Çoğulculuk projesi, son yıllarda üzerinde sıkça durulan bir projedir. Ülkemizde de bu proje ile ilgili toplantılar yapıldı, tez ve fikirler ileri sürüldü. Çoğulculukta ABD'nin örnek bir ülke olduğu vurgulandı. Halbuki çoğulculukta en ideal örnek Osmanlı Devleti'dir. Ama bunu Amerikalılar'dan daha çok, Amerikancı olanlara anlatmak zordur. Çünkü şartlanmışlar bir kere. Amerikan sevgisi, Amerika'daki çoğulculuğun bir aldatmaca olduğunu görmelerine mani oluyordu.
Bilmiyorum, ikiz kulelerin vurulmasından sonra, bütün Müslümanların töhmet altında bırakılması, Müslümanlara ve camilere yapılan saldırılar, bazılarının uyanmasına vesile olmuş mudur? İnşallah olmuştur. Olmuşsa, o zaman yüzlerini ve gözlerini ABD'ye değil, Osmanlı'ya çevirirler. Çünkü çok dinli, çok dilli, çok ırklı toplumları, bir arada adaletle yaşatan Osmanlı Devleti'nden başkası yalandır. Aslında Müslümanların dışında hiçbir din mensubu, çoğulculuk projesini hayata geçirememiştir, geçiremez. Zira buna inançları ve gönül dünyaları müsait değildir. Bunu bir tek "yaratılanı yaratandan ötürü" sevmesini bilen Müslümanlar gerçekleştirmişlerdir.
Amerika'da çoğulculuk üzerine birçok proje hazırlanmıştır. Bunlardan biri Amerikalı Prof. Diana L. Eck'e aittir. Prof. Eck'in projesi ABD eski başkanı Clinton tarafından da takdir edilmiş ve ödüllendirilmiştir. Prof. Eck'e göre, Amerikan devletinin önünde üç tercih vardır: "Bizden olmayanı kovma, onları asimile etme, ya da çoğulcu bir toplum meydana getirme". Prof. Ech, bu üç tercihin getirisini ve götürüsünü izah ettikten sonra diyor ki: "Amerika artık eski Amerika değildir. Çünkü 'biz' kavramı, sadece 'beyaz' ve 'Hıristiyan' kimliği kapsamıyor".
Aynı görüşü seslendiren diğer bir Amerikalı Henry Rosovsky de "Bir Dekan Anlatıyor" adlı eserinde şöyle diyor: "Amerikalılar olarak biz, tek bir dini ya da insan hakkındaki tek felsefi düşünceyi paylaşamayız. Bazen politikacılar ABD'den Hıristiyan bir ülke hakkındaki tek felsefi düşünceyi paylaşamayız. Bazen politikacılar ABD'den Hıristiyan bir ülke olarak söz ederler ki, bunun yanlışlığı açıktır. Bizde Hırisitaynların sayısı Müslüman, Musevi, Budist ve ya ateistlerden fazladır, ama devletimizin resmi dini yoktur. Kendimizi yalnız Batının temsilcileri olarak düşünmek bile gün geçtikçe daha zor hale gelmektedir, pek çoğumuzun Batı dışı güçlü köklerimiz vardır" (s. 126). ABD'nin Batı dışı nüfus oranı, ABD'nin Nüfus Bürosu'nun tahminlerine göre 50 yıl sonra, yüzde 50'ye ulaşacaktır. Huntington da, ABD'de nüfusun gittikçe farklılaşmasına dikkat çekiyor ve yetkilileri tedbir almaya davet ediyor.
Prof. Ech, farklı dinlere mensup Amerikalılar'ın, Amerikan vatandaşlığında birleşmelerini ve bu ortak noktayı kuvvetlendirmelerini istiyor. Prof. Ech, Amerika'da doğan yeni kuşağın atalarına ait herşeyi, hatta dilini bile kaybettiğini, fakat kuşaktan kuşağa intikal eden tek sosyal olgunun din olduğunu söylüyor ve şu teklifte bulunuyor: "Sadece farklı dinlere mensup olanlar Amerika'yı değiştirmemeli, Amerika da dindarları ve onların din anlayışını değiştirmeli". İşte dinler arası diyalog projesi, bu anlayışı değiştirmek için ortaya atılmıştır. Onun içindir ki, Türkiye'de de çoğulculuk projesini, dinler arası diyalogcular gündeme getirmişlerdir.
Çoğulculuk ve ya dinler arası diyalog projesini savunanlar, din anlayışının değişmesi konusuda tek engel Müslümanları görürler. Octavio Paz bunu şöyle dile getirir: "İslamiyet bugün monotizmin en inatçı biçimidir. Bir putperest için gerçeğin bir tek halkın, bir tek inancın tekelinde olması saçmaydı. İslamiyet dışında, dünya yine bunu böyle görmeye başladı. İslamiyet tek başınadır. Günümüzde dünyadaki tek direnici güçtür."
Öyleyse ne yapmalı? Çoğulculuk projesine ters gelse bile, bu direnici gücü, terörist ilan edip ezmeli, vurmalı ve kırmalı. ABD'nin başlattığı "sonsuz özgürlük" savaşının asıl amacı bu olamaz mı? Bir düşünün bakalım.
Bilmiyorum, ikiz kulelerin vurulmasından sonra, bütün Müslümanların töhmet altında bırakılması, Müslümanlara ve camilere yapılan saldırılar, bazılarının uyanmasına vesile olmuş mudur? İnşallah olmuştur. Olmuşsa, o zaman yüzlerini ve gözlerini ABD'ye değil, Osmanlı'ya çevirirler. Çünkü çok dinli, çok dilli, çok ırklı toplumları, bir arada adaletle yaşatan Osmanlı Devleti'nden başkası yalandır. Aslında Müslümanların dışında hiçbir din mensubu, çoğulculuk projesini hayata geçirememiştir, geçiremez. Zira buna inançları ve gönül dünyaları müsait değildir. Bunu bir tek "yaratılanı yaratandan ötürü" sevmesini bilen Müslümanlar gerçekleştirmişlerdir.
Amerika'da çoğulculuk üzerine birçok proje hazırlanmıştır. Bunlardan biri Amerikalı Prof. Diana L. Eck'e aittir. Prof. Eck'in projesi ABD eski başkanı Clinton tarafından da takdir edilmiş ve ödüllendirilmiştir. Prof. Eck'e göre, Amerikan devletinin önünde üç tercih vardır: "Bizden olmayanı kovma, onları asimile etme, ya da çoğulcu bir toplum meydana getirme". Prof. Ech, bu üç tercihin getirisini ve götürüsünü izah ettikten sonra diyor ki: "Amerika artık eski Amerika değildir. Çünkü 'biz' kavramı, sadece 'beyaz' ve 'Hıristiyan' kimliği kapsamıyor".
Aynı görüşü seslendiren diğer bir Amerikalı Henry Rosovsky de "Bir Dekan Anlatıyor" adlı eserinde şöyle diyor: "Amerikalılar olarak biz, tek bir dini ya da insan hakkındaki tek felsefi düşünceyi paylaşamayız. Bazen politikacılar ABD'den Hıristiyan bir ülke hakkındaki tek felsefi düşünceyi paylaşamayız. Bazen politikacılar ABD'den Hıristiyan bir ülke olarak söz ederler ki, bunun yanlışlığı açıktır. Bizde Hırisitaynların sayısı Müslüman, Musevi, Budist ve ya ateistlerden fazladır, ama devletimizin resmi dini yoktur. Kendimizi yalnız Batının temsilcileri olarak düşünmek bile gün geçtikçe daha zor hale gelmektedir, pek çoğumuzun Batı dışı güçlü köklerimiz vardır" (s. 126). ABD'nin Batı dışı nüfus oranı, ABD'nin Nüfus Bürosu'nun tahminlerine göre 50 yıl sonra, yüzde 50'ye ulaşacaktır. Huntington da, ABD'de nüfusun gittikçe farklılaşmasına dikkat çekiyor ve yetkilileri tedbir almaya davet ediyor.
Prof. Ech, farklı dinlere mensup Amerikalılar'ın, Amerikan vatandaşlığında birleşmelerini ve bu ortak noktayı kuvvetlendirmelerini istiyor. Prof. Ech, Amerika'da doğan yeni kuşağın atalarına ait herşeyi, hatta dilini bile kaybettiğini, fakat kuşaktan kuşağa intikal eden tek sosyal olgunun din olduğunu söylüyor ve şu teklifte bulunuyor: "Sadece farklı dinlere mensup olanlar Amerika'yı değiştirmemeli, Amerika da dindarları ve onların din anlayışını değiştirmeli". İşte dinler arası diyalog projesi, bu anlayışı değiştirmek için ortaya atılmıştır. Onun içindir ki, Türkiye'de de çoğulculuk projesini, dinler arası diyalogcular gündeme getirmişlerdir.
Çoğulculuk ve ya dinler arası diyalog projesini savunanlar, din anlayışının değişmesi konusuda tek engel Müslümanları görürler. Octavio Paz bunu şöyle dile getirir: "İslamiyet bugün monotizmin en inatçı biçimidir. Bir putperest için gerçeğin bir tek halkın, bir tek inancın tekelinde olması saçmaydı. İslamiyet dışında, dünya yine bunu böyle görmeye başladı. İslamiyet tek başınadır. Günümüzde dünyadaki tek direnici güçtür."
Öyleyse ne yapmalı? Çoğulculuk projesine ters gelse bile, bu direnici gücü, terörist ilan edip ezmeli, vurmalı ve kırmalı. ABD'nin başlattığı "sonsuz özgürlük" savaşının asıl amacı bu olamaz mı? Bir düşünün bakalım.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018