Kim yazıyor? Etyen Mahcupyan.Nerede yazıyor? Zaman Gazetesinde.Okuyalım: " ? AİHM kararı, Türkiye'nin önünde birçok teknik seçenek çıkaran bir yaklaşımla tercih ederek, gerçekte Türkiye'yi kollamıştır. Eğer isteseydi, yargılamanın tekrarını özellikle vurgulayan bir ifade kullanabilirdi. AİHM'nin böyle bir dil kullanması ise şaşırtıcı olamazdı; çünkü Öcalan davası açıkça adil yargıyı ihlal eden yönlere sahipti. Askeri yargıcın varlığından iddianamenin sanık avukatlarına geç verilmesine; savunma süresinin kısıtlı tutulmasından, sanığın avukatları ile görüşmesinin engellenmesine birçok husus bu davanın adil yargı kriterlerinin dışında olduğunu göstermekte. Diğer bir deyişle Öcalan davası, uluslararası hukuki bir dille söylendiğinde bağımsız ve tarafsız olduğu kuşkulu bir mahkemede sanığa 'kötü muamele' edilerek gerçekleşmiştir." Nasıl, beğendiniz mi? Zaman gazetesi bu yazıya hiç çekinmeden yer verdiğine göre, ermeni vatandaşlarından Etyen Mahcupyan'ın bu fikrini paylaşıyor demektir.Sayın Zaman gazetesi yetkilileri, sahipleri ve Etyen Mahcupyan!Yetmiş milyonun huzurunda şimdi size birkaç tane 'kötü muamele' örneği sunacağım. Hem siz, hem de aziz milletimiz bir mukayese yapsınlar, bakalım kim kötü muamele görmüş? Bebek katili mi, yoksa onun örgütlediği gözü dönmüş cellâtların cinayetlerine maruz kalan insanlar mı? Kaynak; Koray Gürbüz ve Hüseyin Özlük tarafından hazırlanan ve 9. baskıya ulaşan "Şehit Mektupları." Şehit öğretmen Sait Korkmaz'ın eşi, Alime Korkmaz anlatıyor: "?Doğuya gittiğimizde o zor şartlar altında yine de çok mutluyduk. Ta ki o kara akşam gelinceye kadar. 29 Ekim 1994 akşamı eşimle yemek yedikten sonra sohbet ettik. İkimiz de kızımızı çok seviyorduk. Kucağımıza alıp sevmeye başladık. Ve ben hamile olduğum için çok hastaydım. Köyde su olmadığı için (Ağrı, Doğubayazıt, Kazan Köyü) köydeki pis sular sebebiyle ben tifo kapmıştım. İlaç kullandığım için ayakta duramıyordum. Eşim, bizim yatmamızı istedi. O gün Milli Takımın maçı olduğu için, ben izledikten sonra yatarım dedi. Ben uykudaydım. Kapının çok sert çaldığını duydum. Zannettim ki köylülerden biri hasta diye kapıyı çalıyorlar. Yataktan kalkıp baktığımda, eşim kapıyı açmış iki kişi elleri silahlı ve tam donanmış kişilerdi. Ellerinde telsizleri vardı. Çok şaşkındık. Kendi kendime sordum, "bunlar kim? Neden bize geldiler?"Adamlar içeri girip oturduktan sonra ben kızımı mahsustan uykusundan uyandırıp tuvalete götürdüm. Adamlar kızımı görüp bize bir şey yapmazlar diye düşündüm. Biraz konuştuktan sonra eşime, "Bizi kapıya kadar geçirir misin" dediler.Eşim ve ben balkona çıktık. Bize dediler ki, "dışarının lambasını kapatın evinizden çıktığınızı kimse görmesin." Kapımız da bir köylünün köpeği duruyordu. Adamlar, "şu köpeğe ekmek verin bizi ısırmasın dediler." Köpeğe ekmek verirken eşimi çağırdılar. "Hoca gel, sana bir şey diyeceğiz" dediler. Eşim giderken hiç aklıma gelmedi öylesine iyi bir insanı öldürecekleri. Adamlar iki metre ileride duruyorlardı. Eşim yanlarına gitti. Birden kurşun sesleriyle birlikte eşim bağırdı ve ben balkondan koşup lambayı açtım. Zannettim ki havaya ateş ediyorlar. Eşimi ayakta beklerken, onu yerde can çekişirken gördükten sonra eşime doğru koşup ona sarılıp bağırdım "beni de öldürün" diye ama ortalıkta kimsecikler yoktu. Eşim o haliyle bana işaret ediyordu; "korkma yaşıyorum" dercesine. Başımdaki yazmayı sağ göğsündeki yarasına bastırdım kan kaybetmesin diye. Bağırıyordum "ölme ne olur çocuğunu gör" diye. O an içeriye koşup el fenerini alıp köye koşup yardım istedim. Bütün kapıları çaldım. Kimse yardım etmiyordu. Ben de kapı ve pencereleri kırıp yardım istiyordum. Köylüler beni kovuyorlardı. "git başımıza bela mısın?" diyorlardı. Eşimin yanına koşup geldiğim zaman, kızım "Ne oldu anne neden bağırıyorsun" dedi. O an ona ne söylediğimi hatırlamıyorum. Kızımı sürekli orada bırakıp tekrar tekrar köye yardım istemeye gidiyordum. Yine köye koşup, bu defa köyün erkekleri ve gençleri korkuyorsa bari kadınlar yardım etsin diye yalvardım. En sonunda baktım ki kimse bana yardım etmeyecek, eşimin yanına geldim. Başının dizime koydum. Baktım ki eşim can veriyor, dudaklarını suyla ıslattım. Eşime kelime-i Şahadet getirttim.Şimdi düşünüyorum ki, evimizin köye uzak olmasından başka, aramızda bir de dere vardı. Dört buçuk aylık hamile olduğum halde kim bilir kaç defa göğsüme kadar sulara gömüldüm, köylülerden yardım istedim. Ben ki, köyün vahşi köpeklerinden korkuyordum. O gece köpekler benim feryadımdan korkup kaçıyorlardı?Ben bir şehit eşi olmaktan gurur duyuyorum. İki çocuğum için yaşıyorum."Zaman gazetesi ve yazarı Mahcupyan'a göre, bebek katili yargılama sırasında kötü muamele görmüş. Sizce de öyle mi? Şehit öğretmen eşinin yaşadıklarının ve anlattıklarının adını ne kocacağız peki? Bu hanım kardeşimizin anlattıklarına benzer binlerce, on binlerce vahşet tablosu varken, bu cinayetlerin baş organizatörü hakkında; "adil yargılanmadı, kötü muamele gördü" demek hangi vicdana, hangi insafa sığar? Böyle bir yazıyı yayınlamak hangi gazetecilik anlayışı ile izah edilebilir? Şehit mektuplarına devam edeceğiz.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Dağıtım şebekesi dağılmış vaziyette / 07.05.2024
- Adını siz koyun / 06.05.2024
- Yalana vergi konulsa… / 05.05.2024
- Ümmete ürperti gerek / 04.05.2024
- Talancılar olmasaydı… / 03.05.2024
- Şair çeşmesi / 01.05.2024
- İnanalım mı? / 30.04.2024
- Oduncu baltası ile arıcı ise bal tası ile gelir / 28.04.2024
- Gazze’de katliam sonlandı mı? / 27.04.2024
- Milletin ‘not etmeleri’ daha farklı oluyor / 26.04.2024
- Adını siz koyun / 06.05.2024
- Yalana vergi konulsa… / 05.05.2024
- Ümmete ürperti gerek / 04.05.2024
- Talancılar olmasaydı… / 03.05.2024
- Şair çeşmesi / 01.05.2024
- İnanalım mı? / 30.04.2024
- Oduncu baltası ile arıcı ise bal tası ile gelir / 28.04.2024
- Gazze’de katliam sonlandı mı? / 27.04.2024
- Milletin ‘not etmeleri’ daha farklı oluyor / 26.04.2024