Bu sütunlarda bu hakir, günümüz dünyası için çok önem arz eden bir takım konulara ve Müslümanların birliğini tehdit eden odaklara birkaç bölüm olarak temas etmeye çalışacağım. Bu köşede hakiri takip eden aziz okuyucularımın bu konuları çok dikkatle okumalarını istirham ederek konuya başlıyorum.
“Sakın dünya yaşayışı aldatmasın sizi ve sakın hilebaz Şeytan, aldatmasın sizi Allah hakkında.” (Fatır, 5)
Adatma ve aldanmanın Arap lisanında kullanılan kelimesi “ğerur ve mağrur” kelimeleridir. “Ğerur” şeytanın isimlerinden bir tanesidir. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor; “Sakın aldatmasın sizi dünya yaşayışı ve sakın ğerur, ( Şeytan) aldatmasın sizi Allah hakkında.” (Lokman, 33) Dolayısıyla Arap lügatine göre “ğerur” aldatan anlamına ve “mağrur” da aldatılan anlamına gelmektedir. Bu iki kelimenin kökü ise aldatmak anlamına gelen “ğurur” kelimesidir.
İnsanlık tarihi boyunca Hak ve bâtıl daima karşı karşıya olmuş ve birbirlerine karşı mücadele vermişlerdir. Ancak her dönemde bâtıl suyun üzerindeki köpük ve hak ise su rolünü oynamıştır. Bu sebepten dolayı bâtıl sunidir ve suni olan bu köpük hafif bir rüzgâr ile dağılıverir. Ama su insanlar için hayat kaynağı olduğundan dolayı daima kalıcıdır.
Tarih boyunca bâtıl aveneleri geçici olmuşlar sadece birkaç günlük dünyada varlıklarını sürdürebilmişler ve varlıklarını sürdürürken de bâtıl cephesi ile hak cephesinde bulunan insanları kullanarak sömürmüşlerdir. Bâtıl ve Hak bir zaman Habil ve Kabilde, bir zaman İbrahim ve Nemrut’ta, bir zaman Musa ve Firavun’da, bir zaman Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a.) ve Ebu Cehil’lerde, bir zaman İmam Ali ve Muaviye’de, başka bir zaman İmam Hüseyin ve Yezid’de… tezahür etmiştir. Ancak hak ile zahir olanlar geride güzel ve faydalı sedalar ve eserler bıraktıkları için hep hayırla, bâtıl ile zahir olanlarda geride kötü sedalar bıraktıkları için daima nefretle yâd edilmişlerdir.
Hak ve bâtıl bazen düşünce ve inanç alanında karşı karşıya gelirler ve bazen de fiil ve eylem alanlarında karşı karşıya gelirler. Hak ile bâtılın fiil ve eylem alanlarında karşı karşıya gelip birbirlerine karşı mücadele vermeleri düşünce ve inanç alanlarındaki mücadeleden kaynaklanır. Kalbinde ilahi ve hak ideal düşünceleri taşıyanlar vazifeleri gereği fiillerini sergilerler. Aynı şekilde kimyaları gereği akıl gardırobuna şeytani pislikleri yerleştirip bâtılı hedef edinip, bâtılı düşünüp, bâtıla inanan zavallılar ise insanları sömürme, inançları kullanma adına fiillerini sergilerler.
Bâtıl bazı zaman ve zeminlerde kendisini bâtıl elbisesinde gösterir. Bazen ise bâtıl Hak’tan faydalanarak kendisini kamufle eder ve kendisine hak kisvesini büründürerek bir bukalemun gibi renk değiştirerek fiillerini sergiler. Ve bâtıl gücünü, dayanağını daima haktan alır. Zira hak su konumunda bâtıl ise suyun üzerindeki köpük konumundadır. Su olmaz ise köpükte olmaz. Bâtıl gücünü Hak’tan aldığı için kalıcı olmaz, sadece kısa bir dönem, maskesi düşene kadar elde etmek istedikleri uğrunda uğraşır ve örümcek misali kendi ağı etrafında döner durur.
İnsanlık tarihinde Hak ve bâtıl daima karşı karşıya olup bir birlerine karşı mücadele etikleri gibi, bu mücadele bu günde devam etmektedir ve devam da edecektir. İslam Peygamberinden sonra Hak cephesinde olup kendilerine Allah tarafından hak misyonu verilen Peygamber Ehl-i Beyt’i ve bâtıl cephesinde olup Şeytan tarafından kendilerine bâtıl misyonu verilen Ehl-i Beyt düşmanları, Emeviler, Abbasiler ve diğerleri bu güne kadar hem düşünce ve inanç alanlarında ve hem de fiil ve eylem alanlarında karşı karşıya olmuşlardır. Bu durum kendisini, bu iki cenah arasında savaşlarla, bâtıl ve avenelerinin peygamber Ehl-i Beyt’ine olan zulüm ve baskıları ile ve onların isimlerini, inanç ekollerini yok etme girişimleri ile göstermiştir.
İlim ve hikmet şehrinin kapısı, sünnet ve ilahi kavramlara giden yol Hz. İmam Ali’ye yıllarca minberlerde sebbedilmesi ve Hz. Ali’den Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin altı sahih kaynağını yazanların bu kaynaklarında sadece 586 hadis nakledilmesi, ancak Hz. Peygamberimizin dünyasını değişmesinden on dokuz ay önce Müslüman olduğunu ibraz eden Ebu Hureyre’den 5374 hadis nakledilmesi ve yine bu kaynaklarda tarihte dört bin öğrencisi olduğu bilinen ve mezhep imamlarının üstatlığını yapmış olan İmam Cafer Sadık’tan çok az hadis nakledilmesi ve yine İmam Muhammed Bâkır ve İmam Cafer Sadık’tan yetmiş bin hadis ezberleyen Cabir Cufi’den Ehl-i Beyt imamları gibi ric’ata inandığı için bu kaynakların bazılarında bir hadis bile nakledilmemesi hak ve bâtıl mücadelesinin bir tezahürüdür…
Selam ve dua ile.
“Sakın dünya yaşayışı aldatmasın sizi ve sakın hilebaz Şeytan, aldatmasın sizi Allah hakkında.” (Fatır, 5)
Adatma ve aldanmanın Arap lisanında kullanılan kelimesi “ğerur ve mağrur” kelimeleridir. “Ğerur” şeytanın isimlerinden bir tanesidir. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor; “Sakın aldatmasın sizi dünya yaşayışı ve sakın ğerur, ( Şeytan) aldatmasın sizi Allah hakkında.” (Lokman, 33) Dolayısıyla Arap lügatine göre “ğerur” aldatan anlamına ve “mağrur” da aldatılan anlamına gelmektedir. Bu iki kelimenin kökü ise aldatmak anlamına gelen “ğurur” kelimesidir.
İnsanlık tarihi boyunca Hak ve bâtıl daima karşı karşıya olmuş ve birbirlerine karşı mücadele vermişlerdir. Ancak her dönemde bâtıl suyun üzerindeki köpük ve hak ise su rolünü oynamıştır. Bu sebepten dolayı bâtıl sunidir ve suni olan bu köpük hafif bir rüzgâr ile dağılıverir. Ama su insanlar için hayat kaynağı olduğundan dolayı daima kalıcıdır.
Tarih boyunca bâtıl aveneleri geçici olmuşlar sadece birkaç günlük dünyada varlıklarını sürdürebilmişler ve varlıklarını sürdürürken de bâtıl cephesi ile hak cephesinde bulunan insanları kullanarak sömürmüşlerdir. Bâtıl ve Hak bir zaman Habil ve Kabilde, bir zaman İbrahim ve Nemrut’ta, bir zaman Musa ve Firavun’da, bir zaman Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a.) ve Ebu Cehil’lerde, bir zaman İmam Ali ve Muaviye’de, başka bir zaman İmam Hüseyin ve Yezid’de… tezahür etmiştir. Ancak hak ile zahir olanlar geride güzel ve faydalı sedalar ve eserler bıraktıkları için hep hayırla, bâtıl ile zahir olanlarda geride kötü sedalar bıraktıkları için daima nefretle yâd edilmişlerdir.
Hak ve bâtıl bazen düşünce ve inanç alanında karşı karşıya gelirler ve bazen de fiil ve eylem alanlarında karşı karşıya gelirler. Hak ile bâtılın fiil ve eylem alanlarında karşı karşıya gelip birbirlerine karşı mücadele vermeleri düşünce ve inanç alanlarındaki mücadeleden kaynaklanır. Kalbinde ilahi ve hak ideal düşünceleri taşıyanlar vazifeleri gereği fiillerini sergilerler. Aynı şekilde kimyaları gereği akıl gardırobuna şeytani pislikleri yerleştirip bâtılı hedef edinip, bâtılı düşünüp, bâtıla inanan zavallılar ise insanları sömürme, inançları kullanma adına fiillerini sergilerler.
Bâtıl bazı zaman ve zeminlerde kendisini bâtıl elbisesinde gösterir. Bazen ise bâtıl Hak’tan faydalanarak kendisini kamufle eder ve kendisine hak kisvesini büründürerek bir bukalemun gibi renk değiştirerek fiillerini sergiler. Ve bâtıl gücünü, dayanağını daima haktan alır. Zira hak su konumunda bâtıl ise suyun üzerindeki köpük konumundadır. Su olmaz ise köpükte olmaz. Bâtıl gücünü Hak’tan aldığı için kalıcı olmaz, sadece kısa bir dönem, maskesi düşene kadar elde etmek istedikleri uğrunda uğraşır ve örümcek misali kendi ağı etrafında döner durur.
İnsanlık tarihinde Hak ve bâtıl daima karşı karşıya olup bir birlerine karşı mücadele etikleri gibi, bu mücadele bu günde devam etmektedir ve devam da edecektir. İslam Peygamberinden sonra Hak cephesinde olup kendilerine Allah tarafından hak misyonu verilen Peygamber Ehl-i Beyt’i ve bâtıl cephesinde olup Şeytan tarafından kendilerine bâtıl misyonu verilen Ehl-i Beyt düşmanları, Emeviler, Abbasiler ve diğerleri bu güne kadar hem düşünce ve inanç alanlarında ve hem de fiil ve eylem alanlarında karşı karşıya olmuşlardır. Bu durum kendisini, bu iki cenah arasında savaşlarla, bâtıl ve avenelerinin peygamber Ehl-i Beyt’ine olan zulüm ve baskıları ile ve onların isimlerini, inanç ekollerini yok etme girişimleri ile göstermiştir.
İlim ve hikmet şehrinin kapısı, sünnet ve ilahi kavramlara giden yol Hz. İmam Ali’ye yıllarca minberlerde sebbedilmesi ve Hz. Ali’den Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin altı sahih kaynağını yazanların bu kaynaklarında sadece 586 hadis nakledilmesi, ancak Hz. Peygamberimizin dünyasını değişmesinden on dokuz ay önce Müslüman olduğunu ibraz eden Ebu Hureyre’den 5374 hadis nakledilmesi ve yine bu kaynaklarda tarihte dört bin öğrencisi olduğu bilinen ve mezhep imamlarının üstatlığını yapmış olan İmam Cafer Sadık’tan çok az hadis nakledilmesi ve yine İmam Muhammed Bâkır ve İmam Cafer Sadık’tan yetmiş bin hadis ezberleyen Cabir Cufi’den Ehl-i Beyt imamları gibi ric’ata inandığı için bu kaynakların bazılarında bir hadis bile nakledilmemesi hak ve bâtıl mücadelesinin bir tezahürüdür…
Selam ve dua ile.
Mehdi Aksu / diğer yazıları
- Eleştiri nedir ve nasıl olmalıdır? / 03.12.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012