devamlı surette artıyor. Son 5 yıldaki artış 60 milyar dolar. Peki bu işin sonu nereye varacak? Milliyet'ten Hurşit Güneş yazıyorKüçükken Kandıra'da simit satardık. Sokaklarda bağırır dururduk, "Eskişehir'in unundan, Kandıra'nın suyundaan!! Evet, taze simit!!" Sattığımız simidin parasını fırına teslim eder, içinden kendi harçlığımızı alırdık. Fırıncının ise en sevmediği şey, tablanın üzerinde simitlerin kalmasıydı. Ertesi gün daha az simit verir, harçlığımız da düşerdi. Fırıncı satılabilecek kadar üretmeye özen gösterirdi. Fırıncının gösterdiği özeni acaba devlet büyüklerimiz de gösteriyor mu? Ne yazık ki, hayır! Dünyanın çok az (belki de hiçbir) ülkesinde "Borç yiğidin kamçısıdır" sözü yoktur. Bereket, "Borç yiyen, kesesinden yer" denmiş de ödeme zorunluluğu hatırlatılmış.Uzun bir süredir dış borç rakamları tartışılmıyor da cari işlemler açığı tartışılıyor. Kimi finanse edilebilir diyor, kimi büyük sorun olarak niteliyor. İşin özeti şu; Türk ekonomisi dış açık veriyor ve bunu borçla karşılıyor. Sanıyoruz, yakın ve orta gelecekte bu böyle sürecek. Ancak bunun sonsuza kadar devam etmesi beklenebilir mi? Mesela zarar eden bir şirket borçlanabilir. Hatta uzun süre bu politikasını sürdürebilir. Ama sonunda alacaklılardan biri "Ver" dediğinde, işler sarpa saracaktır. Çünkü diğerleri de bunu izler. Şu anda Türkiye'nin tam 160 milyar dolar dış borcu var. Oysa daha 5 yıl önce bu 100 milyar dolar kadardı. Yani beş yılda yüzde 60 oranında artmış. Bu elbette hoş bir durum değil. Bunların hepsi günün birinde ödenmek zorunda. Malum: Borç yiyen, kesesinden yer. Ama galiba biz hâlâ yalnızca, borç yiğidin kamçısıdır sözünü anımsıyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.