Dünya Bankası ve IMF gibi küresel güçler, serbest piyasa ekonomisini tam ve doğru olarak işletebilmemiz için bağımsız kurullar, diğer bir deyişle özerk kurumlar oluşturmamızı tavsiye ediyorlar. Onların tavsiyelerini adeta emir telakki eden hükümetlerimiz de, birçok bağımsız kurullar oluşturdular, halen de oluşturmaya devam ediyorlar. Rekabet Kurulu, Telekomünikasyon Kurulu, Enerji Üst Kurulu, SPK, RTÜK, BDDK bunlardan sadece birkaçıdır. Bu kurulların sayısı her geçen gün hızla arttırılıyor. Şimdi sırada Tütün, Tütün Mamulleri ve Alköllü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurulu, Endüstri Bölgeleri Koordinasyon Kurulu var. Dünya Bankası Türkiye Direktörü Ajay Chhibber'e göre, Türkiye'de yaşanan son ekonomik krizin asıl sebebi, bu bağımsız kurulların zamanında kurulmamasıdır. Chhibber öyle der de, bizimkiler (!) durur mu? Elbette durmaz. Onun içindir ki, devlet yönetimini küçülterek, bu bağımsız kurullara devrediyorlar.
İşin en ilginç yanı, oluşturulan bu bağımsız kurullarda kimlerin çalışacağını, kimlerin başkan olacağını da Dünya Bankası ve IMF karar veriyor. Hatırlanacağı üzere, onların onaylamadığı bir kişi Telekom'a atanınca kıyamet koptu. Bu küresel güçler, bağımsız kurullarda görev alacak kişilerde bir tek özellik arıyorlar. O özellik de, küreselleşmeyi "olmazsa olmaz" kabul etmektir. Başka bir deyişle bu kişiler, "Dünya Bankası'ndan, IMF'den borç ve emir olmadan ekonomi yönetilemez, ABD icazet vermeden Türkiye'de siyaset yapılamaz" diyenler arasından seçiliyor. "Dünya Bankasısız, IMF'siz ekonomi, ABD'siz siyaset olmaz" diyenler ile işgal yıllarında Amerikan mandacılığını savunanlar arasında üslup farkından başka bir fark görüyor musunuz? Hiçbir fark yok, zihniyet aynı zihniyettir.
Bağımsız kurullar için özellikle yurtdışında eğitim alanların tavsiye edilmesi, dikkat çeken bir diğer husustur. Çünkü yurtdışında eğitim alanların -istisnalar hariç- çoğu, küreselleşme taraftarıdır. Geçmişte Amerikan mandacılığını savunanlar da öyle değil miydi? Gelin, Prof. Dr. Hikmet Tanyu'nun şu tesbitini birlikte dinleyelim. "Sivas Kongresi'nde Türkiye'nin Amerikan mandası olmasını isteyenlerin hepsi, Robert Kolej tahsiline sahiptiler. Yani Amerikan okullarında yetişmiş kişilerdi. Bu vakıa, tarihin ibret alınması gereken levhalarından biridir." İbret alınması gereken levhalardan biri de, Amerikalı bir uzman olan Richord Podol'un yıllar önce ABD'ye hazırladığı rapordaki ifadelerdir. Podol, o raporda şöyle der: "Türkiye'de önemli mevkilerde Amerikan eğitimi almamış bir Türk'ün bulunduğu bakanlık, ya da iktisadi devlet kuruluşu hemen hemen kalmamıştır". Bu ifadeler raporda, yıllar önce yer almıştı. Halbuki o raporun hazırlandığı günden beri köprünün altından çok sular geçti. İşler daha çok kötüye gitti. Şimdi karşımıza bir de bağımsız kurullar belası çıktı.
Ekonomiyi bağımsız kurullara teslim eden devletler, bağımsızlığını, dolayısıyla devlet olma vasfını adım adım yitirdiler. Bu hali, serbest piyasa ekonomisinin bir gereği olarak göstermek, büyük bir yalan, büyük bir bühtandır. Zira serbest piyasa ekonomisinin de kendine mahsus kanun ve kuralları vardır. Serbest piyasa ekonomisi bir curcuna, bir sömürü ekonomisi değildir. Serbest piyasa ekonomisi uygulayan ülkelerin hepsi, milli ekonomisini küresel güçlerin saldırılarına karşı korumayı ihmal etmezler. Küresel güçlerin, bize telkin ettiği gibi, milli devletlerin modası geçmiş değil ve hiçbir zaman da geçmeyecektir.
Prof. Dr. Karl Popper der ki: "Öncelikle hukuk sistemi oluşturulmayan yerde asla bir serbest piyasa oluşmaz. Serbest piyasa ciddi bir hukuk sistemi olmadan kurulmaya kalkışıldığında, sonuç kaçınılmaz bir biçimde rüşvet ve soygun olacaktır". Nitekim de Türkiye'de böyle oldu. Onun içindir ki Türkiye, ünlü danışmanlık kuruluşu PWC'ni yayınladığı rapora göre, yolsuzlukların ekonomiye verdiği zarar sıralamasında dünyada 4'üncü sırada yer alıyor ve Türkiye'de vatandaşlar, yolsuzluklar sebebiyle yüzde 36 oranında fazla vergi ödemek zorunda kalıyor. Bu yolsuzlukların en büyük sebebi, işte bu bağımsız kurullardır. Bağımsız kurulları millet değil, küresel güçler istiyor. Küresel güçler, devletin küçültülmesini, devlet içinde devletçikler oluşmasını istiyor ki, devleti aşabilsin. Onun için biz, onların aksine, bağımsız kurulllar küçültülmüş devlet değil, milli, güçlü ve büyük devlet istiyoruz.
İşin en ilginç yanı, oluşturulan bu bağımsız kurullarda kimlerin çalışacağını, kimlerin başkan olacağını da Dünya Bankası ve IMF karar veriyor. Hatırlanacağı üzere, onların onaylamadığı bir kişi Telekom'a atanınca kıyamet koptu. Bu küresel güçler, bağımsız kurullarda görev alacak kişilerde bir tek özellik arıyorlar. O özellik de, küreselleşmeyi "olmazsa olmaz" kabul etmektir. Başka bir deyişle bu kişiler, "Dünya Bankası'ndan, IMF'den borç ve emir olmadan ekonomi yönetilemez, ABD icazet vermeden Türkiye'de siyaset yapılamaz" diyenler arasından seçiliyor. "Dünya Bankasısız, IMF'siz ekonomi, ABD'siz siyaset olmaz" diyenler ile işgal yıllarında Amerikan mandacılığını savunanlar arasında üslup farkından başka bir fark görüyor musunuz? Hiçbir fark yok, zihniyet aynı zihniyettir.
Bağımsız kurullar için özellikle yurtdışında eğitim alanların tavsiye edilmesi, dikkat çeken bir diğer husustur. Çünkü yurtdışında eğitim alanların -istisnalar hariç- çoğu, küreselleşme taraftarıdır. Geçmişte Amerikan mandacılığını savunanlar da öyle değil miydi? Gelin, Prof. Dr. Hikmet Tanyu'nun şu tesbitini birlikte dinleyelim. "Sivas Kongresi'nde Türkiye'nin Amerikan mandası olmasını isteyenlerin hepsi, Robert Kolej tahsiline sahiptiler. Yani Amerikan okullarında yetişmiş kişilerdi. Bu vakıa, tarihin ibret alınması gereken levhalarından biridir." İbret alınması gereken levhalardan biri de, Amerikalı bir uzman olan Richord Podol'un yıllar önce ABD'ye hazırladığı rapordaki ifadelerdir. Podol, o raporda şöyle der: "Türkiye'de önemli mevkilerde Amerikan eğitimi almamış bir Türk'ün bulunduğu bakanlık, ya da iktisadi devlet kuruluşu hemen hemen kalmamıştır". Bu ifadeler raporda, yıllar önce yer almıştı. Halbuki o raporun hazırlandığı günden beri köprünün altından çok sular geçti. İşler daha çok kötüye gitti. Şimdi karşımıza bir de bağımsız kurullar belası çıktı.
Ekonomiyi bağımsız kurullara teslim eden devletler, bağımsızlığını, dolayısıyla devlet olma vasfını adım adım yitirdiler. Bu hali, serbest piyasa ekonomisinin bir gereği olarak göstermek, büyük bir yalan, büyük bir bühtandır. Zira serbest piyasa ekonomisinin de kendine mahsus kanun ve kuralları vardır. Serbest piyasa ekonomisi bir curcuna, bir sömürü ekonomisi değildir. Serbest piyasa ekonomisi uygulayan ülkelerin hepsi, milli ekonomisini küresel güçlerin saldırılarına karşı korumayı ihmal etmezler. Küresel güçlerin, bize telkin ettiği gibi, milli devletlerin modası geçmiş değil ve hiçbir zaman da geçmeyecektir.
Prof. Dr. Karl Popper der ki: "Öncelikle hukuk sistemi oluşturulmayan yerde asla bir serbest piyasa oluşmaz. Serbest piyasa ciddi bir hukuk sistemi olmadan kurulmaya kalkışıldığında, sonuç kaçınılmaz bir biçimde rüşvet ve soygun olacaktır". Nitekim de Türkiye'de böyle oldu. Onun içindir ki Türkiye, ünlü danışmanlık kuruluşu PWC'ni yayınladığı rapora göre, yolsuzlukların ekonomiye verdiği zarar sıralamasında dünyada 4'üncü sırada yer alıyor ve Türkiye'de vatandaşlar, yolsuzluklar sebebiyle yüzde 36 oranında fazla vergi ödemek zorunda kalıyor. Bu yolsuzlukların en büyük sebebi, işte bu bağımsız kurullardır. Bağımsız kurulları millet değil, küresel güçler istiyor. Küresel güçler, devletin küçültülmesini, devlet içinde devletçikler oluşmasını istiyor ki, devleti aşabilsin. Onun için biz, onların aksine, bağımsız kurulllar küçültülmüş devlet değil, milli, güçlü ve büyük devlet istiyoruz.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018