3 Kasım 2002 seçimleri ile tek başına iktidar olan mevcut siyasi iktidar kadrosu, genel başkanından kabine üyelerine ve milletvekillerine kadar çoğunluğu 'İmam-Hatip neslinden' oluşuyordu ve millet oldukça umutlanmıştı.
On yıllardan beri maddi ve manevi sorunlarla adeta boğuşan bu çilekeş millet mevcut dertlerine derman bulacağını, ağrılarına ve sancılarına çare olacağını düşündüğü bu kadroya dört elle sarıldı ve var gücüyle destek verdi.
İster yerel olsun isterse genel olsun bütün seçimlerde 'şimdiye kadar olmadı belki bundan sonra olur' umuduyla millet destek vermeye devam etti ama gördü ki verilen destek karşılığında aldığı birkaç elma şekerden başka bir şey yok.
Verdiği destek karşılığında iktidardan bir şeyler beklemeyi de artık unuttu ve iktidarın kendisinden aldıklarının listesini hesap etmeye başladı.
Millet; 'şimdiye kadar olmadı bundan sonra inşaallah…' vaadleriyle umutlarını yitirmemeye çalışırken bir baktı ki hem millet olarak hem de devlet olarak sahip olunan kaynaklar hızlı bir şekilde el değiştiriyor ve ayağının altından kayıyor.
Ülkenin uçsuz bucaksız ovalarında ve yaylalarında otlayan büyükbaş ve küçükbaş hayvan sayısı azalmaya başladı, geçen yıllar içinde planlı-programlı olarak tarımla uğraşanlar topraktan, tarladan ve çayırdan uzaklaştırıldı.
Bir taraftan tarım nüfusu ektiğinden ve biçtiğinden zarar ettirilerek şehirlere yönlendirildi diğer taraftan da yetişmekte olan genç nesillere iş alanları olması gereken kamu kurum ve kuruluşları özelleştirme adı altında yok fiyatına elden çıkarıldı.
İnsanlar; 'bugün olmadı yarın, bu seçim olmadı gelecek seçim olur' umuduyla beklerken bir baktılar ki belli vilayetlerde önde gelen bürokratlar ithal edilen saman yüklü kamyonların önünde, saman balyaları arasında poz veriyorlar.
Bu kadronun işi bu noktaya getireceğini, milleti Gürcistan'ın samanına, Sırbistan'ın etine, bilmem nerenin kurbanlık hayvanına muhtaç edeceğini kimse beklemiyordu ve ihtimal de vermiyordu.
Aradan zaman geçti ve ihanet ettiklerini itiraf ettikleri şehirlere tıka-basa doldurdukları kitleler, gıda maddelerini almak için gittikleri marketlerde bir baktılar ki fasulye falan ülkeden, mercimek filan ülkeden, soğan-sarımsak falanca bölgeden…
Mevcut İmam-Hatip nesli iktidarından böylesine vahim, böylesine acınası bir sonuç beklemiyordu doğrusu.
Şimdi, altını çizerek söylüyorum; çok planlı ve programlı bir şekilde şehirlere istif edilen kitlelerin köyüne dönüp yeniden tarım için, üretim için takım-tezgâh kurma şansı kalmadı, çünkü uğraşanlardan hacizli olmayan kimse kalmadı.
Geçtiğimiz günlerde Zonguldak bölgesinde, madenlerde, yerin yüzlerce metre altında çalıştırılmak üzere bin kişinin alınacağı ilan edilince tamı tamına otuz altı bin işsiz insanın kuyruğa girmiş olması işin vahametini anlamak için yeter de artar bile.
Bu çilekeş millete, bu koca ülkeye böylesine bir sonu hazırlamış olan iktidar kadroları hangi yüzle milletten oy istiyorlar?
Hayret ki ne hayret…
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024