Baş olmak yerine ayak olmayı seçtin

Ben de isterdim ki, ülkemizi yönetenler çıksın ve desin ki; 

"Bu ülkede fakirlik suç sayılsın diye asgari ücreti fakirlik sınırının üstüne çıkardık. 

Eğitim ve sağlıkta dünyada ilk beş içerisindeyiz.

Askeri teçhizat, sanayi ve teknolojide artık dışa bağımlılığımız yok denecek seviyede. 

Tarımda kendi kendine yetebilen ülkelerden biriyiz. 

Artık ihracatımız ithalatın üç, dört katı.

Şehirlerimiz, kasabalarımız, köylerimiz huzurlu, ahlaki ve sosyal problemleri çözmüş bir ülkeyiz.

Komşu devletler ve İslam Dünyası gözümüzün içine bakıyor. Bizden, kendilerine ağabey olmamızı istiyorlar. 

Artık bölgemiz ve dünyanın istikrarı için Türkiye var, Türk milleti var" desinler.

* * *

Hayal mi görüyorsunuz, dediğinizi işitir gibiyim (!). Yok. Bunlar ve çok daha fazlası hayal değil, hepsi gerçek olacaktı ama milletimiz o özgür iradesiyle, "hayır, ben böyle bir Türkiye istemiyorum" dedi.

Bahsettiğim tam bağımsız Türkiye'nin nasıl oluşacağını Prof. Dr. Haydar Baş tam 17 yıldır sana anlattı. Vekâletini verirsen bu tabloyu taahhüt etti. 

Hatta diğer siyasi liderler gibi "bana oy verirsen doğalgaz indirimi, akbil indirimi, cezalara af" gibi insanların temel ihtiyaçlarını siyasete alet etmedi. Ucuz siyaset yapmadı.

"Ben, senden oy dilenmiyorum. Seni kurtarmaya geliyorum" diyerek koltuk için değil insan için, devlet için, hizmet için ve en önemlisi Allah rızası için bu yola çıktığını ilan etti.

Sen ne yaptın? Doğalgaza indirim, akbile indirim, köprü cezanı kaldıranların peşine takıldı. Ya öbür köprüde ne yapacaksın?

* * *

Prof. Dr. Haydar Baş siyasete ABD'den icazet alarak veya AB'ye her türlü sözü vererek girmedi. 

2002'de ülkemizin getirildiği nokta ve sonrası için devlet ve milleti tekrar ayağa kaldırabilmek için siyasete girdi.

Tabi şu nokta da çok önemli! Sayın Baş siyasete girdi ve meydanlara çıktı. Eski liderler veya yeni kurulan partilerin liderleri gibi "şu parti şöyle yaptı, biz böyle yapacağız. Bizimle Türkiye kalkınacak, büyüyecek" gibi tribün liderliği de yapmadı.

50'den fazla eseri bulunan Sayın Baş siyasete bir ilim adamı, bilim adamı, devlet ve milletini çok iyi bilen bir vatansever, eğitimci sıfatıyla elinde bizzat kendisine ait ekonomik ve sosyal projelerle girdi.

Siyasete girdiği gün bu millete 1938'den beri söylenmeyen sözü söyledi; "Ne AB, ne ABD. Hedefimiz Tam Bağımsız Türkiye." 

Sayın Baş ilminden aldığı ekonomi ve sosyal projelerini kitap haline getirdi. Önce milletimizin önüne koydu. 

Para politikalarını koydu. Milli Para nedir, nasıl olmalıdır gerçeğini ortaya koydu. Tarım, hayvancılık, eğitim, kalkınma, madenler, enerji, eğitim, sağlık, dış politika gibi bir devletin tam bağımsızlığı için gereken her projeyi milletin (senin) önüne koydu ve vekâletini istedi. 

Sen ne yaptın? Baş olacağına, fakirlik ve borç kaderim olsun, dedin.

Ama baş olmak isteyenler de varmış. Kim mi? Tarım kesiminin, "ne olur bu sene domatesimizi, salatalığımızı vs. alsınlar" diye dua ettiği.

Turizmcilerin, "onlar gelsin bize yeter" dediği. Hükümetin de dış ilişkiler ve askeri alanda çare olarak sığındığı Ruslar.

Evet, Ruslar baş olmak istemiş ki, 2005 yılından bu tarafa Sayın Baş'ı takip ettiklerini açıkladılar.

2013 Şubat ayında ise ülkelerine davet edip, meclislerini açtılar ve de Sayın Baş'ın projeleriyle bugünlere geldiklerini ve daha ileriye gitmek için Sayın Baş ve modelini rehber edindiklerini itiraf ettiler. 

Bizzat Putin, danışmanı Prof. Dr. Andrei Korotkoi aracılığıyla Prof. Dr. Haydar Baş'a şu mesajı iletti: 

"Putin, bir devletin kalkınması için sosyal adaleti sağlayacak, adil paylaşımı verecek, sosyal hakları sunacak, harcama yapan kesime tüketim imkânı tanıyacak, halka huzur getirecek sistem arayışında. Sayın Putin, Milli Ekonomi Modeli bunların hepsini sağladığı için, biz de Milli Ekonomi Modeli'ni uygulayacağız, diyor."

Evet, köylü Ahmet Efendi, şehirli Mehmet Bey, Füsun Hanım! Senin kabul etmediğini Rusya kabul etti.

Rusya baş oldu. Bizim halimiz ise ortada. İktidar ve muhalefetin soy-sop, oy sayısı vs. tartışmasıyla avunuyor.