26 Mayıs 1904'te, Perşembe günü sabaha karşı, İstanbul'da doğdu. Babası, Mekteb-i Hukuk mezunu Abdülbâki Fazıl Bey, annesi, Girit muhacirlerinden bir ailenin kızı Mediha hanımdır. Necip Fazıl, ilk dinî telkin ve terbiyesini Mehmet Hilmi Efendi'den aldı. 1916'da, "Ne oldumsa bu mektepte oldum" dediği ve şahsiyetinin ana dokusunu örgüleştirdiği "Mekteb-i Fünûn-u Bahriye-i Şahâne"ye girdi. "Şair" lakabı ile ilk aruz talimleri orada başladı. 17 yaşında, o günkü adiyle " İstanbul Darülfünûnu Edebiyat Medresesi Felsefe Şubesi "ne girdi. İlk şiirlerini Yakup Kadri ve arkadaşlarının çıkardığı Yeni Mecmua'da yayınladı. Cumhuriyetin ilanından bir yıl sonra, 20 yaşında, Maarif Vekaletinin Avrupaya tahsile gönderilecek ilk talebe grubu için açtığı imtihandaki başarısiyle üniversitedeki (sömestre)lerini resmen ikmâl etmiş sayıldı ve Paris'e gönderildi. Sorbon Üniversitesi Felsefe bölümüne girdi.
İlk şiir kitabı Örümcek Ağı
1925'te ilk şiir kitabı "Örümcek Ağı"nı bastırdı. Henüz 24 yaşındayken, "Kaldırımlar" isimli ikinci şiir kitabının yayınlandı. Bu eser 64 yaprak ve 128 sahifeyi geçmezken, hakkında yazılıp çizilenler bunu kat kat geçmişti. Üçüncü şiir kitabı "Ben ve Ötesi'nin çıkışından sonra artık şöhretinin zirvesindeydi.
Fikirde, daima ruhçu, tecritçi, sezişçi, keyfiyetçi, sır idrâkine bağlı ve İlâhi vahdeti tasdikçiydi. Yani, çocukluk günlerindeki ilk ürpertilerinden 1934 yılına kadar, dur-durak bilmez taşkın ve başıboş ruhu, ana mecraına doğru bir akış içindeydi; bu istikâmetini hiç kaybetmedi.
Büyük dönüşüm
1934'de bir akşam, nihayet bir akşam, çalıştığı bankadan Boğaziçindeki evine dönmek için bindiği "Şirket-i Hayriye" vapurunda karşısına oturan ve gözlerini ondan ayırmayan; o güne kadar hiç görmediği, bir daha da göremiyeceği Hızır tavırlı bir adam, ona, kâinat çapında bir vaadin, Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri'nin adresini verdi. Sıcak bir ilkbahar günü, yanına Abidin Dino'yu aldı ve Eyüb sırtlarına çıktı. Belki üç, belki beş saat süren o günkü temastan aldığı kelimeler üstü bir tesirle çarpılıp kaldı ve bir daha bırakmamacasına o Büyük Zat'ın eteklerine yapıştı.
Yaşadığı buhranlı günlerden sonra Efendisinin manevi tesiriyle açılan kitaplık çapta eser verme devrinin ilk eseri "Tohum"u yazdı. (1935) 1936'da Celal Bayar'ın temin ettiği ilanlar yardımıyla çıkardığı ve 16 sayı sürdürdüğü "Ağaç" Mecmuası, dönemin önde gelen entellektüellerini çatısı altında topladı.
Uzun süredir üzerinde çalıştığı, büyük ruh çilesinin sahne destanı "Bir Adam Yaratmak" piyesini 63 numaralı ocak idaresinin teftişini yapmak için gittiği Zonguldak'ta bitirdi. (8 Temmuz 1937).
Eser ilk defa 1937-38 kışında, İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda Muhsin Ertuğrul tarafından temsil edildi ve muazzam bir alaka doğurdu.
1939'da, ileride baş köşeye oturtacağı en sevdiği şiirini, bu tarihten 5 yıl önce yaşadığı anlatılmaz ve anlaşılmaz büyük ruh ıstırabının şiirini (Çile) verdi. 1941 senesinde, Fatma Neslihan Hanımefendi ile evlendi. Bu evliliğinden Mehmed (1943), Ömer (1946), Ayşe (1948), Osman (1950), Zeynep (1953) isimli beş çocuğu oldu.
Büyük Doğu macerası
17 Eylül 1943'te Büyük Doğu Mecmuası'nın ilk sayısını çıkardı. 5 Haziran 1978'e kadar günlük, haftalık ve aylık olarak çeşitli tarih ve periyotlarda tam 16 devre yayın hayatını sürdüren Büyük Doğu'yu cilt cilt eser faaliyetinin yanı sıra, 36 sene müddetle tek başına omuzladı; büyük bir fikir ve aksiyon zemini kurdu.
1963 İlkbaharında bir davet üzerine açılan "konferans çığırı" üzerinde evvela Salihli, İzmir; bir müddet sonra Erzurum, Van; daha sonra İzmit, Bursa ve 1964 yılının ilkbaharında da Konya, Adana, Maraş ve Tarsus'ta konferanslar verdi. 1965'te "b.d. Fikir Kulübü"nü kurdu. Mart ayından başlayarak sırasiyle Adıyaman, Maraş, Burdur, Gaziantep, Nizip, Kilis, Kayseri, Akhisar, Ankara, Kırıkkale ve Eskişehir'de konferanslar serisini sürdürürken, günlük çerçevelerine ve bazı eserlerinin tefrikasına da bir gazetede devam etti.
Çeşitli tarihlerde muhtelif gazetelerde, başmakalelerine, fıkralarına ve bazı eserlerinin tefrikasına devam etti. Tercüman gazetesinde tam sahife Ramazan yazıları kaleme aldı.
1973 yılında hacca gitti. Aynı yıl, oğlu Mehmed'e Büyük Doğu Yayınevi'ni kurdurdu. Sonuna vasiyetini de eklediği "Esselâm" isimli manzum eserinden başlayarak daha evvel çeşitli yayınevlerince basılmış eserlerinin düzenli yayınına başladı.
1974'de, daha önce "Örümcek Ağı/1925", "Kaldırımlar / 1928", "Ben ve Ötesi / 1932", "Sonsuzluk Kervanı / 1955", "Çile / 1962" ve "Şiirlerim / 1969" adlarıyle yayınlanan şiir kitaplarını, "mal sahibi olarak" kendisini ifadelendirmeyen küçük ve kifayetsiz davranışlar şeklinde değerlendirirken, onları "özleştirerek, süzerek, ayıklayarak, düzelterek" yeni şiirleriyle birlikte tek kitapta; "Çile"de (1974 / Bütün Şiirleri) topladı. Böylece bu isim altında bütünleştirdiği şiirlerini, Türk Edebiyatına, "Şairliğimin tek ve eksiksiz kadrosu" diyerek armağan ederken, kitabın takdiminde, vasiyet niteliğindeki şu ifadeye yer verdi: "İşte şiir kitabım bu, hepsi bukadar; ve bu kitaba gelinceye dek başka hiçbir şiir bana, adıma ve ruhuma maledilemez!"
Şairler Sultanı...
26 Mayıs1980'de Türk Edebiyat Vakfı tarafından "Şairler Sultanı" ve 1982 yılında yayınlanan "Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu" isimli eseri münasebetiyle de "Yılın Fikir ve Sanat Adamı" seçildi.
Ve bir gece... Onun için daima sırlarla dolu Mayıs ayında bir gece, (25 Mayıs 1983) yatağında doğrulup, elâ gözlerini pencereden dışarıya, derin karanlığa dikti. Ne gördü ki; pembeden daha kırmızı dudakları hafifçe kıpırdadı: "Demek böyle ölünürmüş!.."
26 Mayıs 1983'de, Perşembe günü, Eyüp sırtlarında toprağa verildi.
(www.necipfazil.com'dan faydalanılmıştır).