Moğol istilası nedeniyle her ne kadar Bizans ve Avrupa Türklerden bir süre yakalarını kurtarabilmişlerse de bu istila Avrupa'yı da elbette etkilemiştir. Asya'da olduğu gibi Avrupa'da da Moğolların kurduğu pek çok devlet ortaya çıkmıştır. Rusların tarih sahnesine bir imparatorluk halinde çıkma süreci sekteye uğramıştır. Dünyanın en önemli ticaret yolları olan İpek Yolu ve baharat yolu Moğolların eline geçmiştir.
Osmanlı devletinin kurulduğu yıllar Asya, Avrupa ve özellikle de Anadolu ve orta doğunun karmaşa içinde olduğu, bir taraftan Moğol istilası, diğer taraftan Haçlı seferleri ile Anadolu ve orta doğunun yakılıp yıkıldığı bu devire rastlar.
Avrupa, kendisi Türk-İslâm coğrafyasına saldırı halindeyken Moğol saldırılarına uğrar. Bir süreliğine kendi derdine düşer. Bu arada Haçlı seferleri de amacına ulaşamaz. Seferler sırasında pek çok şövalye ve aristokrat ölür. Sağ kalanların bir kısmı da topraklarını kaybeder. Böylece feodalite rejimi zayıflarken merkezî krallıklar güçlenmeye başlamıştır. Feodal rejim zayıflayınca köylüler yeni haklar kazanmıştır. Bu fırsattan istifade eden Bizans da Anadolu'nun batısında kalan topraklarının bir kısmını tekrar ele geçirmiştir. Bizans dışındaki Avrupa halkları da Türkve İslâm dünyasını daha yakından tanımıştır.
Haçlı seferleri ile doğu Akdeniz'de doğu-batı yönünde deniz ticaretinin gelişmesi ile Avrupa'da Venedik, Cenova ve Marsilya gibi liman şehirleri önem kazanmıştır. Müslümanlardan özellikle dokuma, deri ve cam işleme konusunda yeni tekniklerin öğrenilmesi, batı dünyasının ekonomik yönden bir kazancı olmuştur. Haçlı seferlerinin malî yükünün altından kalkabilmek içinpapa ve kralların özellikle İtalyan bankerlerden borç almaları Avrupa'da bankacılık sektörünü kuvvetlendirmiş ve kapitalizmin temelini oluşturan sermaye anlayışının şekillenmesini sağlamıştır. Ticaretle uğraşan şehirli halk zenginleşmeye başlamış, özellikle bu kısım halkın refah seviyesi yükselmeye başlamıştır. Bu ticaret hayatı, burjuva sınıfının ortaya çıkmasını da beraberinde getirmiştir.
Haçlı seferleri sayesinde barut, pusula, kâğıt ve matbaa Avrupa'ya taşınmakla kalmamış, matematik bilimi de Avrupalı bilim adamlarının hayatına girmiştir. Böylelikle Avrupa'da Rönesans'ın doğmasına sebep olan olaylar ve gelişmeler zinciri de başlamıştır. Matematik deyince biraz teferruat verelim kıymetli okurlar. Daha önceleri Avrupa'da sayılar Roma rakamları ile gösteriliyordu. Sayı düzenleri (ikilik düzen, onluk düzen gibi) bilinmiyordu. Harizmî'nin (780 yılında Harezm şehrinde doğmuş, 850 yılında Bağdat'ta vefat etmiştir) matematik bilimine kazandırdığı "sıfır" kavramı ve sayı sistemleri Avrupa'nın ve batı dünyasının matematiğinde yoktu. Sıfır, bizim dilimize Arapçadan ithal edilmiş bir kelimedir. Haçlı seferleri ile Almanlar bunu kendi dillerine "ziffer" (siffer diye okunur) şeklinde geçirdiler. Bazı dillere de "zero" diye girmiştir. Böylece sayı sistemlerinden ve sıfır kavramından haberdar olan Avrupa, Roma rakamlarını terk edip Arap rakamları diye tabir ettiği rakam sistemini kullanmaya başlamıştır. Dört işlem yapmaya imkân sağlayan bu rakam sistemi yanında, denklemler de öğrenilmiş ve Avrupa'da hesap işleri gelişmeye başlamıştır. O dönemde Müslümanlar iki bilinmeyenli denklemleri çözebiliyordu. Bunu da Müslümanlardan öğrenen batı dünyası, modern matematikle böyle tanışmıştır. Bu bilgileri öğrendikleri kitaplar Müslüman coğrafyasındaki kütüphanelerden Avrupa'ya taşınmış, kendi dillerine çevrilmiştir. Matematiğin bir kolu olan cebir de Arapça El Cabir'den evirilerek "algebra", cebir biliminden doğan "algoritma" da bu kelimeden türetilerek matematik literatürüne girmiştir.
"Algebra" ve "algoritma" kelimelerinin yazılışındaki benzerlik, Arapçanın harflere dayalı kelime kökü yapısında kendini göstermektedir. Kelimede geçen "g" harfi batı dillerinde bazen Türkçemizdeki "g" sesi gibi, bazen de Türkçemizdeki "c" gibi seslendirilir. Yazıldığı gibi okunmayan, teknik tabiri ile nonfonetik olan dil ve alfabelerde bu durum sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Dilden dile, medeniyetten medeniyete geçekleşen pek çok aktarımda bunun örnekleri vardır. Ama bugün özellikle belli bir kesim tarafından bilimin merkezi, medeniyetin merkezi diye bize kabul ettirilmeye çalışılan Avrupa dillerinden iki örnek daha vermek istiyorum. Bir tanesi "mıknatıs" kelimesidir. Fizik biliminden öğrendiğimiz manyetik veya manyetizma kavramları ve günlük hayatımızda bazı metallere yapışma özelliği ile kullandığımız mıknatıslarla hayatımızda yer etmiştir. "Mıknatıs" kelimesinin batı dillerinden birinde yazılışı "magnetic" şeklindedir ve "manyetik" veya "magnetik" diye okunur. Biraz önce "g" harfinin yazılışı ve okunuşu arasındaki farklılık "c" harfi için de söz konusudur. Bazı kelimelerde Türkçedeki "k" gibi, bazı kelimelerde de "s" gibi okunur. Benzer şekilde "e" harfi de bazen Türkçedeki "e" gibi, bazen de "i" gibi okunur. Şimdi "magnetic" kelimesini harflerin farklı seslendirilişleri ile bir daha okuyalım. Siz de "magnetis" diye hemen okumuşsunuzdur. Alın size mıknatıs.
Bir diğer çarpıcı örnek "alfabe" kelimesidir. Bizdeki söylenişi Arapça'dan geçtiği şekline çok yakındır. Ku'an kurslarından biliriz "elifba"yı. Peki, batı dillerinde, mesela yine bazıların göre dünya dili olan İngilizcede bunun karşılığı nedir? "Alphabet" (okunuşu alfabet) kelimesidir. Bu kelime nereden gelir, niye Türkçe, Arapça ve İngilizcesi bu kadar birbirine benzer? Cevabı, yazıyı oluşturan harfler dizisinin sıralanışındadır. Arap harf dizininin ilk iki harfi "elif" ve "be" veya "bâ" diye adlandırılan harflerdir. Arap harf dizininin adı bu yüzden "elifba"dır. İngiliz dilinin ise üç ana kökeni vardır. Bunlardan biri olan Grek dilinin harf dizinindeki ilk iki harf de "alfa" ve "beta"dır. İngiliz harf dizinine de bu ilk ili harften mülhem olarak "alphabet" (okunuşu alfabet) denmiştir. Eski Avrupa medeniyetlerini inceleyecek olursak, alfabelerindeki bu benzerliğin sebebini de bulmuş oluruz. Grek ve Latin dillerinde kullanılan alfabelerin kökeni, tarihçilere göre Arap, İbranî ve Kiril alfabeleri ile aynıdır; hepsi de Fenike alfabesinden türemiştir.
Demek oluyor ki, alfabeler gibi bilim ve medeniyet de topluluklar arasında birinden ötekine geçip duruyor. Kim bunun kıymetini anlar, çalışıp geliştirirse bilim onun elinde yükseliyor. Bulduğu, geliştirdiği, bilime yeni kazandırdığı kavramlar da onun verdiği isimlerle anılıyor.
Bu noktadan devam etmek dileğiyle…
- Kul, âşık, asker... / 18.04.2022
- ABD’nin ipiyle Çin kuyusuna inilmez - 2 / 03.11.2021
- ABD’nin ipiyle Çin kuyusuna inilmez - 1 / 02.11.2021
- Türklerin Müslüman oluşunda Ehl-i Beyt’in rolü ve önemi - 5 / 08.08.2021
- Türklerin Müslüman oluşunda Ehl-i Beyt’in rolü ve önemi - 4 / 07.08.2021
- Türklerin Müslüman oluşunda Ehl-i Beyt’in rolü ve önemi - 3 / 06.08.2021
- Türklerin Müslüman oluşunda Ehl-i Beyt’in rolü ve önemi (2) / 05.08.2021
- Türklerin Müslüman oluşunda Ehl-i Beyt’in rolü ve önemi - I / 04.08.2021
- Dini ve milli duygularla dolu bir haftanın ardından - II / 28.07.2021