Bir adam var, tam adam gibi bir adam, Türkiye'de yıllardır koşar, koşturur ve konuşur.BTP lideri sayın Haydar Baş'tan söz ediyoruz.Otuz civarındaki eserlerini, yüzlerce ilmi konferansını bir tarafa bırakalım, sadece son yedi senedir bir siyasi partinin Genel Başkanı olarak, demir çarık giymiş eline demirden asa alarak Anadolu'yu bir baştan bir başa dolaşıp duruyor.Şehir meydanlarındaki miting alanlarında, kapalı spor salonlarında yüz binlere, on binlere saatlerce konuştuğu gibi, bazen bir köy kahvesinde, bazen bir kasaba meydanında eli nasırlı köylülerle diz dize sohbet ettiğine de şahit oluyoruz.Siyasete atıldıktan sonra kaleme aldığı iki önemli eser ki ikisi de devlet yönetimi ile ilgilidir, tüm dünyanın dilinde desek abartmış olmayız.Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet Milli Devlet adlı eserler üzerine dünyanın muhtelif kıtalarında dört ayrı uluslararası kongre düzenlenmiş ve bu gün bir çok ülke, kimi gizli kimi açık bu modellerden istifade ediyorlar.Dünya Haydar Baş'ı duydu, duymaya devam ediyor, bir çok ülke alacağını aldı ve almaya devam ediyor fakat ne acıdır ki, böyle bir insanı bağrından çıkaran Müslüman Türk milleti Haydar Baş'ın çağrılarına karşı hala "parmakları kulaklarında" tavrını sürdürüyor.Duymamak için, anlamamak ve almamak için parmaklarını kulaklarına sokmuş o halde yürümeye çalışıyor.Halbu ki, sayın Haydar Baş'ın bütün plan ve projeleri bu memleket ve bu millet için.Binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan bu aziz millete medeniyet mirasını, kültür mirasını hatırlatıyor, hazinelerini hatırlatıyor. Oturmakta olduğu coğrafyanın özelliklerini, güzelliklerini ve zenginliklerini hatırlatıyor. Hem medeniyet-kültür mirasına hem de yer altında saklı bulunan maddi mirasa musallat olan yan kesicileri, kapkaççıları, ecnebi elleri hatırlatıyor. Bu zenginliklerin nasıl korunacağının, gelecek nesillere nasıl aktarılacağının yollarını, formüllerini, plan ve projeleri de kitaplarla açıklıyor. Yetmiyor, ayaklarına kadar giderek, televizyon gazete gibi araçları kullanarak hem de yüksek sesle, bağıra bağıra anlatıyor.Yer yerinden oynuyor, küresel tefeciler gelip kapımıza kadar dayanıyor, heybesini açıyor, kendi ellerimizle çoluk çocuğumuzun rızıklarını adamların heybelerine dolduruyoruz, şurası hoşuma gitti villa yapacağım diyor, "hay hay" diyoruz. Şurası da çok hoşuma gitti köy kuracağım diyor, "hay hay" diyoruz, şu dağın altını bana verin diyor, "baş üstüne" diyoruz.Bütün bu tehlikeleri belge ile bilgi ile haber veren kulağımıza sokmaya çalışan sayın Haydar Baş'a karşı hala kulaklarımızı tıkıyoruz.Yeter artık, çekin parmaklarınızı kulaklarınızdan ve hep beraber çekelim parmaklarımızı kulaklarımızdan.Bu sese kulak vermenin, dikkat kesilmenin vakti geldi de geçiyor bile.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Bayram gelmiş! / 09.04.2024
- Ağır misafiri yolcu ederken… / 08.04.2024
- Doğru tartan bir kantara çıkmalı / 06.04.2024
- ‘Demir olsa erir odunsa yanar Bakın yüreğine taş mı bağlamış?’ / 05.04.2024
- Gazzeli çocukların çığlıkları çarpmış olabilir mi? / 04.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Bayram gelmiş! / 09.04.2024
- Ağır misafiri yolcu ederken… / 08.04.2024
- Doğru tartan bir kantara çıkmalı / 06.04.2024
- ‘Demir olsa erir odunsa yanar Bakın yüreğine taş mı bağlamış?’ / 05.04.2024
- Gazzeli çocukların çığlıkları çarpmış olabilir mi? / 04.04.2024