Atatürk, Fransız İhtilali’nden etkilenmiş değildir -1-
Bağımsızlık ve hürriyet sevdalısı bir Mustafa Kemal var karşımızda. Büyük bir istiklal mücadelesinin lideri…
07.07.2025 00:41:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Bağımsızlık ve hürriyet sevdalısı bir Mustafa Kemal var karşımızda. Büyük bir istiklal mücadelesinin lideri…
"Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin hürriyet ve istiklaline sahip olmasıyla kaimdir" diyor Mustafa Kemal, 1921 senesinde…
Yüzyıla damgasını vurmuş Mustafa Kemal'in hayatını ele alan hemen hemen tüm kalemler, sahip olduğu hürriyet fikrini Rousseau, Voltaire, Auguste Comte, Montesquieu gibi Fransız aydınlara mâl ederler.
Hatta Lord Kinross gibi yabancı bazı yazarlar, "Fransız İhtilali'nden etkilenen görüşlerinin hayata geçmesinde önündeki tek set olarak İslam dinini görüyordu" gibi saçmalıkları kaleme alma noktasına kadar işi götürmüşlerdir.
Batılı yazarların İslam dinini hürriyet önünde engel gösteren ifadeleri tamamen Batı mantığının İslam dinini küçük düşürme çabası hezeyanlarıdır.
Denilmektedir ki, Manastır'da tanıştığı Ali Fethi'nin tesiriyle geliştirilen Fransızca daha sonra Beyoğlu'nda taşındığı bir Fransız madamın pansiyonunda pratiğe dökülerek ilerletilmiş ve Türk milletinin bağımsızlık meşalesini yakacak düşüncelerin temelini atmış…
Türk tarihi hakikaten yeniden yazılmalı.
Ehl-i Beyt soyundan gelen bir liderden bahsediyoruz.
Mevlana'nın hocası Şems-i Tebrizî'nin ve Seyyid Feyzullah Efendi' nin torunu bir anne ve İmam Rıza'nın torunu bir babadan doğan evladın her halinde elbette Ehl-i Beyt'in, İslam'ın etkisi olacaktır.
"Türk toplumunun ve Müslüman bir çevrenin üyesi olarak yetiştiği çağın din ve gelenek ağırlıklı ortamında Atatürk de bu kutsal bağlanıştan uzak kalmamıştır."
Mustafa Kemal'in özgürlük ve hürriyet sevdası da ceddinden gelmektedir. O'nun hürriyet fikrine bir zemin aranıyorsa bu, Hz. Peygamberden, İmam Ali'den, Hz. Fâtıma'dan, İmam Hüseyin'den, İmam Rıza'dan örneklendirilmelidir.
Hz. Fâtıma, Peygamberin (s.a.v.) vasiyetini reddederek hilafeti gasp eden sahabiler cenazesine gelmesin, kabrini bilmesin diye gece defnedilmiştir. Bu sebeple kabrinin yeri halen tartışma konusudur.
Malum, İmam Hüseyin hakkını gasp eden Yezid'e karşı baş kaldırmış, İslam tarihindeki halifeye karşı ilk silahlı isyanı gerçekleştirmiş ve yanlışı düzeltmek adına kanını bu uğurda feda etmiştir.
Ehl-i Beyt İmamlarının hemen hepsi bağımsızlık ve inandıkları doğrular uğruna verdikleri mücadelede şehit edilmişlerdir.
Atatürk de ceddi gibi doğruları uğruna baş kaldırmıştır.
Bakınız, Mustafa Kemal'in yaşamının 1896-1898 seneleri arasındaki dönemi Manastır'da geçmiştir.
Bu sırada Sırbistan ve Bulgaristan Manastır'daki Slavları kendine bağlamak için kiliseleri vasıtasıyla amansız bir mücadeleye girişmişti.
Yunanistan, Ortodoksları yanına çekmeye çalışıyordu.
Fener Rum Patrikhanesi Makedonya Ortodokslarının, Bulgar ve Sırp kiliselerine kayışına engel olmaya çalışıyordu.
Manastır'da o dönemde iki tane Amerikan misyoner koleji bulunmaktaydı.
Tarih boyunca savaşların inançların sözcülüğünü yaptığını ısrarla vurguluyoruz.
O dönemde de manzara böyleydi ve Mustafa Kemal inanç üzerinden devam eden ve bağımsızlık mücadelesine dönüşen kaynamayı müşahade ediyordu.
Manastır yıllarında, Osmanlı İmparatorluğu'nda Hıristiyan inancının öne çıkartılarak başlayan çözülmenin farkındaydı.
Mustafa Kemal'in, Fransız devriminden etkilendiğini iddia edenler, İstiklal Savaşı'nın Hıristiyanlara karşı yapıldığını neden düşünmezler?
İddiaların tam tersine, Manastır dönemi Mustafa Kemal'in, İslam inancına daha da bağlandığı bir dönem olacaktır.
Genç subay adayı arkadaşlarına durum tespiti olarak neler söylemiştir:
"Altı yüz yıl kadar önce Anadolu'da doğan Osmanlı İmparatorluğu, 350 yılda Viyana kapılarına kadar ilerledi. İmparatorluğu güçlendiren manevî faktörler zayıfladığı için yavaş yavaş Viyana, Budapeşte, Belgrad elden çıktı. Artık bir avuç Rumeli toprağına sığındık."
Mustafa Kemal genç subaylara, "manevî faktörler yani inanç zayıfladığı için çözülme başladı, dikkat edin" uyarısı yapmıştır.
Devrimlerinde İslam'ı engel görmesi konusu ise tamamen yalandır.
Zira, Atatürk'ün padişah ve saltanatta olan yetkileri kendinde toplamak yerine millet egemenliğine devretmesi dahi gördüğü İslam terbiyesi ile alakalıdır.
İslam inancında kul Allah'a karşı mesuldür. Kulluğun gereği aldığı nefesten verdiği nefese kadar yaptıklarının hesabını vereceği inancıyla yaşar.
Yine kişi sahip olduklarından hesaba çekilecektir. Yani eli olmayan bir kişiye eliyle yapabileceği hırsızlık için bir sual olmayacaktır.
Cenabı-ı Hakk'ın sünnetullahı her insan yeryüzünde Allah'ın halifesidir. Herkes Allah'a karşı aynı mesuliyetlere sahiptir.
İşte egemenliğin tek kişiden alınıp, milletin tamamına devredilmesi de, devlet idaresinden doğacak mesuliyetin herkese yayılması olarak okunmalıdır. Devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eserinden)
"Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin hürriyet ve istiklaline sahip olmasıyla kaimdir" diyor Mustafa Kemal, 1921 senesinde…
Yüzyıla damgasını vurmuş Mustafa Kemal'in hayatını ele alan hemen hemen tüm kalemler, sahip olduğu hürriyet fikrini Rousseau, Voltaire, Auguste Comte, Montesquieu gibi Fransız aydınlara mâl ederler.
Hatta Lord Kinross gibi yabancı bazı yazarlar, "Fransız İhtilali'nden etkilenen görüşlerinin hayata geçmesinde önündeki tek set olarak İslam dinini görüyordu" gibi saçmalıkları kaleme alma noktasına kadar işi götürmüşlerdir.
Batılı yazarların İslam dinini hürriyet önünde engel gösteren ifadeleri tamamen Batı mantığının İslam dinini küçük düşürme çabası hezeyanlarıdır.
Denilmektedir ki, Manastır'da tanıştığı Ali Fethi'nin tesiriyle geliştirilen Fransızca daha sonra Beyoğlu'nda taşındığı bir Fransız madamın pansiyonunda pratiğe dökülerek ilerletilmiş ve Türk milletinin bağımsızlık meşalesini yakacak düşüncelerin temelini atmış…
Türk tarihi hakikaten yeniden yazılmalı.
Ehl-i Beyt soyundan gelen bir liderden bahsediyoruz.
Mevlana'nın hocası Şems-i Tebrizî'nin ve Seyyid Feyzullah Efendi' nin torunu bir anne ve İmam Rıza'nın torunu bir babadan doğan evladın her halinde elbette Ehl-i Beyt'in, İslam'ın etkisi olacaktır.
"Türk toplumunun ve Müslüman bir çevrenin üyesi olarak yetiştiği çağın din ve gelenek ağırlıklı ortamında Atatürk de bu kutsal bağlanıştan uzak kalmamıştır."
Mustafa Kemal'in özgürlük ve hürriyet sevdası da ceddinden gelmektedir. O'nun hürriyet fikrine bir zemin aranıyorsa bu, Hz. Peygamberden, İmam Ali'den, Hz. Fâtıma'dan, İmam Hüseyin'den, İmam Rıza'dan örneklendirilmelidir.
Hz. Fâtıma, Peygamberin (s.a.v.) vasiyetini reddederek hilafeti gasp eden sahabiler cenazesine gelmesin, kabrini bilmesin diye gece defnedilmiştir. Bu sebeple kabrinin yeri halen tartışma konusudur.
Malum, İmam Hüseyin hakkını gasp eden Yezid'e karşı baş kaldırmış, İslam tarihindeki halifeye karşı ilk silahlı isyanı gerçekleştirmiş ve yanlışı düzeltmek adına kanını bu uğurda feda etmiştir.
Ehl-i Beyt İmamlarının hemen hepsi bağımsızlık ve inandıkları doğrular uğruna verdikleri mücadelede şehit edilmişlerdir.
Atatürk de ceddi gibi doğruları uğruna baş kaldırmıştır.
Bakınız, Mustafa Kemal'in yaşamının 1896-1898 seneleri arasındaki dönemi Manastır'da geçmiştir.
Bu sırada Sırbistan ve Bulgaristan Manastır'daki Slavları kendine bağlamak için kiliseleri vasıtasıyla amansız bir mücadeleye girişmişti.
Yunanistan, Ortodoksları yanına çekmeye çalışıyordu.
Fener Rum Patrikhanesi Makedonya Ortodokslarının, Bulgar ve Sırp kiliselerine kayışına engel olmaya çalışıyordu.
Manastır'da o dönemde iki tane Amerikan misyoner koleji bulunmaktaydı.
Tarih boyunca savaşların inançların sözcülüğünü yaptığını ısrarla vurguluyoruz.
O dönemde de manzara böyleydi ve Mustafa Kemal inanç üzerinden devam eden ve bağımsızlık mücadelesine dönüşen kaynamayı müşahade ediyordu.
Manastır yıllarında, Osmanlı İmparatorluğu'nda Hıristiyan inancının öne çıkartılarak başlayan çözülmenin farkındaydı.
Mustafa Kemal'in, Fransız devriminden etkilendiğini iddia edenler, İstiklal Savaşı'nın Hıristiyanlara karşı yapıldığını neden düşünmezler?
İddiaların tam tersine, Manastır dönemi Mustafa Kemal'in, İslam inancına daha da bağlandığı bir dönem olacaktır.
Genç subay adayı arkadaşlarına durum tespiti olarak neler söylemiştir:
"Altı yüz yıl kadar önce Anadolu'da doğan Osmanlı İmparatorluğu, 350 yılda Viyana kapılarına kadar ilerledi. İmparatorluğu güçlendiren manevî faktörler zayıfladığı için yavaş yavaş Viyana, Budapeşte, Belgrad elden çıktı. Artık bir avuç Rumeli toprağına sığındık."
Mustafa Kemal genç subaylara, "manevî faktörler yani inanç zayıfladığı için çözülme başladı, dikkat edin" uyarısı yapmıştır.
Devrimlerinde İslam'ı engel görmesi konusu ise tamamen yalandır.
Zira, Atatürk'ün padişah ve saltanatta olan yetkileri kendinde toplamak yerine millet egemenliğine devretmesi dahi gördüğü İslam terbiyesi ile alakalıdır.
İslam inancında kul Allah'a karşı mesuldür. Kulluğun gereği aldığı nefesten verdiği nefese kadar yaptıklarının hesabını vereceği inancıyla yaşar.
Yine kişi sahip olduklarından hesaba çekilecektir. Yani eli olmayan bir kişiye eliyle yapabileceği hırsızlık için bir sual olmayacaktır.
Cenabı-ı Hakk'ın sünnetullahı her insan yeryüzünde Allah'ın halifesidir. Herkes Allah'a karşı aynı mesuliyetlere sahiptir.
İşte egemenliğin tek kişiden alınıp, milletin tamamına devredilmesi de, devlet idaresinden doğacak mesuliyetin herkese yayılması olarak okunmalıdır. Devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.