Ülkemiz insanının çok değişik hususiyetleri var. O var olan özelliklerinnin içinde belki de en önemlilerinden birisi çabuk unutan bir hafızaya sahip olması. Bir diğeri ise hem herşeyden çabuk sıkılması. Bunun sporla ne alakası var diyorsanız, Fatih Terim'e, Mustafa Denizli'ye ve Şenol Güneş'e bakmanızı öneririz. Son bir kaç senede yıldızları parlayan Ersun Yanal ve Rıza Çalımbay'ın mazisi kısa olduğu için liste dışı koyduğunuzda, elde sadece üç tane popüler isim kaldığı için yazıyı onlarla sınırlı tutmak istiyorum.
Önce Terim'i ele alalım isterseniz. Çok değil, yanlızca bu sezon başına kadar yıllardır söylediği her söz neredeyse olay olan, öfkesinden hırsına, cesaretinden pervasızlığına kadar hemen her yönüyle çoğunluk tarafından övgüye mazhar olan Terim'in gün gelip de yanlış anlaşılmaktan dem vuracağı hiç aklınıza gelir miydi? Ya da başka bir bakış acısıyla yıllarca kimseye kendisini anlatma ihtiyacı hissetmeyen Terim'in böylesine radikal bir değişim içerisine gireceği sizce ihtimal dahilinde miydi?
Ya Denizli'ye ne demeli. 80'li yılların ortasından beri Türk futbolu için kilometre taşlarından birisi olmuş Denizli de, uzun süreli suskunluğunu bozarak hiç yapmadığı bir şeyi yaptı. Bu güne kadar olduğu gibi başkaları tarafından anlatılmayı bir kenara bırakarak bu işi bizzat kendi üslendi. Zira dünya kupasından dönünceye kadar kendisini kontrol etmeyi zorluk la da olsa başarmış olan bir teknik adam, bunca senedir yaptıklarıyla kendisini methetmesi neden?
Güneş'i anlamakta zorlanıyoruz. Halbuki iyi bir iş ahlakına sahip ve ciddi bir insan. Ne var ki eğitimci olduğu halde her şeye çabuk sinirleniyor. Sinirlendiği vakit de ağzına ne gelirse söylüyor. Kendisine yöneltilen suallere anlamsız bir biçimde soruyla karşılık vermeyi tercih ettiği için de kamuoyu gözünde kavgacı bir imaj çiziyor.
Bunları gündeme getirme ihtiyacı hissettim. Çünkü Terim'ler, Denizli'ler, Güneş'ler kolay yetişmiyor. Üçü de birbirinden değerli çalıştırıcılar ama üçü de bilmeli ki dokunulmaz değiller. Ne yazık ki, başlarının ağrımasında en büyük pay sahibi yine kendileridir.
Zira her Türk gibi onlarda eleştiriyi sevmiyorlar, tıpkı sizin ve bizim gibi! Onların son zamanlarda söylemiş oldukları sözlerin yaldızları dökülmüş boyalar gibi çok mat olması, içlerinin fiiliyatla desteklemediği için havada asılı durması bize üzüntü veriyor. Keşke şu günlerde olduğu gibi kendilerini başkalarına anlatma gereği duymasalar.
Önce Terim'i ele alalım isterseniz. Çok değil, yanlızca bu sezon başına kadar yıllardır söylediği her söz neredeyse olay olan, öfkesinden hırsına, cesaretinden pervasızlığına kadar hemen her yönüyle çoğunluk tarafından övgüye mazhar olan Terim'in gün gelip de yanlış anlaşılmaktan dem vuracağı hiç aklınıza gelir miydi? Ya da başka bir bakış acısıyla yıllarca kimseye kendisini anlatma ihtiyacı hissetmeyen Terim'in böylesine radikal bir değişim içerisine gireceği sizce ihtimal dahilinde miydi?
Ya Denizli'ye ne demeli. 80'li yılların ortasından beri Türk futbolu için kilometre taşlarından birisi olmuş Denizli de, uzun süreli suskunluğunu bozarak hiç yapmadığı bir şeyi yaptı. Bu güne kadar olduğu gibi başkaları tarafından anlatılmayı bir kenara bırakarak bu işi bizzat kendi üslendi. Zira dünya kupasından dönünceye kadar kendisini kontrol etmeyi zorluk la da olsa başarmış olan bir teknik adam, bunca senedir yaptıklarıyla kendisini methetmesi neden?
Güneş'i anlamakta zorlanıyoruz. Halbuki iyi bir iş ahlakına sahip ve ciddi bir insan. Ne var ki eğitimci olduğu halde her şeye çabuk sinirleniyor. Sinirlendiği vakit de ağzına ne gelirse söylüyor. Kendisine yöneltilen suallere anlamsız bir biçimde soruyla karşılık vermeyi tercih ettiği için de kamuoyu gözünde kavgacı bir imaj çiziyor.
Bunları gündeme getirme ihtiyacı hissettim. Çünkü Terim'ler, Denizli'ler, Güneş'ler kolay yetişmiyor. Üçü de birbirinden değerli çalıştırıcılar ama üçü de bilmeli ki dokunulmaz değiller. Ne yazık ki, başlarının ağrımasında en büyük pay sahibi yine kendileridir.
Zira her Türk gibi onlarda eleştiriyi sevmiyorlar, tıpkı sizin ve bizim gibi! Onların son zamanlarda söylemiş oldukları sözlerin yaldızları dökülmüş boyalar gibi çok mat olması, içlerinin fiiliyatla desteklemediği için havada asılı durması bize üzüntü veriyor. Keşke şu günlerde olduğu gibi kendilerini başkalarına anlatma gereği duymasalar.
Murat Kandazoğlu / diğer yazıları
- Trabzonspor zor kazandı / 23.03.2004
- Trabzon finalde... / 19.03.2004
- Trabzon, bir engeli daha aştı... / 14.03.2004
- Gençler turu geçer... / 13.03.2004
- Köstek değil, destek zamanı... / 12.03.2004
- Geciken yasalar... / 10.03.2004
- Profesyonel futbol sendikalaşmalı... / 21.02.2004
- Trabzonspor'a sahip çıkalım / 19.02.2004
- Elimizdeki değerlere sahip çıkalım!.. / 07.02.2004
- İlk adım Cem Papila'dan..! / 01.02.2004
- Trabzon finalde... / 19.03.2004
- Trabzon, bir engeli daha aştı... / 14.03.2004
- Gençler turu geçer... / 13.03.2004
- Köstek değil, destek zamanı... / 12.03.2004
- Geciken yasalar... / 10.03.2004
- Profesyonel futbol sendikalaşmalı... / 21.02.2004
- Trabzonspor'a sahip çıkalım / 19.02.2004
- Elimizdeki değerlere sahip çıkalım!.. / 07.02.2004
- İlk adım Cem Papila'dan..! / 01.02.2004