Şiir okuyacak, şiir dinleyecek, şiirle ilgilenecek halimiz mi kaldı ki?
Dedemizden babamızdan, bin yıllık Anadolu tarihinden öğrendiklerimiz ışığında kara gördüklerimiz beyaz diye servis yapılıyor, yanlış bellediklerimiz doğru diye takdim ediliyor, zararlı diye tanıdıklarımız yararlılar sınıfında sayılıyor. Dünden bugüne, akşamdan sabaha 180 derecelik dönüşlere ve döneklere şahit oluyoruz.
Bu hızlı dönüşten, ani değişikliklerden ve mutlaka vatanın, bayrağın, bağımsızlığımızın aleyhine olan değişimlerden, dönüşümlerden başımız döndü.
Dün, dört elle sarıldığımız olmazsa olmazlarımız suç unsuru olarak telakki edilmeye başlandı. Dün topla-tüfekle karşı çıktıklarımızı, bugün yurdumuzun baş köşesine buyur etmek için yarış halindeyiz. Dün, bu vatanın amansız düşmanlarına göz kırpanlar, yalakalık ve yataklık yapanlar hain sayılıyordu, bugün hoşgörü havarileri olarak el üstünde tutuluyorlar.
Bizi biz yapan, tüm dünyanın göz diktiği Anadolu coğrafyasını vatan olarak elimizde tutabilmemiz için kuşandığımız bütün değerleri, kutsalları çok hızlı bir şekilde terk ediyoruz. Mesela, ayyıldızlı nazlı bayrağımızın melul ve mahzun duruşundan duygulanıp da şiir yazabilecek kaç şairimiz kaldı yetmiş milyonun içinde?
Bayrak, bağımsızlık, vatan gibi kavramlar özellikle son iki yılda sulandırıldı demeyeceğim, adeta buharlaştırıldı, içleri boşaltıldı. AB sevdası, bu kutsal sevdalarımızın önüne geçti. Şimdi AKP hükümeti, AB yolculuğunda bilet parası temin edebilmek için bu sevdalarımızı bit pazarında satışa sunmuş bulunmaktadır.
Şu satırları okuyalım, bakalım kaçımızın tüyleri ürperecek, kalp atışları hızlanacak da talan edilen vatan için gafletten uyanacağız?
Orhan Şaik Gökyay'ın duygusal olduğu kadar gür sesini "Bu Vatan Kimin?" adlı şiirinde buluruz. Şiirin yazılış sebebini kendisine sorduğumda Orhan Şaik aynen şunları söyledi:
"Yıl 1937, Bursa'dayım. Bir yerlerden geliyorum. Tam bizim evin oralarda resmi bir daire var. Karakol mu ne? Bayrağı direkte unutmuşlar. Rüzgar da yok. Bayrak kendisini bırakıvermiş. Bu bana öylesine dokundu ki... Biz İstiklal Savaşı'nda yetiştik. Gençliğim harb-i umuminin bozgunlarıyla başladı. İşte bayrağımın bu hali bana hemen daha oracıkta şiirimin ilk mısralarını yazdırdı."
Bu vatan toprağın kara bağrında,
Sıra dağlar gibi duranlarındır,
Bir tarih boyunca onun uğrunda,
Kendini tarihine verenlerindir.
"Cumhuriyet nesilleri Orhan Şaik Gökyay'ı bu şiiriyle tanımıştır. Onu ya babasından duymuş ya da öğretmeninden dinlemiştir. O şiirle heyecanlanmış, o şiirle, Orhan Şaik Gökyay'ı tanımadan sevmiş, saymıştır" (Prof. Dr. Günay Kut, Orhan Şaik Gökyay, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1989).
İstiklal Savaşını ve bu savaşı kimlere karşı verdiğimizi unuttuğumuz bugünlerde, İstiklal Savaşı ile vatanımızdan kovduğumuz haçlı sürülerinin bu kez kuzu postlarıyla vatan sathına yayıldıkları günümüzde, haçlı ordularının öncü kuvvetleri olan misyonerlerin "diyalog ve hoşgörü" rozetleriyle artık ellerini kollarını ve de boyunlarına taktıkları haçlarını sallayarak dolaştıkları, camilerin yapılarında tezgah açarak Müslüman avına çıktıkları 2004 yılının yaz aylarında, lütfen bu şiiri çoğaltarak yurdun dört bir yanına gönderelim. Bir umut, bir kıvılcım, kim bilir?
Bu vatan toprağın kara bağrında,
Sıra dağlar gibi duranlarındır,
Bir tarih boyunca onun uğrunda,
Kendini tarihe verenlerindir,
Tutuşup, kül olan ocaklarında,
Şahlanıp kan akan ırmaklarında,
Hudutlarında gazâ bayraklarında,
Alnına ışıklar vuranlarındır
Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek olup çakan, sel olup coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır
İleri atılıp sellercesine,
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine,
Şu kara toprağa girenlerindir
Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı bir yakut olan bu vatan,
Can verme sırrına erenlerindir
Gökyay'ım ne desen ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil
Topun namlusundan görenlerindir.
Dedemizden babamızdan, bin yıllık Anadolu tarihinden öğrendiklerimiz ışığında kara gördüklerimiz beyaz diye servis yapılıyor, yanlış bellediklerimiz doğru diye takdim ediliyor, zararlı diye tanıdıklarımız yararlılar sınıfında sayılıyor. Dünden bugüne, akşamdan sabaha 180 derecelik dönüşlere ve döneklere şahit oluyoruz.
Bu hızlı dönüşten, ani değişikliklerden ve mutlaka vatanın, bayrağın, bağımsızlığımızın aleyhine olan değişimlerden, dönüşümlerden başımız döndü.
Dün, dört elle sarıldığımız olmazsa olmazlarımız suç unsuru olarak telakki edilmeye başlandı. Dün topla-tüfekle karşı çıktıklarımızı, bugün yurdumuzun baş köşesine buyur etmek için yarış halindeyiz. Dün, bu vatanın amansız düşmanlarına göz kırpanlar, yalakalık ve yataklık yapanlar hain sayılıyordu, bugün hoşgörü havarileri olarak el üstünde tutuluyorlar.
Bizi biz yapan, tüm dünyanın göz diktiği Anadolu coğrafyasını vatan olarak elimizde tutabilmemiz için kuşandığımız bütün değerleri, kutsalları çok hızlı bir şekilde terk ediyoruz. Mesela, ayyıldızlı nazlı bayrağımızın melul ve mahzun duruşundan duygulanıp da şiir yazabilecek kaç şairimiz kaldı yetmiş milyonun içinde?
Bayrak, bağımsızlık, vatan gibi kavramlar özellikle son iki yılda sulandırıldı demeyeceğim, adeta buharlaştırıldı, içleri boşaltıldı. AB sevdası, bu kutsal sevdalarımızın önüne geçti. Şimdi AKP hükümeti, AB yolculuğunda bilet parası temin edebilmek için bu sevdalarımızı bit pazarında satışa sunmuş bulunmaktadır.
Şu satırları okuyalım, bakalım kaçımızın tüyleri ürperecek, kalp atışları hızlanacak da talan edilen vatan için gafletten uyanacağız?
Orhan Şaik Gökyay'ın duygusal olduğu kadar gür sesini "Bu Vatan Kimin?" adlı şiirinde buluruz. Şiirin yazılış sebebini kendisine sorduğumda Orhan Şaik aynen şunları söyledi:
"Yıl 1937, Bursa'dayım. Bir yerlerden geliyorum. Tam bizim evin oralarda resmi bir daire var. Karakol mu ne? Bayrağı direkte unutmuşlar. Rüzgar da yok. Bayrak kendisini bırakıvermiş. Bu bana öylesine dokundu ki... Biz İstiklal Savaşı'nda yetiştik. Gençliğim harb-i umuminin bozgunlarıyla başladı. İşte bayrağımın bu hali bana hemen daha oracıkta şiirimin ilk mısralarını yazdırdı."
Bu vatan toprağın kara bağrında,
Sıra dağlar gibi duranlarındır,
Bir tarih boyunca onun uğrunda,
Kendini tarihine verenlerindir.
"Cumhuriyet nesilleri Orhan Şaik Gökyay'ı bu şiiriyle tanımıştır. Onu ya babasından duymuş ya da öğretmeninden dinlemiştir. O şiirle heyecanlanmış, o şiirle, Orhan Şaik Gökyay'ı tanımadan sevmiş, saymıştır" (Prof. Dr. Günay Kut, Orhan Şaik Gökyay, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1989).
İstiklal Savaşını ve bu savaşı kimlere karşı verdiğimizi unuttuğumuz bugünlerde, İstiklal Savaşı ile vatanımızdan kovduğumuz haçlı sürülerinin bu kez kuzu postlarıyla vatan sathına yayıldıkları günümüzde, haçlı ordularının öncü kuvvetleri olan misyonerlerin "diyalog ve hoşgörü" rozetleriyle artık ellerini kollarını ve de boyunlarına taktıkları haçlarını sallayarak dolaştıkları, camilerin yapılarında tezgah açarak Müslüman avına çıktıkları 2004 yılının yaz aylarında, lütfen bu şiiri çoğaltarak yurdun dört bir yanına gönderelim. Bir umut, bir kıvılcım, kim bilir?
Bu vatan toprağın kara bağrında,
Sıra dağlar gibi duranlarındır,
Bir tarih boyunca onun uğrunda,
Kendini tarihe verenlerindir,
Tutuşup, kül olan ocaklarında,
Şahlanıp kan akan ırmaklarında,
Hudutlarında gazâ bayraklarında,
Alnına ışıklar vuranlarındır
Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek olup çakan, sel olup coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır
İleri atılıp sellercesine,
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine,
Şu kara toprağa girenlerindir
Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı bir yakut olan bu vatan,
Can verme sırrına erenlerindir
Gökyay'ım ne desen ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil
Topun namlusundan görenlerindir.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Yalana vergi konulsa… / 05.05.2024
- Ümmete ürperti gerek / 04.05.2024
- Talancılar olmasaydı… / 03.05.2024
- Şair çeşmesi / 01.05.2024
- İnanalım mı? / 30.04.2024
- Oduncu baltası ile arıcı ise bal tası ile gelir / 28.04.2024
- Gazze’de katliam sonlandı mı? / 27.04.2024
- Milletin ‘not etmeleri’ daha farklı oluyor / 26.04.2024
- Tüketilen sadece kaynaklar mı? / 25.04.2024
- Önünde ardında ve kolunda servet… / 24.04.2024
- Ümmete ürperti gerek / 04.05.2024
- Talancılar olmasaydı… / 03.05.2024
- Şair çeşmesi / 01.05.2024
- İnanalım mı? / 30.04.2024
- Oduncu baltası ile arıcı ise bal tası ile gelir / 28.04.2024
- Gazze’de katliam sonlandı mı? / 27.04.2024
- Milletin ‘not etmeleri’ daha farklı oluyor / 26.04.2024
- Tüketilen sadece kaynaklar mı? / 25.04.2024
- Önünde ardında ve kolunda servet… / 24.04.2024