Asya'da oluşturulmak istenen İsrail

Dünya üzerindeki ülkelerin dış politikaları ülkelerinin menfaatleriyle doğru orantılıdır. Ülkelerin diğer ülkeler üzerinde mefaatleri veya herhangi bir çıkarları varsa orayla ilgilenirler, çıkar yoksa o bölgeye veya coğrafyaya ilgi duymazlar.

Günümüz dünyasında Asya yükselen bir değerdedir. Asya'nın yükselmesinin birkaç nedeni vardır. Bunlardan birisi bölgenin yoğun nüfusu ve batı dünyasının bu yoğun nüfus bölgesini sömürge şeklinde pazar haline getirme çabasıdır. Bir diğer sebep ise hâlâ işletmeye açılmamış Asya'nın zengin yeraltı kaynaklarını ele geçirme teşebbüsüdür. Yıllar önce Afrika'ya yaptıkları politikaların aynısını burada uygulamak istemektedirler. Bölgenin hammaddesini çok ucuza veya ücretsiz alıp geri mamul olarak yine aynı insana satmak. Batının sömürge mantığı budur. AB'nin, ABD'nin Asya'daki hatta bütün dünyadaki dostluğu bu konu çerçevesindedir. ABD'nin güvenlik uzmanları bu konuda lafları çevirmeden net şu ifadeleri söyleyebiliyorlar: "ABD'nin dış politikada dost veya düşman diye bir kavramı yoktur".

ABD'nin politikalarına uygun davranan dost, uygun davranmayan düşmandır, ABD'ye bu politikayı İngilizler öğretmişlerdir. Çünkü dünya politikasında ve çıkar paylaşımında İngiltere, İsrail ve ABD ortak kulvardadır. Elde edilen pastaları beraber paylaşmaktadırlar. Bu üç devletin dünya üzerindeki politikaları birbirinden bağımsız değildir.

İşte bu üç devletin yeni politikası Asya kıtası üzerinde yoğunlaşmaktadır. Gerçi İngiltere'nin Asya'daki politikası yeni değildi. 1700'lü yıllardan itibaren İngiltere Asya kıtasında bu politikasını gerçekleştirmek için çok kan akıttı. Çok insanın canına kıydı. Sadece Hindistan'da kendi kumaşlarını satabilmek için ellerini kestiği kumaş ustalarının sayısı on binin üzerindedir.

İngiltere, İsrail ve ABD ile birlikte Asya kıtasında Hindistan kartını yeniden oynamaktadır. Yakın zamanda İsrail ile Hindistan arasında samimi ilişkiler gelişmeye başladı. Önce üst düzey Hint yetkilileri İsrail'i ziyaret etti. Peşinden İsrail'in barışçısı (!) (Kasap Şaron'la kıyaslanınca) Dışişleri Bakanı Peres Hindistan'a gitti. Hindistan'la birçok anlaşma metnine imza attı.

İsrail'in Hindistan'a Phalcon casus uçağı satacağı konusunda basının sorularına cevap vermedi. Fakat hayır diye bir cevap hiç vermedi. Kendisinden sonra ise Şaron'un ziyaret gerçekleştireceğini belirtti. Dahası Peres gerçek niyetini de açıkladı: "Biz Hindistan'la dünyaya aynı gözle bakıyoruz. Terör ortadan kalkmalı." Burada hemen sormak gerekiyor: Hindistan veya İsrail'e göre terör PKK veya DHKP-C mi? Elbette ki hayır. Hindistan'a göre terör Keşmir Müslümanları ve Pakistan, İsrail'e göre ise Filistinli, Müslümanlar ile onlara gönül desteği sağlayan bütün Müslümanlardır. O zaman ortaya şu sonuç çıkıyor: Hindistan ve İsrail'in ortak düşmanı Müslüman ve İslam dünyası. Fakat ikisi de İslam dünyasının tam ortasında kalan birer hançer. Birisi Filistin toprağını zorla zabtetmiş, bir diğeri ise nüfusunun % 10'unu oluşturan Müslüman Keşmir'e kan kusturuyor, zorla elinde tutuyor ve her defasında Keşmir'e manevi destek sağlayan Pakistan'a da kanlı dişlerini gösteriyor, tehdit ediyor ve dünya kamuoyunda küçük düşürmekten vazgeçmiyor.

İngiltere Hindistan'ı işgal edip sömürgeleştirdiği dönemlerde finansal ortak olduğu Yahudilerin bir kısmını da buraya getirdi. Hindistan'da beraber politika ürettiler. Görünürde İngiliz sömürgesi olan bu yerlerin, aynı zamanda İngiliz asıllı Yahudilerin de ticaret bölgesiydi. Yahudi işadamları buradan kazandıklar paralarla bu bölgeye sahip olmaya çalıştılar. II. Dünya Savaşı'ndan sonra İngiltere, Hindistan'dan atılırken Yahudileri Filistin'e yerleştirdi. Fakat Hindistan üzerindeki emellerini hiçbir zaman terk etmedi. II. Dünya Savaşı'ndan önce İngiltere Hindistan'da oldukça önemli tesirler bıraktı. Bugünkü ABD'nin yapmak istediği küreselleşme adı altındaki sömürüyü İngiltere Hindistan üzerinde yapmaya çalıştı. Bu konuda oradaki Müslümanlar arasını açacak sinsi bir inancı geliştirmenin yollarını aradı. Bölgede Hindular arasında da Bahailik adıyla bir sömürü dininin temellerini attı. Bu din dünyanın neresinde olursanız olun onun kanunlarına uymayı gerektirmekteydi. Eğer bu anlayış % 100 tutmuş olsaydı sömürge Hindistan İngiliz kanunlarıyla yönetilen bir ülke olacaktı.

Hindistan bugün Asya İslam dünyasını ve Çin'i kontrol altına almak için iyi bir konumdadır. Özellikle nüfusu çok kalabalık olan ve son zamanların yükselen değeri Çin'e karşı bir denge unsuru olarak kullanılabilecek bir güçtür. Aynı zamanda 11 Eylül olaylarından sonra Amerikanlaştırılmış bir Afganistan ile ABD müttefiki bir Hindistan üzerinden Asya çok rahat kontrol edilebilecektir. Ayrıca İngiltere II. Dünya Savaşı'ndan sonra Hint ve Pakistan topraklarından çekilirken bu iki ülkenin de bağımsızlığını kabul etti. Fakat iki devletin arasında çok önemli bir ihtilaf meselesi olan Keşmir sorununu bıraktı. İngiliz-ABD-İsrail üçlü politikası bu problemleri tekrar kaşıyarak Pakistan ile Hindistan'ı karşı karşıya getirmenin hesabı içerisindedirler. Bu şekilde nükleer güce sahip olan iki ülke birbirlerini yıpratarak zayıf Pakistan ve Hindistan'ı daha rahat kontrol edeceklerdir. Bu sayede zengin Orta Asya kaynaklarını açık denizlere indirebilecekleri bir koridor oluşacaktır. Aynı zamanda Aysa'da kendilerine karşı gelecek bir güç kalmayacaktır. Türkiye ise Irak bataklığına çekilerek başına büyük meseleler örülecektir.

Daha önce belirttiğim gibi ABD'nin dış politikası menfaate dayalıdır. Vampir kansız yaşayamazsa ABD de barutsuz, silahsız ve çağdaş sömürgeleri olmadan yaşayamaz. Çağdaş batının gerçek yüzü işte bu.