvel nice kırk kişiye borçlanmış, alacaklılardan nicesi öteki aleme göçmüş ama, borçlu durumundaki vatandaş; "sende var bende var onda hiçbir şey yok" pişkinliğinde hem de toplumu 'irşad' etmeye devam ediyor.
Burada durup, Yahudi bilginlerini eleştiren şu ayeti hatırlatmak bilmem ki bu tiplere bir fayda sağlar mı:
"Ey Yahudi alimleri! Allah'ın kitabı Tevrat'ı okuyup durduğunuz halde, kendinizi unutup başkalarına iyi ve güzel şeyler yapmayı nasıl emredebiliyorsunuz? Hiç düşünmüyor musunuz?" (Bakara: 44).
Kırk yıl evvel insanlardan topladıkları servetle saltanat süren, yetim malları ile orta yerde caka satan bu tiplere, hem de hiç yüzleri kızarmadan insanlara 'vaaz eden' bu tiplere Nisa suresinin 10. ayetini hatırlatsak zerre kadar bir ürperti hasıl olur mu acaba, "Şunu da çok iyi bilin ki, yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınlarını ateşle doldurmuş olurlar. Bu yüzden onlar, alevler püsküren korkunç ateşe atılacaklardır."
'Alacaklılar kapıda kendisi umrede' meselesi öyle sıradan, öyle ayaküstü geçiştirilecek bir mesele değil, hatta en acil meseleler arasında sayılıp sıkça gündem edilmesi gerekmektedir.
En temel ihtiyaçlarını karşılamak için kıvranan aile reislerinin harçlıklarının üstüne, çoluk-çocuğunun sadece ekmek parasının üstüne yatıp, kırk yıl boyunca saltanat sürmek ve umrelerde dolaşmak hangi dinde yer alıyor, hangi kitapta yazıyor?
Büyük hocalar tez elden bu soruların cevabını bulsalar da bizler de rahatlasak.
Boynunda, onlarca, yüzlerce hem de en yakın arkadaşlarından oluşan kul hakkı asılıyor ama adam, kuş kadar hafif bir şekilde daldan dala sekip duruyor.
Anlayan varsa beri gelsin.
Bu mesele öyle sıradan bir mesele, ayaküstü geçiştirilecek bir mesele değil, Müslümanlar arasında kanayan bir yara olarak ve artarak devam ediyor.
Kitaplar mü'mini, kendisine güvenilen, muhataplara güven telkin eden insan olarak tarif ediyor ama özellikle ticarette Müslümanlar arası güven sıfırın altında dolaşıyor.
Kırk yıllık borçların üstüne yatan yatana.
Adam kırk yıl evvel nice kırk kişiye borçlanmış, alacaklılardan nicesi öteki aleme göçmüş ama, borçlu durumundaki vatandaş; "sende var bende var onda hiçbir şey yok" pişkinliğinde hem de toplumu 'irşad' etmeye devam ediyor.
Burada durup, Yahudi bilginlerini eleştiren şu ayeti hatırlatmak bilmem ki bu tiplere bir fayda sağlar mı:
"Ey Yahudi alimleri! Allah'ın kitabı Tevrat'ı okuyup durduğunuz halde, kendinizi unutup başkalarına iyi ve güzel şeyler yapmayı nasıl emredebiliyorsunuz? Hiç düşünmüyor musunuz?" (Bakara: 44).
Kırk yıl evvel insanlardan topladıkları servetle saltanat süren, yetim malları ile orta yerde caka satan bu tiplere, hem de hiç yüzleri kızarmadan insanlara 'vaaz eden' bu tiplere Nisa suresinin 10. ayetini hatırlatsak zerre kadar bir ürperti hasıl olur mu acaba, "Şunu da çok iyi bilin ki, yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınlarını ateşle doldurmuş olurlar. Bu yüzden onlar, alevler püsküren korkunç ateşe atılacaklardır."
'Alacaklılar kapıda kendisi umrede' meselesi öyle sıradan, öyle ayaküstü geçiştirilecek bir mesele değil, hatta en acil meseleler arasında sayılıp sıkça gündem edilmesi gerekmektedir.
En temel ihtiyaçlarını karşılamak için kıvranan aile reislerinin harçlıklarının üstüne, çoluk-çocuğunun sadece ekmek parasının üstüne yatıp, kırk yıl boyunca saltanat sürmek ve umrelerde dolaşmak hangi dinde yer alıyor, hangi kitapta yazıyor?
Büyük hocalar tez elden bu soruların cevabını bulsalar da bizler de rahatlasak.
Boynunda, onlarca, yüzlerce hem de en yakın arkadaşlarından oluşan kul hakkı asılıyor ama adam, kuş kadar hafif bir şekilde daldan dala sekip duruyor.
Anlayan varsa beri gelsin.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Bayram gelmiş! / 09.04.2024
- Ağır misafiri yolcu ederken… / 08.04.2024
- Doğru tartan bir kantara çıkmalı / 06.04.2024
- ‘Demir olsa erir odunsa yanar Bakın yüreğine taş mı bağlamış?’ / 05.04.2024
- Gazzeli çocukların çığlıkları çarpmış olabilir mi? / 04.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Bayram gelmiş! / 09.04.2024
- Ağır misafiri yolcu ederken… / 08.04.2024
- Doğru tartan bir kantara çıkmalı / 06.04.2024
- ‘Demir olsa erir odunsa yanar Bakın yüreğine taş mı bağlamış?’ / 05.04.2024
- Gazzeli çocukların çığlıkları çarpmış olabilir mi? / 04.04.2024