Davutoğlu, Türkiye'ye müdahale talebinde bulundu!

İnanılır gibi değil amma öyle oldu, evet, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu BM güçlerinin Türkiye'de konuşlanmasını istedi.
Değil mi ki, "70 bin olan mülteci sayısı 100 bine çıktığında BM gözetiminde güvenli bir bölge oluşturulması için" BM'ye mesaj gönderdi, işte bu aynı zamanda, "BM Türkiye'ye müdahale etsin" demekti…
Çünkü "Güvenli Bölge" Türkiye ile Suriye arasında olacaktır. O saatten sonra Türkiye-Suriye sınırı Türkiye'nin kontrolünden çıkacak, BM'nin silahlı güçleri 900 km'lik bir uzunlukta, meselâ Türkiye'den 10, Suriye'den de 10 olmak üzere 20 km'lik bir derinlikte bir alan BM güçlerinin kontrolüne geçecektir.
Peki, sonra ne olacaktır?
Sonra ne olacağını Banu Avar ABD ve CIA'nın kirli işlerini çok iyi bilen ve bu bilgisi canına mal olan Amerikalı gazeteci Steve Kangas'tan bakınız nasıl naklediyor:
"Mülteci krizi olan bölgelerin hepsi, Afganistan-Pakistan sınırı, İran-Irak sınırı, Güney Amerika ülkelerinde delinmiş sınırlar, Kafkasya'daki sınırlar hepsi CIA operasyonları içindedirler."
Bugün sıra Suriye'dedir.
Şablon şudur:
1)    Terör saldırıları yapmak (Gaziantep'teki gibi)
2)    Mülteci akını yaratmak
3)    Tampon bölge oluşturmak
4)    Dış müdahaleyi başlatmaktır.
Suriye meselesinde görüldüğü gibi ilk "üç aşama" gerçekleşmiş, sıra 4'üncü aşamaya yani "dış müdahale aşamasına" gelmiştir.
Şimdi anladınız mı, "Davutoğlu Türkiye'ye müdahale talebinde bulundu" derken neyi kastettiğimizi?..

İllâ böyle mi olacak?
Evet, böyle olacak…
Çünkü "Arap Baharı", Haydar Baş Hocamızın söyleye söyleye dilinde tüy bittiği gibi, aslında, "Büyük Ortadoğu Projesi'nin yeni adı"dır.
Projenin kökleri çok gerilere dayanır…
İşin içinde "Haçlı emperyalizmi ve Siyonist İsrail" bütün kılıcal damarlara kadar vardır, var olacaktır.
Bunun böyle olduğunu BOP Eş Başkanı ve ekibi ise çok iyi bilmektedir.
Çünkü hocaları Erbakan 2003 yılında Ankara İl Toplantısında, "Amerikan Temsilciler Meclisi 'Suriye'yi Cezalandırma Yasasını" onayladı. Yasa 4'e karşı 398 oyla kabul edildi. Dört karşı oy kullanan temsilciler 'Suriye hakkında ileri sürülen iddiaların doğru ve gerçek olmadığını" savunurken, Yahudi lobisinin etkisinde olan Haçlı-Siyonist ittifakı, Suriye'nin derhal işgal edilmesini istiyordu" diye kendilerini bilgilendirmişti.
İnsanın aklına olmadık şeyler geliyor öyle değil mi?
Yoksa birileri, "Sen bize yol aç, Suriye'nin defterini beraber dürelim" taahhüdünde mi bulundu?

Taraf olmak şart mı?
Deniyor ki…
Esad'ın katliamlarını seyredecek miyiz?
Hadi, Esad'ın devleti adına, ayaklanan teröristlerle mücadele ettiğini, meşru müdafaada bulunduğunu kabul etmiyorsunuz…
İyi de…
İlla "taraf olmak mı" lâzım?
Mesele kanı durdurmak değil mi? Öyleyse, arayı bulalım… Ona da yanaşmıyorlar. Camilerde, gazetelerde hep Esad şöyle adam öldürüyor, böyle adam öldürüyor, ey millet müdahale edeceğiz propagandası yapıyorlar. Lâkin millet zokayı yutmuyor, kardeş kavgasına bulaşıp eline kan sürülsün istemiyor…
Hatay'ın Reyhanlı ilçesi imamı Recep Göçmez, farklı düşündüğü ve bunu cemaatine söylediği için anında İl Müftüsü tarafından görevden alınıyor, başka bir göreve sürülüyor. İmamın suçu, Hucurat Suresinin, "Eğer müminlerden iki gurup savaşırsa, o zaman ikisinin arasını düzeltin" ayetini hatırlatmak…
Düşünün bir kez…
Şayet aynı imam, "Yahudileri dost ve veli edinmeyin" ikazında bulunan Bakara'nın 120, Mâide'nin 5l'inci ayetlerini okusaydı, demek ki imamı dakikada görevden alacak ve belki de mahkemeye vereceklerdi…
Yani bugünleri de gördük..
Kürsüde Allah'ın ayetini okuyan imam da cezalandırıldı, devri saltanatlarında..

Suriye ile doyacaklar mı?
Hepimiz biliyoruz ki, Türkiye hedefin içinde. Yalnız, bir başka ihtimal daha var, o da Türkiye'nin İran'la kapıştırılması… Hani, daha önce Irak'la İran'ı yani halkı Müslüman iki ülkeyi yedi yıl savaştırmışlardı…
Türkiye'yi…
Daha kolay yutmak ve İran'ı vurduklarında Haçlı Siyon ittifakı sırıtmasın diye aralarında Türkiye'yi de görmek istiyorlarsa ki, bu sıcak bir ihtimal, işte heybedeki turpun büyüğü bu…
İşin içinde "maliyet" de var…
Silivri mağdurlarından Müyesser Yıldız ABD Başkanı Ronald Reagan'ın, "Türkiye'ye güvenlik yardımı bizim de güvenliğimizin bir parçası" dedikten sonra şunları söylediğini hatırlattı:
"-Bir Türk askeri yılda 6 bin dolara mal oluyor. Eğer onu bir Amerikan askeriyle değiştirmeye kalksak maliyet 90 bin dolara çıkıyor…"
Ünlü ABD'li darbe finansörü Yahudi spekülatör George Soros da, "Türkiye'nin en iyi ihraç ürünü ordusu" dememiş miydi?
Reagan'a bu hesapları yaptıran ve Soros'a bu sözleri söyletenler Türkiye'yi yöneten siyasiler değil mi?
İnşallah şimdi anlamışsınızdır "para"nın değerini, Haydar Baş'ın ve "Milli Ekonomi Modeli'ninönemini" ey gafleti huy, Haçlı ile ittifakı meslek edinen bedbahtlar…