'Ashab-ı Kehf'in mağarası gibiyiz'
İmam Ali (a.s.) şöyle buyurdu: "İmamlardan ayrılanlara eyvahlar olsun!
Bizler sizin içinizde Ashab-ı Kehf'in mağarası gibiyiz. Ve tıpkı hitte; kurtuluş kapısı gibiyiz. Öyleyse hepiniz oraya dahil olun"
26.12.2017 00:00:00
(dünden devam?)
İmam Zeynelâbidin (a.s.) sözlerine şöyle devam etti:
Resûlullah Hazretleri Ehl-i Beyt'i, bu ümmete örnek olarak gösterip buyuruyor ki: "Benim Ehl-i Beyt'im, tıpkı Nuh'un gemisi gibidir. Ona binen kurtulur, ondan ayrılan helak olur."
Ve buyurmuşlardır ki: "Benim Ehl-i Beyt'im, tıpkı Ben-i İsrâil'deki Hitte (mağfiret) kapısı gibidir. Her kim oradan girerse günahları affolunur. Ve Yaratanından bolluk ve rahmeti hak eder. Yüce Allah, 'Kapıdan secde ederek girin ve hitta/mağfiret deyin. Biz sizin hatalarınızı affederiz ve ihsan edenlere biz de ihsan ederiz' (Bakara, 58) buyuruyor."
Emirülmüminin Ali (a.s.) meşhur hutbesinde şöyle buyuruyor:
"Adem'in gökten yere inerken getirdiği ilimi ve bütün peygamberleri son peygambere kadar birbirinden üstün kılan şey, Resûlullah'ın Ehl-i Beyt'indedir.
Nereye doğru gidiyor ve başıboş dolaşıyorsunuz? Ey Nuh'un gemisinde oturanın evlâdı, Ehl-i Beyt de aranızda o gemi gibidir. Tıpkı orada gemi sayesinde kurtuldukları gibi, burada sizler bu Ehl-i Beyt sayesinde kurtulursunuz. İmamlardan ayrılanlara eyvahlar olsun.
Bizler sizin içinizde Ashab-ı Kehf'in mağarası gibiyiz. Ve tıpkı hitte; kurtuluş kapısı gibiyiz. Öyleyse hepiniz oraya dahil olun."
Aynı hutbesinde şunları da buyurmuştur:
"Muhammed'in (s.a.v.) ashabından hatırlayanlar çok iyi bilirler ki O, şöyle buyurmuştur: 'Ben ve Ehl-i Beyt'im pâk ve tahiriz. Onlardan öne geçmeyin yoksa sapıtırsınız. Ve onlardan ayrılmayın aksi halde helâk olursunuz. Onlara karşı çıkmayın yoksa cahil olursunuz. Onlara bir şey öğretmeyin. Çünkü onlar sizden daha çok bilirler. Onlar halkın küçüğünden ve büyüğünden daha çok bilirler. Her nerede olursa hakka ve hak ehline uyun. Ve her nerede olursa batılı ve bâtıl ehlini reddedin.'
Ama halk böyle övülen, sıfatları mükemmel olan ve davet olunan birini terk ettiler, ondan yüz çevirdiler, onlardan vazgeçtiler ve Resûlullah (s.a.v.)'in emriyle alay ettiler. Ve O'nun sözünü hiçe saydılar. Allah'ın, Resûlullah'ın diliyle emrederek itaat etmelerini ve bilmedikleri şeyleri ondan öğrenmelerini istediği Ehl-i Beyt'i terk ettiler.
Allah şöyle buyurmuştur: 'Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun.' (Enbiya, 7).
Ve buyurmuştu ki: 'Allah'a, Resûlüne ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin.' (Nisa, 60).
Ve Resûlullah (s.a.v.) kurtuluşun şartının; onlara sarılmak, sözlerine uymak, onların emrine teslim olmak, ilmi onlardan öğrenmek ve onların nuru ile münevver olmak olduğunu buyurmuştur. Ama halk bunların başkalarında olduğunu iddia ettiler. Ve onlardan vazgeçerek başkalarına yöneldiler. Onların yerine başkalarının geçmesine de razı oldular. Halbuki Allah onları ilimden uzaklaştırmıştır. Ve her olayı kendi heva ve heveslerine göre yorumlamışlardır. Ve kendi mantıkları, reyleri ve kıyasları sayesinde, Allah'ın tayin ettiği on iki imama ihtiyaçları olmadığını zannettiler. Ve onlar kendi akıl ve hevâlarına ve reylerine sığındıkları için Allah onları kendileriyle başbaşa bıraktı. Böylece fasid olup dalâlete uğradılar. Kendileri helâk oldukları gibi başkalarını da helâk ettiler. Allah, onlar hakkında, 'De ki: Sizlere amelleri hüsrana uğrayanları söyleyeyim mi: Onların dünyadaki amelleri dalâlette olduğu halde, kendilerinin iyi işler yaptıklarını zannederler' (Kehf, 103) buyurdu." (Gaybet-i Numanî, Şeyh Muhammed bin İbrahim-i Numanî)
OKAN EGESEL
İmam Zeynelâbidin (a.s.) sözlerine şöyle devam etti:
Resûlullah Hazretleri Ehl-i Beyt'i, bu ümmete örnek olarak gösterip buyuruyor ki: "Benim Ehl-i Beyt'im, tıpkı Nuh'un gemisi gibidir. Ona binen kurtulur, ondan ayrılan helak olur."
Ve buyurmuşlardır ki: "Benim Ehl-i Beyt'im, tıpkı Ben-i İsrâil'deki Hitte (mağfiret) kapısı gibidir. Her kim oradan girerse günahları affolunur. Ve Yaratanından bolluk ve rahmeti hak eder. Yüce Allah, 'Kapıdan secde ederek girin ve hitta/mağfiret deyin. Biz sizin hatalarınızı affederiz ve ihsan edenlere biz de ihsan ederiz' (Bakara, 58) buyuruyor."
Emirülmüminin Ali (a.s.) meşhur hutbesinde şöyle buyuruyor:
"Adem'in gökten yere inerken getirdiği ilimi ve bütün peygamberleri son peygambere kadar birbirinden üstün kılan şey, Resûlullah'ın Ehl-i Beyt'indedir.
Nereye doğru gidiyor ve başıboş dolaşıyorsunuz? Ey Nuh'un gemisinde oturanın evlâdı, Ehl-i Beyt de aranızda o gemi gibidir. Tıpkı orada gemi sayesinde kurtuldukları gibi, burada sizler bu Ehl-i Beyt sayesinde kurtulursunuz. İmamlardan ayrılanlara eyvahlar olsun.
Bizler sizin içinizde Ashab-ı Kehf'in mağarası gibiyiz. Ve tıpkı hitte; kurtuluş kapısı gibiyiz. Öyleyse hepiniz oraya dahil olun."
Aynı hutbesinde şunları da buyurmuştur:
"Muhammed'in (s.a.v.) ashabından hatırlayanlar çok iyi bilirler ki O, şöyle buyurmuştur: 'Ben ve Ehl-i Beyt'im pâk ve tahiriz. Onlardan öne geçmeyin yoksa sapıtırsınız. Ve onlardan ayrılmayın aksi halde helâk olursunuz. Onlara karşı çıkmayın yoksa cahil olursunuz. Onlara bir şey öğretmeyin. Çünkü onlar sizden daha çok bilirler. Onlar halkın küçüğünden ve büyüğünden daha çok bilirler. Her nerede olursa hakka ve hak ehline uyun. Ve her nerede olursa batılı ve bâtıl ehlini reddedin.'
Ama halk böyle övülen, sıfatları mükemmel olan ve davet olunan birini terk ettiler, ondan yüz çevirdiler, onlardan vazgeçtiler ve Resûlullah (s.a.v.)'in emriyle alay ettiler. Ve O'nun sözünü hiçe saydılar. Allah'ın, Resûlullah'ın diliyle emrederek itaat etmelerini ve bilmedikleri şeyleri ondan öğrenmelerini istediği Ehl-i Beyt'i terk ettiler.
Allah şöyle buyurmuştur: 'Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun.' (Enbiya, 7).
Ve buyurmuştu ki: 'Allah'a, Resûlüne ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin.' (Nisa, 60).
Ve Resûlullah (s.a.v.) kurtuluşun şartının; onlara sarılmak, sözlerine uymak, onların emrine teslim olmak, ilmi onlardan öğrenmek ve onların nuru ile münevver olmak olduğunu buyurmuştur. Ama halk bunların başkalarında olduğunu iddia ettiler. Ve onlardan vazgeçerek başkalarına yöneldiler. Onların yerine başkalarının geçmesine de razı oldular. Halbuki Allah onları ilimden uzaklaştırmıştır. Ve her olayı kendi heva ve heveslerine göre yorumlamışlardır. Ve kendi mantıkları, reyleri ve kıyasları sayesinde, Allah'ın tayin ettiği on iki imama ihtiyaçları olmadığını zannettiler. Ve onlar kendi akıl ve hevâlarına ve reylerine sığındıkları için Allah onları kendileriyle başbaşa bıraktı. Böylece fasid olup dalâlete uğradılar. Kendileri helâk oldukları gibi başkalarını da helâk ettiler. Allah, onlar hakkında, 'De ki: Sizlere amelleri hüsrana uğrayanları söyleyeyim mi: Onların dünyadaki amelleri dalâlette olduğu halde, kendilerinin iyi işler yaptıklarını zannederler' (Kehf, 103) buyurdu." (Gaybet-i Numanî, Şeyh Muhammed bin İbrahim-i Numanî)
OKAN EGESEL
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.