Anadolu'daki III. Kurtuluş Savaşımız
Kültür, Medeniyet ve Kimlik Farkı
Dizimizin ikinci kısmında tarihin derinliklerine inerek Türkiye ile Avrupa arasındaki "Kültür, Medeniyet ve Kimlik Farkı"nı ortaya koyduk.
Özetlersek Avrupa Yunan, Roma ve Yahudi-Hıristiyan Geleneğinden gelmektedir. Türkler ise Asya ve İslam Geleneğinden gelmektedir.
Avrupa, Rönesans ve Aydınlanma sürecinden de geçmiştir. Batılılaşma süreci ile Aydınlanma felsefesinin bizim üzerimizdeki etkisi ise yüzeysel olmuştur. Bu nedenle Avrupa ile Türkiye arasındaki "Kültür ve Medeniyet Farkı" ortadan kalkmış değildir. Bu durum "Kimlik" kavramı için de geçerlidir.
Kimlik, "Ben neyim, Ben ne değilim? Ben ne olmalıyım? Ben ne olmamalıyım?" türünden sorulara verilen yanıtlardan oluşur. İşte tarihten getirilen "Kültür ve Medeniyet Farkı" işte bu noktada "Kimlik" kavramıyla örtüşmektedir.
Kendi bağlamımızın dışından örneklersek nasıl Japonya yaşadığı tüm Batılılaşma sürecine rağmen "Kültür ve Medeniyet Farkı" nedeniyle ABD'nin bir eyaleti olamazsa Türkiye de Avrupa Birliği'nin bir üyesi (ya da Birleşik Avrupa Devleti'nin bir eyaleti) olamaz.
Bir "Şintoist ve Asyalı Japon", nasıl kendini bir "Hıristiyan Amerikalı" kimliği ile tanımlayamazsa "Müslüman Türk" de kendisini "Hıristiyan bir Avrupalı" olarak gör(e)mez. Görse bile genlerine dahi işlemiş olan kimlik farklılığı bir biçimde kendisini ortaya koyar. Slav kökenli Müslüman Boşnaklar ile yine Slav kökenli Sırplar arasındaki kan uyuşmazlığı buraya dayanır.
Avrupa, bizden çok daha fazla ortak paydası olan Rusya'nın Avrupalılığını bile tartışırken Türkiye'yi kendilerinden saymasını beklemek safdillik olmaz mı? Rusya, bizdeki gibi Avrupaî aydınları hariç tarihten bu yana "Işık Doğu'dan gelir" tezini esas alarak kendisini Avrupa'nın ötesinde görür.
Türkiye ile Avrupa arasındaki "Kültür ve Medeniyet Savaşı"nın henüz bitmediğini "Entellektüel Haçlı Seferi" olan Oryantalizm'in kudretini artırarak varlığını sürdürmesinden çıkarabiliriz. Elbette ortada yalnızca bir Kültür ve Medeniyet Savaşı yok, bundan başka bir de "Toprak Savaşı" var Avrupa ile Türkiye arasında. Çünkü Hıristiyan Avrupa için Anadolu, İncil'in doğduğu kutsal topraklardır, bizim için ise şehitlerin kanlarıyla sulanmış anavatandır. Ezcümle Avurap ile Türkiye arasındaki mesele ayrıca toprak meselesidir. Bunu da AB sürecinde Postmodern Sevr Projesi'nin Türkiye'ye dayatılmasından çıkarabiliriz.
Sevr Kefeni
Kurtuluş Savaşı ile Türk Milleti Sevr Kefenini yırtmıştı. Ancak gözden kaçırılmaması gereken bir de Çanakkale Destanı vardı. Çanakkale Savaşı ile biz yalnızca kendi kaderimizi değil Dünya'nın kaderini de etkiledik. Çanakkale'yi geçemeyen düşman Çarlık Rusyasına yardım ulaştıramadı. Bu sayede komünistler Bolşevik Devrimi ile Rusya'da iktidarı devraldı. Artık Batı ikiye bölünmüştü: Kapitalist Batı ve Sosyalist Batı diye. Buna daha sonra bir de Faşist Batı eklenmişti. 2. Dünya Savaşı'da Kapitalist ve Sosyalist Batı, Faşist Batı'yı (Almanya, İspanya, İtalya vs) paylaştı ve peşinden Soğuk Savaş başladı. Batı'nın iki yakasındaki Soğuk Savaş Avrupa'nın Türkler ve Anadolu üzerindeki hesaplarını ertelemelerine yol açtı.
Soğuk Savaş'ın sona ermesi ile birlikte uluslararası dengeler ve denklemler köklü bir biçimde değişmiştir. Avrupa için Rus fobisi tümüyle yok olmasa bile önemli ölçüde azalmıştır. Bu yüzden Avrupa Hıristiyan kimliği ile Müslüman Türk'le tarihteki hesabını yeniden gündeme taşımakta Postmodern Sevr Projesini önümüze sürmektedir.
Yeni Dünya Düzeni
Soğuk Savaş döneminde ideolojik farklılık temeline oturmakta idi uluslararası ilişkiler. Yeni Dünya Düzeni'nde "kültür, medeniyet ve kimlik" gibi kavramlar belirleyici bir rol üstlenmiştir. Yahudi kökenli Amerikalı yazar Samuel P. Huntington'un "Medeniyetler Çatışması mı?" başlıklı tezi bu yeni süreci kışkırtıcı bir biçimde tanımlamaktadır.
Huntington'un tezi elbette baştan sona düşmanlık doludur. Ancak bu düşmanlığın mucidi Huntington değildir. Japon asıllı Amerikalı yazar Fukuyama'nın "Tarihin Sonu" tezi de farklı bir açıklama modeli gibi gözükse de yine Batı'nın değerlerinin mutlak galibiyetini vurguladığı için bir anlamda tek bir medeniyet öngörmektedir.
"Medeniyetler çatışması", aslında öteden beri malum olan bir tez daha doğrusu tarihsel bir realitedir. Bu tez Amerikalı düşünür Huntignton tarafından güncellenmiştir, ancak malumu ilan dışında Huntignton'un söylediği orijinal bir şey yoktur. Yahudi asıllı Huntignton, Demirperde'nin çöküşünden sonra Çin'le birlikte İslam Dünyasını, özelde ABD genelde Batı için öncelikli yok edilmesi gereken bir düşman olarak tanımlamaktadır.
Anadolu'daki Üçüncü Kurtuluş Savaşımız
Bilinen tarihin ilk uygarlıkları Anadolumuz'da ve Anadolu'nun doğal uzantısı olan Mezopotomya'da kurulmuştur. Tarih boyunca en çok uygarlık kurulan topraklar da burasıdır. Başka bir açıdan söylersek bu topraklar kadar çok, uygarlıklara ve devletlere mezar olan ikinci bir yer yoktur Dünya'da.
Müslüman Türk, bu topraklarda iki kez ölüm-kalım savaşı verdi. İlki Hıristiyan Batı'ya karşı idi ve 1095'te Papa II. Urban'ın Haçlı Seferi çağrısı ile başlamış 200 yıl kadar sürmüştü.
İkinci kurtuluş savaşımızı yine Hıristiyan Batı'ya karşı verdik. Hıristiyan Batı, bize Sevr kefenini layık görmüştü, ama bu millet İkinci Kurtuluş Savaşı ile Sevr kefenini paçavraya çevirmişti.
Şimdi de postmodern bir Sevr kefeni dayatılıyor bu millete.
ILIK SAVAŞ
Ancak bu defa ki Haçlı Seferi kendi deyimleriyle "silahsız"dır. Biz bu silahsız savaşa, "ILIK SAVAŞ" adını veriyoruz. Ilık savaş çünkü, sıcak ya da soğuk savaşta olduğu gibi düşmanlar arasında değil de dost görünenler arasındaki bir savaşla karşı karşıyayız. ABD ve AB ile güya müttefik durumundayız ama içimizdeki terörün kökleri Berlin'den Washington'dan Londra'dan Paris'ten beslenmektedir. Bu savaşın araçları ilginç bir biçimde demokrasi, insan hakları, azınlıklar gibi ilk bakışta ideal görünen kavramlardır. Halbuki bunlar amaç değil iç işlerine müdahale aracıdır.
Küreselleşme ve AB sürecinde kimi Avrupa sevdalılarının gözleri adeta büyülenmiş, Sevr kefenini gelinlik sanmakta. Sözde gerdek heyecanına kapılanlar yüzünden vatan ayaklarımızın altından kayıp gitmekte. Ve tarih bir kez daha -bazı nüaslarla birlikte- tekerrür etmekte. Huntigton'un 'Medeniyetler Savaşı mı?', Fukuyama'nın 'Tarihin Sonu' tezleri, konumuz bağlamında "Müslüman Türk"e "Müslüman" ve "Türk" kalarak yaşama hakkı tanımamaktadır.
Artık sıra üçüncü kurtuluş savaşına gelmiş durumda.
Ali KARATEPE /İbrahim BERK /Mustafa ÇİÇEK
Kültür, Medeniyet ve Kimlik Farkı
Dizimizin ikinci kısmında tarihin derinliklerine inerek Türkiye ile Avrupa arasındaki "Kültür, Medeniyet ve Kimlik Farkı"nı ortaya koyduk.
Özetlersek Avrupa Yunan, Roma ve Yahudi-Hıristiyan Geleneğinden gelmektedir. Türkler ise Asya ve İslam Geleneğinden gelmektedir.
Avrupa, Rönesans ve Aydınlanma sürecinden de geçmiştir. Batılılaşma süreci ile Aydınlanma felsefesinin bizim üzerimizdeki etkisi ise yüzeysel olmuştur. Bu nedenle Avrupa ile Türkiye arasındaki "Kültür ve Medeniyet Farkı" ortadan kalkmış değildir. Bu durum "Kimlik" kavramı için de geçerlidir.
Kimlik, "Ben neyim, Ben ne değilim? Ben ne olmalıyım? Ben ne olmamalıyım?" türünden sorulara verilen yanıtlardan oluşur. İşte tarihten getirilen "Kültür ve Medeniyet Farkı" işte bu noktada "Kimlik" kavramıyla örtüşmektedir.
Kendi bağlamımızın dışından örneklersek nasıl Japonya yaşadığı tüm Batılılaşma sürecine rağmen "Kültür ve Medeniyet Farkı" nedeniyle ABD'nin bir eyaleti olamazsa Türkiye de Avrupa Birliği'nin bir üyesi (ya da Birleşik Avrupa Devleti'nin bir eyaleti) olamaz.
Bir "Şintoist ve Asyalı Japon", nasıl kendini bir "Hıristiyan Amerikalı" kimliği ile tanımlayamazsa "Müslüman Türk" de kendisini "Hıristiyan bir Avrupalı" olarak gör(e)mez. Görse bile genlerine dahi işlemiş olan kimlik farklılığı bir biçimde kendisini ortaya koyar. Slav kökenli Müslüman Boşnaklar ile yine Slav kökenli Sırplar arasındaki kan uyuşmazlığı buraya dayanır.
Avrupa, bizden çok daha fazla ortak paydası olan Rusya'nın Avrupalılığını bile tartışırken Türkiye'yi kendilerinden saymasını beklemek safdillik olmaz mı? Rusya, bizdeki gibi Avrupaî aydınları hariç tarihten bu yana "Işık Doğu'dan gelir" tezini esas alarak kendisini Avrupa'nın ötesinde görür.
Türkiye ile Avrupa arasındaki "Kültür ve Medeniyet Savaşı"nın henüz bitmediğini "Entellektüel Haçlı Seferi" olan Oryantalizm'in kudretini artırarak varlığını sürdürmesinden çıkarabiliriz. Elbette ortada yalnızca bir Kültür ve Medeniyet Savaşı yok, bundan başka bir de "Toprak Savaşı" var Avrupa ile Türkiye arasında. Çünkü Hıristiyan Avrupa için Anadolu, İncil'in doğduğu kutsal topraklardır, bizim için ise şehitlerin kanlarıyla sulanmış anavatandır. Ezcümle Avurap ile Türkiye arasındaki mesele ayrıca toprak meselesidir. Bunu da AB sürecinde Postmodern Sevr Projesi'nin Türkiye'ye dayatılmasından çıkarabiliriz.
Sevr Kefeni
Kurtuluş Savaşı ile Türk Milleti Sevr Kefenini yırtmıştı. Ancak gözden kaçırılmaması gereken bir de Çanakkale Destanı vardı. Çanakkale Savaşı ile biz yalnızca kendi kaderimizi değil Dünya'nın kaderini de etkiledik. Çanakkale'yi geçemeyen düşman Çarlık Rusyasına yardım ulaştıramadı. Bu sayede komünistler Bolşevik Devrimi ile Rusya'da iktidarı devraldı. Artık Batı ikiye bölünmüştü: Kapitalist Batı ve Sosyalist Batı diye. Buna daha sonra bir de Faşist Batı eklenmişti. 2. Dünya Savaşı'da Kapitalist ve Sosyalist Batı, Faşist Batı'yı (Almanya, İspanya, İtalya vs) paylaştı ve peşinden Soğuk Savaş başladı. Batı'nın iki yakasındaki Soğuk Savaş Avrupa'nın Türkler ve Anadolu üzerindeki hesaplarını ertelemelerine yol açtı.
Soğuk Savaş'ın sona ermesi ile birlikte uluslararası dengeler ve denklemler köklü bir biçimde değişmiştir. Avrupa için Rus fobisi tümüyle yok olmasa bile önemli ölçüde azalmıştır. Bu yüzden Avrupa Hıristiyan kimliği ile Müslüman Türk'le tarihteki hesabını yeniden gündeme taşımakta Postmodern Sevr Projesini önümüze sürmektedir.
Yeni Dünya Düzeni
Soğuk Savaş döneminde ideolojik farklılık temeline oturmakta idi uluslararası ilişkiler. Yeni Dünya Düzeni'nde "kültür, medeniyet ve kimlik" gibi kavramlar belirleyici bir rol üstlenmiştir. Yahudi kökenli Amerikalı yazar Samuel P. Huntington'un "Medeniyetler Çatışması mı?" başlıklı tezi bu yeni süreci kışkırtıcı bir biçimde tanımlamaktadır.
Huntington'un tezi elbette baştan sona düşmanlık doludur. Ancak bu düşmanlığın mucidi Huntington değildir. Japon asıllı Amerikalı yazar Fukuyama'nın "Tarihin Sonu" tezi de farklı bir açıklama modeli gibi gözükse de yine Batı'nın değerlerinin mutlak galibiyetini vurguladığı için bir anlamda tek bir medeniyet öngörmektedir.
"Medeniyetler çatışması", aslında öteden beri malum olan bir tez daha doğrusu tarihsel bir realitedir. Bu tez Amerikalı düşünür Huntignton tarafından güncellenmiştir, ancak malumu ilan dışında Huntignton'un söylediği orijinal bir şey yoktur. Yahudi asıllı Huntignton, Demirperde'nin çöküşünden sonra Çin'le birlikte İslam Dünyasını, özelde ABD genelde Batı için öncelikli yok edilmesi gereken bir düşman olarak tanımlamaktadır.
Anadolu'daki Üçüncü Kurtuluş Savaşımız
Bilinen tarihin ilk uygarlıkları Anadolumuz'da ve Anadolu'nun doğal uzantısı olan Mezopotomya'da kurulmuştur. Tarih boyunca en çok uygarlık kurulan topraklar da burasıdır. Başka bir açıdan söylersek bu topraklar kadar çok, uygarlıklara ve devletlere mezar olan ikinci bir yer yoktur Dünya'da.
Müslüman Türk, bu topraklarda iki kez ölüm-kalım savaşı verdi. İlki Hıristiyan Batı'ya karşı idi ve 1095'te Papa II. Urban'ın Haçlı Seferi çağrısı ile başlamış 200 yıl kadar sürmüştü.
İkinci kurtuluş savaşımızı yine Hıristiyan Batı'ya karşı verdik. Hıristiyan Batı, bize Sevr kefenini layık görmüştü, ama bu millet İkinci Kurtuluş Savaşı ile Sevr kefenini paçavraya çevirmişti.
Şimdi de postmodern bir Sevr kefeni dayatılıyor bu millete.
ILIK SAVAŞ
Ancak bu defa ki Haçlı Seferi kendi deyimleriyle "silahsız"dır. Biz bu silahsız savaşa, "ILIK SAVAŞ" adını veriyoruz. Ilık savaş çünkü, sıcak ya da soğuk savaşta olduğu gibi düşmanlar arasında değil de dost görünenler arasındaki bir savaşla karşı karşıyayız. ABD ve AB ile güya müttefik durumundayız ama içimizdeki terörün kökleri Berlin'den Washington'dan Londra'dan Paris'ten beslenmektedir. Bu savaşın araçları ilginç bir biçimde demokrasi, insan hakları, azınlıklar gibi ilk bakışta ideal görünen kavramlardır. Halbuki bunlar amaç değil iç işlerine müdahale aracıdır.
Küreselleşme ve AB sürecinde kimi Avrupa sevdalılarının gözleri adeta büyülenmiş, Sevr kefenini gelinlik sanmakta. Sözde gerdek heyecanına kapılanlar yüzünden vatan ayaklarımızın altından kayıp gitmekte. Ve tarih bir kez daha -bazı nüaslarla birlikte- tekerrür etmekte. Huntigton'un 'Medeniyetler Savaşı mı?', Fukuyama'nın 'Tarihin Sonu' tezleri, konumuz bağlamında "Müslüman Türk"e "Müslüman" ve "Türk" kalarak yaşama hakkı tanımamaktadır.
Artık sıra üçüncü kurtuluş savaşına gelmiş durumda.
Ali KARATEPE /İbrahim BERK /Mustafa ÇİÇEK