FASL-I MUHABBET/ Ümit KAYAÇELEBİ
Onbeşinci yüzyılın ortalarında Avrupalıların Vlad Çepeş dedikleri bir Eflak beyi vardı. Vlad kan dökmekten hoşlanan bir adamdı. İstediklerini ölünceye kadar dövdürür, sivri kazıklara oturtur, derilerini yüzdürür, hatta bununla da kalmayarak, yüzülmüş derileriyle güneşte bırakırdı. Cesetlerin kokusundan müteessir olup olmadığını soran vezirini uzunca bir kazığa vurdurmuş ve gülerek:
-Seni kokulardan müteessir olmanı istemediğim için böyle yükseklere çıkardım, demişti. Başlarından kavuklarını çıkarmadıkları için Türk elçilerinin kavuklarını büyük çivilerle çaktırmış, ziyafet vererek karınlarını doyurduğu fakirleri ziyafetten sonra yaktırmıştı. Kendi milleti de dahil olmak üzere kazığa vurdurduğu insanların sayısı onbinleri buluyordu. Bizim tarihlerimizde Kazıklı Voyvoda adıyla anılan adam işte budur. Vlad, ordusunu kuvvetlendirince, devletin yüklediği yıllık vergiyi vermek istememiş, Edirne'ye gelmesi için yapılan çağrıya da uymamıştı. Bir taraftan Bulgaristan'a saldırıyor, diğer taraftan da Türk şehirlerini yakıp yıkıyordu.
1462 baharında F. Sultan Mehmet batıya doğru sefere çıktı. Edirne-Filibe-Dobria-İbrail yoluyla Tuna'yı geçti. Eflak'a daldı. Kazıklı Voyvoda bunu haber alınca çekilmeye başladı. Karpatların sarp tepelerinde ordugâh kurdu. Koskoca bir ordunun takip savaşları vererek zaman kaybetmesini doğru bulmayan Fatih bütün beyleri, paşaları karargahına davet ederek, vaziyeti müzakere etti. Turhanoğlu Ahmet, Evrenosoğlu, Mihaloğlu Ali, Malkoçoğlu Bali beylerinin de bulunduğu bir mecliste şöyle dedi:
-Ben, bu ordu ile bir delinin takibine çıkamam. Bu orduyu yeni yeni fetihler için kurdum. Yalnız bu adamı da öyle başıboş bırakmak da olmaz. Zulmüne mani olmak için ya ortadan kaldırılmalı, veyahutta aleme teşhir ettirilmelidir.
Turhanoğlu, söze karıştı ve:
-Akıncılarımız bu işi görebilir, emret ben bin kişi ile onu yakalayıp getireyim.
Fatih de bundan çok memnun kalarak:
-Deden dedeme, baban babama, sen de bana hizmet edersin. Maşallah oğlun da büyüdü. Hemen hemen bir delikanlı oldu. Yarın belki o da akıncıların başında oğluma hizmet edecek, fakat böyle bin kişi ile, yirmi binden ziyade adamı olan o zalim adamın üzerine atılmak, ölüme atılmak demektir. Aklına bir şey gelmesin cesaretinden eminim. Ama seni feda etmek istemiyorum.
Turhanoğlu'nun sevinçle gözleri yaşardı, Fatih'in elini öptü.
-Sana bin Turhanoğlu feda olsun dedi. İki oğlumdan biri senin yanında kalsın, ben büyük oğlum Ömer'le Karpatlara tırmanırım, dönersek ne ala, dönmezsek küçük oğlumuz sana hizmete devam edecek, bayrağımız akıncıların başında yine dalgalanacaktır.
Meclis dağıldığı zaman akıncı beyleri, birbir gelerek Turhanoğlu'nun yüzünden gözünden öptüler. Ve ertesi sabah Turhanoğlu bin atlı ile kuşluk vakti batıya doğru hareket etti.
Turhanoğlu Ahmet Bey, uzun bir yolculuktan sonra, Eflak beyi Kazıklı Voyvoda'nın barındığı Karpatlardan vadilelere geldi. Ve hemen o gece akın planı tesbit edildi. Ertesi sabah gözcüler şehirde eğlence olduğunun haberini getirdiler. Hazırlıklar yapıldı, bin süvari atına atladı ve şehre dolu dizgin girdi.
Bu bin kişilik ordu, yirmi bin kişilik düşman kuvvetini birbirine kattı. Şehri alevler içinde bırakarak, düşmanın yarısını kılıçtan geçirdi.
Bütün ordu Turhanoğlu'nu bekliyordu. Bir gün akşama doğru ufak bir atlı kafilesinin geldiği görüldü. Turhan Beyin akıncıları geliyordu. Ancak yüz kişi bile yoktular. Ahmet beyin onsekiz yaşındaki oğlu Ömer atından atlayarak Fatih'in yanına geldi. Elini öptü. Savaşı en ince teferruatına kadar anlattı.
-Vlad askerlerini çiğneyerek ilerliyorduk. Babam aslanlar gibi çarpışıyordu birden etrafımızı kum gibi düşman askeri sardı. Savaşın kızgın anında babam Voyvoda'yı gördü şu sırmalı altın kordonlu Voyvoda'dır sen yüz atlı ile oraya koş dedi. Altın kordonlu adamı yakaladım ve çemberi yarıp çıktım. Yolda babamı çok bekledik fakat ne gelen vardı ne de giden. Ben de Voyvoda'yı aldım ve getirdim.
Fatih:
-Ömer dedi rahmetli babanın sancağını akıncıların başında sen dalgalandıracaksın dedi. Atlılar Vlad'ı Fatih'in huzuruna getirdiler. Malkoçoğlu Vlad'ı iyiden süzüyordu. Bu Kazıklı Voyvoda değildi. Kendi elbiselerini kendini benzeyen birine giydirmiş ve batıya doğru kaçmıştı.
Durumu farkeden Turhanoğlu Ömer, arkadaşlarıyla beraber dört nala geldikleri yere doğru at koşturuyorlardı.
Fatih Sultan Mehmet, atlıları ufukta kayboluncaya kadar seyretti ve çadırına girerken:
-Şu akıncılar çok yaman adamlar, dedi. Bu babasını da geçecek... Ahh bir geriye dönebilse...
Turhanoğlu Ömer döndü, babasının yerini tuttu. Binlerin on binlerin başına geçti ve senelerce Orta Avrupa'yı atının nalları ile çiğnedi.
Orta Avrupa tarihleri, akıncı cedlerimizin şanlı maceralarıyla doludur.
"Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik."
Onbeşinci yüzyılın ortalarında Avrupalıların Vlad Çepeş dedikleri bir Eflak beyi vardı. Vlad kan dökmekten hoşlanan bir adamdı. İstediklerini ölünceye kadar dövdürür, sivri kazıklara oturtur, derilerini yüzdürür, hatta bununla da kalmayarak, yüzülmüş derileriyle güneşte bırakırdı. Cesetlerin kokusundan müteessir olup olmadığını soran vezirini uzunca bir kazığa vurdurmuş ve gülerek:
-Seni kokulardan müteessir olmanı istemediğim için böyle yükseklere çıkardım, demişti. Başlarından kavuklarını çıkarmadıkları için Türk elçilerinin kavuklarını büyük çivilerle çaktırmış, ziyafet vererek karınlarını doyurduğu fakirleri ziyafetten sonra yaktırmıştı. Kendi milleti de dahil olmak üzere kazığa vurdurduğu insanların sayısı onbinleri buluyordu. Bizim tarihlerimizde Kazıklı Voyvoda adıyla anılan adam işte budur. Vlad, ordusunu kuvvetlendirince, devletin yüklediği yıllık vergiyi vermek istememiş, Edirne'ye gelmesi için yapılan çağrıya da uymamıştı. Bir taraftan Bulgaristan'a saldırıyor, diğer taraftan da Türk şehirlerini yakıp yıkıyordu.
1462 baharında F. Sultan Mehmet batıya doğru sefere çıktı. Edirne-Filibe-Dobria-İbrail yoluyla Tuna'yı geçti. Eflak'a daldı. Kazıklı Voyvoda bunu haber alınca çekilmeye başladı. Karpatların sarp tepelerinde ordugâh kurdu. Koskoca bir ordunun takip savaşları vererek zaman kaybetmesini doğru bulmayan Fatih bütün beyleri, paşaları karargahına davet ederek, vaziyeti müzakere etti. Turhanoğlu Ahmet, Evrenosoğlu, Mihaloğlu Ali, Malkoçoğlu Bali beylerinin de bulunduğu bir mecliste şöyle dedi:
-Ben, bu ordu ile bir delinin takibine çıkamam. Bu orduyu yeni yeni fetihler için kurdum. Yalnız bu adamı da öyle başıboş bırakmak da olmaz. Zulmüne mani olmak için ya ortadan kaldırılmalı, veyahutta aleme teşhir ettirilmelidir.
Turhanoğlu, söze karıştı ve:
-Akıncılarımız bu işi görebilir, emret ben bin kişi ile onu yakalayıp getireyim.
Fatih de bundan çok memnun kalarak:
-Deden dedeme, baban babama, sen de bana hizmet edersin. Maşallah oğlun da büyüdü. Hemen hemen bir delikanlı oldu. Yarın belki o da akıncıların başında oğluma hizmet edecek, fakat böyle bin kişi ile, yirmi binden ziyade adamı olan o zalim adamın üzerine atılmak, ölüme atılmak demektir. Aklına bir şey gelmesin cesaretinden eminim. Ama seni feda etmek istemiyorum.
Turhanoğlu'nun sevinçle gözleri yaşardı, Fatih'in elini öptü.
-Sana bin Turhanoğlu feda olsun dedi. İki oğlumdan biri senin yanında kalsın, ben büyük oğlum Ömer'le Karpatlara tırmanırım, dönersek ne ala, dönmezsek küçük oğlumuz sana hizmete devam edecek, bayrağımız akıncıların başında yine dalgalanacaktır.
Meclis dağıldığı zaman akıncı beyleri, birbir gelerek Turhanoğlu'nun yüzünden gözünden öptüler. Ve ertesi sabah Turhanoğlu bin atlı ile kuşluk vakti batıya doğru hareket etti.
Turhanoğlu Ahmet Bey, uzun bir yolculuktan sonra, Eflak beyi Kazıklı Voyvoda'nın barındığı Karpatlardan vadilelere geldi. Ve hemen o gece akın planı tesbit edildi. Ertesi sabah gözcüler şehirde eğlence olduğunun haberini getirdiler. Hazırlıklar yapıldı, bin süvari atına atladı ve şehre dolu dizgin girdi.
Bu bin kişilik ordu, yirmi bin kişilik düşman kuvvetini birbirine kattı. Şehri alevler içinde bırakarak, düşmanın yarısını kılıçtan geçirdi.
Bütün ordu Turhanoğlu'nu bekliyordu. Bir gün akşama doğru ufak bir atlı kafilesinin geldiği görüldü. Turhan Beyin akıncıları geliyordu. Ancak yüz kişi bile yoktular. Ahmet beyin onsekiz yaşındaki oğlu Ömer atından atlayarak Fatih'in yanına geldi. Elini öptü. Savaşı en ince teferruatına kadar anlattı.
-Vlad askerlerini çiğneyerek ilerliyorduk. Babam aslanlar gibi çarpışıyordu birden etrafımızı kum gibi düşman askeri sardı. Savaşın kızgın anında babam Voyvoda'yı gördü şu sırmalı altın kordonlu Voyvoda'dır sen yüz atlı ile oraya koş dedi. Altın kordonlu adamı yakaladım ve çemberi yarıp çıktım. Yolda babamı çok bekledik fakat ne gelen vardı ne de giden. Ben de Voyvoda'yı aldım ve getirdim.
Fatih:
-Ömer dedi rahmetli babanın sancağını akıncıların başında sen dalgalandıracaksın dedi. Atlılar Vlad'ı Fatih'in huzuruna getirdiler. Malkoçoğlu Vlad'ı iyiden süzüyordu. Bu Kazıklı Voyvoda değildi. Kendi elbiselerini kendini benzeyen birine giydirmiş ve batıya doğru kaçmıştı.
Durumu farkeden Turhanoğlu Ömer, arkadaşlarıyla beraber dört nala geldikleri yere doğru at koşturuyorlardı.
Fatih Sultan Mehmet, atlıları ufukta kayboluncaya kadar seyretti ve çadırına girerken:
-Şu akıncılar çok yaman adamlar, dedi. Bu babasını da geçecek... Ahh bir geriye dönebilse...
Turhanoğlu Ömer döndü, babasının yerini tuttu. Binlerin on binlerin başına geçti ve senelerce Orta Avrupa'yı atının nalları ile çiğnedi.
Orta Avrupa tarihleri, akıncı cedlerimizin şanlı maceralarıyla doludur.
"Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.