Ali Erbaş’ın paralel yürüyüşü

Diyanet İşleri Başkanı her hafta farklı illere gidiyor, hutbeler veriyor, açıklamalar yapıyor.

Ne var bunda, diye soran olabilir! Bende, 'ne yok bunlarda' diyen sorayım. 

İslam'ı temsil makamındaki veya öyle zannedilen insanlar, bireysel, toplumsal ve de küresel konularda, konu, mesele ne olursa olsun, karşısındaki kişi, kim olursa olsun asla Allah ve Resulünün hakikatlerini eğip-bükme, yontma, törpüleme gayretine girmez. Hakikat ne ise onu ifade eder. İşte bugün olmayan bu.

Ali Erbaş'ın hangi konu başlıklarıyla gündeme geldiğini, neler dediğini bir hatırlayın! Sonra ülkemizin, milletimizin ve de bireylerin yaşadığı sorunları yan yana getirin. Ortada bir İslam'ı temsilden bahsedebilir misiniz?

Ülke gündemine bakıyorsunuz! Milli ve manevi değerler üzerinden toplumu etki altına alma gayretinde olan bir siyasi mantık var.

Bu mantığa karşı yine milli ve manevi değerler üzerinden ya muhalefet eden veya direk karşı çıkarak bilmeden fıska, küfre düşün nice kalabalıklar var.

Diyanet İşleri Başkanlığı, 'hakkı hak olarak' anlatsa, batılı da batıl' olarak ortaya koysa ortada sorun olur mu?

Örneğin zina, domuz eti, dışarıdan ithal edilen löp et, özelleştirme, devlet malı, yolsuzluk, haksızlık, rüşvet, torpil gibi bugün siyasetin en çok konuşulan başlıkları hakkında İslam konusunda yetkili olan tek kurum olan Diyanet ve Ali Erbaş neden tek cümle kurmuyor, Allah ve Resulü'nün duruşunu anlatmıyor?

Başörtüsünün, tesettürün siyasete malzeme olmasından bıktık. Evet, dün başörtüsü yüzünden zulme uğrayan kızlarımız vardı. Ama AKP döneminde de başörtüsüne, zulmeden bir nesil türedi. İslam'da tesettürün ölçüsü nedir, neden açıklamıyorsunuz?

Bugün Cumhurbaşkanı bile faiz konusunda 'nass' var derken, Diyanet İşleri Başkanı bu 'nass'ın' faizin alayına karşı mı yoksa yüzdesine karşı mı, sorusuna neden açıklık getirmiyor?

Sorular çok ama cevaplar yok.

Ali Erbaş, adeta kripto siyasetçi gibi Türkiye'yi geziyor, konuşmalar, açıklamalar yapıyor. Şanlıurfa'da katıldığı bir toplantıda kurduğu şu cümleleri not almıştım. 

Erbaş diyor ki: "İnsanlar bilinçli olarak dinden uzaklaştırılıyor. Tarihte görülmediği kadar sosyal medya ve iletişim kanalları ile gençlerimize, çocuklarımıza sürekli dinsizlik aşılanıyor. Uyarıcılık görevimizi yapmamız lazım."

Ali Erbaş'ı tanımayanlar, 'çok doğru tespitler' der. Ama gerçekler hiçte öyle değil.

Bakın! Bu ülkede insanlarımızın bilinçli olarak İslam'dan uzaklaştırıldığı tespiti doğrudur. Ama ilk faili sosyal medya filan değildir. Ali Erbaş'ın çok iyi bildiği diler arası diyalog projesidir, İbrahimi dinler söyleminde ısrar edenlerdir, İslam'ı sakal-cübbeye hapsedenlerdir.

İmam Ali'nin (a.s) tabiriyle, 'dindar dinsizlerdir'. İşte bu dindar, dizsizlerin söz, fiil ve hareketleri sosyal medyada zehre dönüşüyor. Yani sosyal medya sonuçtur, sebep değil.

Şu satırları iyi okuyun arkadaşlar!

"İnancına bağlı bir Hıristiyan Kuran'a ve Peygamber Muhammed'e karşı olmaz. Tıpkı bir Müslüman'ın Mesih'in sırrına karşı olmadığı gibi. 

Aynı şekilde Müslümanlar, Hıristiyan inancını paylaşmaksızın İsa'yı yüceltirler ve onun Allah'ın nezdindeki seçkin yerini kabul ederler.

Peki, aynı şekilde Hıristiyanlarda, Müslüman inancını paylaşmasalar bile Kur'an'ın Allah kelamı, Muhammed'in de O'nun elçilerinden biri olduğunu kabul edemezler mi? Kabul etmek zorunda değiller mi?"

Bu satırlar Fransız Roma Katolik rahibi Michel Lelong'a ait.

Bu rahibin yazdıklarını, 'İslam'la Yüzleşen Batı' ismiyle 2006 yılında Türkçeye çeviren kişi kim? Ali Erbaş. 

Ali Erbaş, çevirisini yaptığı kitabın ön sözünde: 'Dünyayı bir köy haline getirdiği günümüzde bu tür eserlere çok ihtiyaç vardır. Bu çeviriyle dinler arası diyaloga bir nebze olsun katkıda bulunmuşsak kendimizi bahtiyar hissedeceğiz' diyordu.

Evet, insanımız bilinçli olarak dinden uzaklaştırılıyor. Ama bunu yapan sosyal medya veya teknoloji değildir. 

Kimdir o zaman?

"Ahir zamanın ulema taslakları, gök kubbenin altındaki insanların en şerlileri olacaktır. Fitne onlardan baş gösterecek, yine onlara dönecektir. 

Bunların lafları güzel, Kur'an okumaları mükemmel olacak; lakin Kur'an'ın ölçüleri hançerelerinden (boğazlarından) aşağı inmeyecek. Onlar, okun yaydan çıktığı gibi İslam'dan çıkacaklar. Bunlar, insanların en şerlileridir" ((Gümüşhanevî, Ramuz, 2/3741 Ebu Davud, 31/4765; Müslim, Zekat, 143-148).

"İslamcı kamuflajlı" Deccallar türeyecek; bunlar hakkı batıl, batılı ise hak gösterecekler. Bunların çabalarıyla Ümmet-i Muhammed bölük bölük müşriklere, Hıristiyanlara ve Yahudilere iltihak edecektir (Buhari, Fiten, 26; Müslim, İmaret, 170; Ebu Davut, Fiten, 1)

Not! Hıristiyanların bahsettiği Mesih ile bizim, Peygamber olarak iman ettiğimiz Mesih (İsa) aynı değildir.

Tövbe Suresi 30. Ayet: "Yahudiler 'Üzeyir Allah'ın oğludur' dediler, Hıristiyanlar da 'Mesîh (Îsâ) Allah'ın oğludur' dediler. Bunlar, daha önceki inkârcıların söylediklerine benzer biçimde ağızlarından çıkan sözlerdir. Allah, onları kahretsin! (Gerçeklerden) nasıl da yüz çeviriyorlar!"

Allah'ın kahrettiği anlayışı övenleri de Allah (c.c) kahretsin.