Zamanın insanı yaşadığımız bu çağı öyle içinden çıkılmaz bir hale getirmiş ki, ne yazık ki bu gün değerler aşınmış. "ehliyetli ve büyük adam"ın tarifi bile değişmiş. Artık "ehliyetli ve büyük adam" sesi çok çıkan adamdır, adamı çok olan adamdır, çok dolaşan, çok konuşan adamdır! Bazıları için böylelerinin ehliyetli oluşu önem arz etmez. Çok dolaşması, çok konuşması, varlığı, makamı, mevkisi önem arz eder.
Bilgiye, hedefe, amaca, fikre, düşünceye dönüp bakan yok. Ülke insanının geleceğinin nasıl kurtulacağını program ve projeleri ile anlatanları, yazanları dikkate alan yok. Müslümanların birlik, beraberlik, huzurlu, mutlu ve saadet dolu bir hayat yaşamaları için geceli gündüzlü çalışanları önemseyen yok.
Toplumun en dinamik ayaklarını teşkil etmesi gereken camiler, dernekler, sivil toplum kuruluşları, âlimler, aydınlar, akademisyenler, şuurlular belli başlı birkaç konuya kilitlenmiş. Bunların neticesinde bazı kurumlar, kuruluşlar ve kişiler birbirlerine karşı mücadele eder olmuşlar.
Kısacası, değerlerin aşınmasından, değerlerin anti değer olmasından ve değerlerden uzaklaşılmasından kaynaklanan tüm olumsuzluklarla iç içeyiz: Bir yanımız bölücü dış aktörler, figüranlar, bir yanımız nadan dostlar, bir yanımız şartlanmış dar beyinler, bir yanımız çıkarcılıkla kuşatılmış devam etmektedir.
Ve bunların getirdiği sorunlar, sıkıntılar, tıkanıklıklar, tefrikalar, yozlaşmalar, nefretler, kinler, kıskançlıklar...
İşte görüldüğü gibi, ebedî hayatı kazanma cehdi ortadan kalkınca, toplum nasıl da yozlaşıp hedeflerden ve değerlerden taviz verebiliyor.
Niyetler, düşünceler içten çürümüş olmasaydı, olumsuzluklar asgari düzeyde tutulabilirdi. Ne var ki, düşüncenin özü çürük. Kimisine karşı önyargılı, şartlı, kimisine karşı mutlak ve şartsız teslimiyet, kimisi için taklitçi bir yol tutup gidilmektedir.
Tek çare, kimliklerin, niyetlerin, düşüncelerin, cihetlerin diri durması... Ne var ki uzun zamandan beri önyargılı yaklaşımlar, kişilere olan koşulsuz bağımlılıklar birey ve toplumları da içten içe kemiriyor. Hakka, doğrulara ve ehil olanlara taraf olmanın etkisi bitti, samimiyet ve ihlâsın etkisi azaldı.
Bazı gençlere, toplumlara ilahi değerlere mugayir kavramlar hükmeder oldu. Bu hükmedişin nelere mal olduğunu ise her gün yakından izleyebiliyoruz. Gençler ve toplumlar değerlerine yabancılaşıyor, her geçen gün bir tefrika batağına doğru yol alıyor. Bu durumda ne gençlerin, ne toplumların geleceğinden emin olmamız çok zor.
Gençlik ve toplumların bu sakıncalı vadilere düşmemeleri için inançların dolu dolu Kur'an, Peygamber ve Ehl-i Beyt hattında samimiyet ve ihlâsla, ilkeli paylaşım ve öteki zannedilenlerin emeklerine-hizmetlerine saygı mantığıyla yaşanması gerekir. Bu böyle olduğu takdirde yalnız ahiretimizi değil, dünyamızı da kurtarır.
Bilgiye, hedefe, amaca, fikre, düşünceye dönüp bakan yok. Ülke insanının geleceğinin nasıl kurtulacağını program ve projeleri ile anlatanları, yazanları dikkate alan yok. Müslümanların birlik, beraberlik, huzurlu, mutlu ve saadet dolu bir hayat yaşamaları için geceli gündüzlü çalışanları önemseyen yok.
Toplumun en dinamik ayaklarını teşkil etmesi gereken camiler, dernekler, sivil toplum kuruluşları, âlimler, aydınlar, akademisyenler, şuurlular belli başlı birkaç konuya kilitlenmiş. Bunların neticesinde bazı kurumlar, kuruluşlar ve kişiler birbirlerine karşı mücadele eder olmuşlar.
Kısacası, değerlerin aşınmasından, değerlerin anti değer olmasından ve değerlerden uzaklaşılmasından kaynaklanan tüm olumsuzluklarla iç içeyiz: Bir yanımız bölücü dış aktörler, figüranlar, bir yanımız nadan dostlar, bir yanımız şartlanmış dar beyinler, bir yanımız çıkarcılıkla kuşatılmış devam etmektedir.
Ve bunların getirdiği sorunlar, sıkıntılar, tıkanıklıklar, tefrikalar, yozlaşmalar, nefretler, kinler, kıskançlıklar...
İşte görüldüğü gibi, ebedî hayatı kazanma cehdi ortadan kalkınca, toplum nasıl da yozlaşıp hedeflerden ve değerlerden taviz verebiliyor.
Niyetler, düşünceler içten çürümüş olmasaydı, olumsuzluklar asgari düzeyde tutulabilirdi. Ne var ki, düşüncenin özü çürük. Kimisine karşı önyargılı, şartlı, kimisine karşı mutlak ve şartsız teslimiyet, kimisi için taklitçi bir yol tutup gidilmektedir.
Tek çare, kimliklerin, niyetlerin, düşüncelerin, cihetlerin diri durması... Ne var ki uzun zamandan beri önyargılı yaklaşımlar, kişilere olan koşulsuz bağımlılıklar birey ve toplumları da içten içe kemiriyor. Hakka, doğrulara ve ehil olanlara taraf olmanın etkisi bitti, samimiyet ve ihlâsın etkisi azaldı.
Bazı gençlere, toplumlara ilahi değerlere mugayir kavramlar hükmeder oldu. Bu hükmedişin nelere mal olduğunu ise her gün yakından izleyebiliyoruz. Gençler ve toplumlar değerlerine yabancılaşıyor, her geçen gün bir tefrika batağına doğru yol alıyor. Bu durumda ne gençlerin, ne toplumların geleceğinden emin olmamız çok zor.
Gençlik ve toplumların bu sakıncalı vadilere düşmemeleri için inançların dolu dolu Kur'an, Peygamber ve Ehl-i Beyt hattında samimiyet ve ihlâsla, ilkeli paylaşım ve öteki zannedilenlerin emeklerine-hizmetlerine saygı mantığıyla yaşanması gerekir. Bu böyle olduğu takdirde yalnız ahiretimizi değil, dünyamızı da kurtarır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mehdi Aksu / diğer yazıları
- Eleştiri nedir ve nasıl olmalıdır? / 03.12.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012