Tarih tetkik edilirse görülecektir; hiçbir millet, gayri milli unsurlar sayesinde varolagelmemiştir. Kesin iki sonuç vardır; millet ya kendi gücü ile ayağa kalkmış, varlığını sürdürmüştür ya da yok olup gitmiştir.
Dünyanın kadim milletlerinden biri olan Türkler bu konuda engin bir tecrübeye sahip. Asırlarca Çinlilerle mücadele etmiş, varlığını ancak kendi gücüyle sürdürmüştür. Sonra Ortadoğu'ya ve Batı'ya yönelince Çin'den ziyade haçlılarla temasları olmuş, bu temasların çoğu sıcak harp şeklinde cereyan etmiştir. Barış, ticaret, ziyaret ve benzeri konular da yer almıştır Türklerin hayatında. Hatta Birinci Dünya Savaşı'nda Almanya ile Osmanlı ittifak devletleri olarak omuz omuza savaşmışlardır.
Ancak Selçuklu ve Osmanlı dönemleri HaçlıHilal kavgasının en şiddetli dönemleridir. 20. yüzyılın başlarına kadar Osmanlı'nın toprağı 25 milyon kilometrekare iken, şimdiki topağımız 800 bin kilometrekare. Yani Osmanlı toprağının 33 paydan 32'si gitmiş sadece bir pay kalmış. Buraya tekrar dikkat çekmek istiyorum, bugünkü vatan yüzölçümümüz, Osmanlı toprağının sadece 33 parçasından biridir.
Tarih bilincinin ve bilgisinin zayıf olmasından kaynaklanacak ki, yeni nesiller olaydan habersiz gibi davranıyor.
Bu aziz millet Yemen'de, Hicaz'da, Filistin'de, Trablus'ta, Galiçya'da Sarıkamış'ta, Trabzon'da, Antep'te, Maraş'ta, Urfa'da... kısacası tüm cephelerde canları pahasına savaşmışlardır. Şairin "Sen şehid oğlusun" tespiti son derece doğrudur.
Tarih hep tekerrür eder, insanın yapısı ve istekleri hiç değişmez. Türkiye batıya yakın bir konumdadır. Bin yıldan beri Batı ile olan münasebetlerinin karakteri değişmemiştir. Fakat bu gerçeğe rağmen, geçmişi dün sayarak, yeni bir sayfa teklifinde bulunanları anlayamıyoruz.
Zira Batı, her olayda, Türkiye'ye karşıtı projelere destek vermiştir. Nato içinde ABD'den sonra en ciddi yükü taşımamıza rağmen hiçbir zaman A kalite sayılmamıştır. Bugün AB ortaklığı projesi Türkiye için sadece bir oyalamadır. Türkiye kendi değerleri ile kaldığı sürece bu birliğe asla kabul edilmeyecektir.
Her ne kadar bazılarının "Daha çok özgürlük, daha iyi ekonomi" diye kebapçı kedisini oynasalar da durum bundan ibarettir.
Şimdi gelinen bu noktada, Türkiye, IMF ve Dünya Bankası'na bağımlı hale getirildi. Dünyada Arjantin'le birlikte aynı kefeye koyuluyor. Herkes IMF projelerinin fayda vermediğini kabul ediyor. Fakat öyle körü körüne bir kabul var ki, ölsek de, kalsak da IMF ile olacağız diye diretiliyor. Döviz kurlarında IMF reçetelerinde hala ısrar ediliyor. Kelimenin tam manası ile ipler gayri milli güçlere teslim edilmiş durumda
1919'da Manda veya İngiliz himayesi isteyenler, sanırım bugünkü zihniyetin öncüleri idiler.
Ekonomide Batılılar bizi yönetecek, siyaset yapmak için Batıdan icazet alacaksınız, milli mahkemelere, milli meclislere, milli vatana güvenmeyeceksiniz. Bu olay olsa olsa en azında bir gaflettir, bir dalalettir. Hatta durumda ısrar edenler için bir hıyanettir.
Yeni dünya düzeni (yani ABD ölçüleri) normlarına göre siyaset yapmak acaba hangi sağlıklı kafanın kabul edebileceği bir iştir. Biz dünyayla konuşulmasın, ticaret yapılmasın, dengeli ve yararlı temaslar kurulmasın demiyoruz. Biz diyoruz ki; bizim işimize biz karar verelim.
Her şeyin icazetini bu milletten alalım. Ekonomide yapılacak operasyonlar milli olsun, dış ilişkilerde ana tema milli olsun, maarif milli olsun, aile milli olsun, kültür milli olsun. Kısacası her şey milli olsun. Bilim ve teknik zaten beynelmileldir. O konuda yapılacak işler bellidir.
Bugün ülkemizde siyaset tıkanmış, batıya rağmedilmiş bir Türkiye var ortada. Eskisi de, yenisi de kurtuluşu Batıda. Batının olurunda arıyor. Artık 1919'ların silkinişi ile bir Kuvayı Milliye ruhu ile kendimize gelmeliyiz.
İşte bir müjde! Bu ülkenin öz be öz evladı olan biri çıktı "Ben ülkeyi milli projelerle kurtarırım, hem de sadece 24 saatte bu işi hallederim" diyor Prof. Dr. Haydar Baş Bey. Bu sese kulak vermek lazım. Bu milli davete icabet etmek lazım. Uzun zamandan beri görülmüştür ki, mandacı anlayışlarla bir yere varılamamıştır. 33 parçadan sadece bir parça kalan vatanımız, Haçlılara göre yine de fazladır. Türk'ün elinden bir şekilde alınmalıdır. Artık ayağa kalkmalı yürümeliyiz, işte lider, işte önder. O'nunla bütünleşmek tek doğru yol.
Dünyanın kadim milletlerinden biri olan Türkler bu konuda engin bir tecrübeye sahip. Asırlarca Çinlilerle mücadele etmiş, varlığını ancak kendi gücüyle sürdürmüştür. Sonra Ortadoğu'ya ve Batı'ya yönelince Çin'den ziyade haçlılarla temasları olmuş, bu temasların çoğu sıcak harp şeklinde cereyan etmiştir. Barış, ticaret, ziyaret ve benzeri konular da yer almıştır Türklerin hayatında. Hatta Birinci Dünya Savaşı'nda Almanya ile Osmanlı ittifak devletleri olarak omuz omuza savaşmışlardır.
Ancak Selçuklu ve Osmanlı dönemleri HaçlıHilal kavgasının en şiddetli dönemleridir. 20. yüzyılın başlarına kadar Osmanlı'nın toprağı 25 milyon kilometrekare iken, şimdiki topağımız 800 bin kilometrekare. Yani Osmanlı toprağının 33 paydan 32'si gitmiş sadece bir pay kalmış. Buraya tekrar dikkat çekmek istiyorum, bugünkü vatan yüzölçümümüz, Osmanlı toprağının sadece 33 parçasından biridir.
Tarih bilincinin ve bilgisinin zayıf olmasından kaynaklanacak ki, yeni nesiller olaydan habersiz gibi davranıyor.
Bu aziz millet Yemen'de, Hicaz'da, Filistin'de, Trablus'ta, Galiçya'da Sarıkamış'ta, Trabzon'da, Antep'te, Maraş'ta, Urfa'da... kısacası tüm cephelerde canları pahasına savaşmışlardır. Şairin "Sen şehid oğlusun" tespiti son derece doğrudur.
Tarih hep tekerrür eder, insanın yapısı ve istekleri hiç değişmez. Türkiye batıya yakın bir konumdadır. Bin yıldan beri Batı ile olan münasebetlerinin karakteri değişmemiştir. Fakat bu gerçeğe rağmen, geçmişi dün sayarak, yeni bir sayfa teklifinde bulunanları anlayamıyoruz.
Zira Batı, her olayda, Türkiye'ye karşıtı projelere destek vermiştir. Nato içinde ABD'den sonra en ciddi yükü taşımamıza rağmen hiçbir zaman A kalite sayılmamıştır. Bugün AB ortaklığı projesi Türkiye için sadece bir oyalamadır. Türkiye kendi değerleri ile kaldığı sürece bu birliğe asla kabul edilmeyecektir.
Her ne kadar bazılarının "Daha çok özgürlük, daha iyi ekonomi" diye kebapçı kedisini oynasalar da durum bundan ibarettir.
Şimdi gelinen bu noktada, Türkiye, IMF ve Dünya Bankası'na bağımlı hale getirildi. Dünyada Arjantin'le birlikte aynı kefeye koyuluyor. Herkes IMF projelerinin fayda vermediğini kabul ediyor. Fakat öyle körü körüne bir kabul var ki, ölsek de, kalsak da IMF ile olacağız diye diretiliyor. Döviz kurlarında IMF reçetelerinde hala ısrar ediliyor. Kelimenin tam manası ile ipler gayri milli güçlere teslim edilmiş durumda
1919'da Manda veya İngiliz himayesi isteyenler, sanırım bugünkü zihniyetin öncüleri idiler.
Ekonomide Batılılar bizi yönetecek, siyaset yapmak için Batıdan icazet alacaksınız, milli mahkemelere, milli meclislere, milli vatana güvenmeyeceksiniz. Bu olay olsa olsa en azında bir gaflettir, bir dalalettir. Hatta durumda ısrar edenler için bir hıyanettir.
Yeni dünya düzeni (yani ABD ölçüleri) normlarına göre siyaset yapmak acaba hangi sağlıklı kafanın kabul edebileceği bir iştir. Biz dünyayla konuşulmasın, ticaret yapılmasın, dengeli ve yararlı temaslar kurulmasın demiyoruz. Biz diyoruz ki; bizim işimize biz karar verelim.
Her şeyin icazetini bu milletten alalım. Ekonomide yapılacak operasyonlar milli olsun, dış ilişkilerde ana tema milli olsun, maarif milli olsun, aile milli olsun, kültür milli olsun. Kısacası her şey milli olsun. Bilim ve teknik zaten beynelmileldir. O konuda yapılacak işler bellidir.
Bugün ülkemizde siyaset tıkanmış, batıya rağmedilmiş bir Türkiye var ortada. Eskisi de, yenisi de kurtuluşu Batıda. Batının olurunda arıyor. Artık 1919'ların silkinişi ile bir Kuvayı Milliye ruhu ile kendimize gelmeliyiz.
İşte bir müjde! Bu ülkenin öz be öz evladı olan biri çıktı "Ben ülkeyi milli projelerle kurtarırım, hem de sadece 24 saatte bu işi hallederim" diyor Prof. Dr. Haydar Baş Bey. Bu sese kulak vermek lazım. Bu milli davete icabet etmek lazım. Uzun zamandan beri görülmüştür ki, mandacı anlayışlarla bir yere varılamamıştır. 33 parçadan sadece bir parça kalan vatanımız, Haçlılara göre yine de fazladır. Türk'ün elinden bir şekilde alınmalıdır. Artık ayağa kalkmalı yürümeliyiz, işte lider, işte önder. O'nunla bütünleşmek tek doğru yol.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Baki Bektaş / diğer yazıları
- Gerçek hayat ahiret hayatıdır / 09.09.2003
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002