Demokratik krallık sızlanmaları

AKP'nin internet, HSYK ve sair düzenlemeleri ve 17 Aralık sonrası "kendini koruma"ya dönük operasyonları herkesin dilinde? AKP'yi el birlik koltuğa oturtanlar bile artık ayranı üfleyerek içiyorlar.Lakin atı alan Üsküdar'ı çoktan geçti.Hangi görüşten olursak olalım, önce şu hakkı teslim edelim: Türk milleti ve aydın geçinen takım, Anayasa referandumunda Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın "hayırlı ikaz"larına kulak assaydı, bu kadar şerli işler zuhur etmezdi. Prof. Dr. Baş, göreceksiniz, bu gidişatla ülke "demokratik krallığa" sürüklenecek, dediğinde bıyık altı gülen koca koca adamlar, şimdi ya etek giyip köşelerine çekilmişler yahut ? delikanlı kadınlardan özür dileyerek ifade ediyorum ? kadınlar gibi ağlaşıyorlar.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise "isyan çağrısı" yapıyor.   AKP hükümeti, Anayasal hak olan haber alma hürriyetine, basın hürriyetine, medyaya ve sosyal medyaya yasal prangalar vuruyor. Gül ise bir yandan güya "yasakları tasvip etmediğini" açıklıyor; öte yandan da ilgili prangalama yasalarını onay veriyor.Gül, Başbakan'ın başı üstünde çok daha vahim bir işaret fişeği patlatıyor. Diyor ki:"Yayıncılık bir kamu görevidir, yeri geldiğinde doğru gördüğünde ısrar edecektir, doğru görmediğine isyan edecektir. Tabii başka bir alışveriş ilişkisi içinde değilse?"Bu, gazetecilere isyan davetidir!Yıllardan beri AKP hükümetinin sırtını sıvazlayan Ertuğrul Özkök, kusura bakma arkadaş, ben güvenip isyan etmem, her gün bir yalanı uydurup sonra bu yalanı her gün tekrar eden ve o yalanlar üzerinden halkı ikiye-üçe bölenler o koltuklarda oturduğu sürece, ben isyan etmem? Artık sabah saat 6'da kapım çalınırsa, gelenin sütçü olmayacağına kendim kadar eminin, diyor.İş işten geçtikten sonra Özkök bile akıllanmaya başladı.R. T. Erdoğan'ın dört parmaklı Rabiacıları, sosyal medya ile Mısır başta olmak üzere Arap baharının estirildiği meydanları doldurup taşırırken sosyal medya iyiydi, en etkin iletişim aracıydı. Ne zaman ki, Anayasal haklarını talep eden Gezi Parkı çapulcuları sosyal medyayı kullanmaya başladı; sosyal medya tu kaka oldu, "baş belası" ilan edildi.Yerin kulağı var, derler; 12 yıldan beri AKP hükümeti, bu gerçeği hiç hatırına getirmeyerek cemaat ile işbirliği halinde yapacaklarını yaptı. Öküz ölüp cemaat ile ortaklık bozulunca, Başbakan'ın bakanların, onların çoluk-çocuklarının ve ilgili ihaleci işadamlarının akçalı konuşmaları, ihale pazarlıkları, komisyon rakamları ve milyon dolarlar dolusu ayakkabı kutuları ortalığa saçılmaya başladı.Hükümetin koltuğu öyle sallanmaya başladı ki, sadece sosyal medya değil, muhalif medyanın tamamı "AKP'nin kâbusu" haline geldi.AKP, kendi günah galerisini ve saçılan milyon dolarlar dolusu ayakkabı kutularının üstüne "cemaat vaveylası ve özel operasyonlar"la şal çekemeyince; milletin gözünden kendi gerçeklerini saklamak üzere "demokrasi, hukuk devleti ve Anayasal haklara sivil darbeler indirmek" şeklinde daha ağır yöntemlere sarılıyor.Erdoğan, Alo Fatih hatlarını işletiyor, ekranları ve gazete manşetlerini talimatla şekillendiriyor. Şu muhalefetin sesini kısın, İstanbul'da Mustafa Sarıgül'ün önünü kesin, talimatları işportaya düşüyor.Hükümet, geçmişte yaptığı Anayasa değişiklikleriyle zemin hazırlamış zaten? Anayasa'nın 22. Maddesinin ilk fıkrası "Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir", 28. Maddesi ise "Basın hürdür, sansür edilemez" diyor; ama devamına öyle kısıtlayıcı değişiklikler ve atıflar yapılmış ki, bir torba yasayla TİB Başkanı, "ali kıran baş kesen" olabiliyor.Neticede, iktidara yandaş basın isen hürsün? Yıllardan beri yandaş idin de öküz ölüp ortaklık bozulunca, artık yandaş değilsen, Ertuğrul Özkök kadar hürsün! TİB Başkanı, hakim ve savcılar, hükümetin iki dudağı arasından çıkan bir cümleyle tayin, terfi ve tenzil ediliyor. TİB Başkanı, Başbakan'ın izni olmadan yargılanamıyor bile.Böylece demokratik krallık düzeneği tıkır tıkır işliyor: AKP'nin işportaya dökülen tapeleri, ihale pazarlıkları "kamu düzeni"ni ilgilendiriyor. Akçalı işler de olsa, şayet bu tapelerde Bilal oğlan ve diğerlerinin ses kayıtları varsa, aile mahremiyetini ihlale de girmiş oluyor. Başbakan'ın izni olmadan yargılanamayan TİB Başkanı, sosyal medyadaki bir haberi veya tapeyi 4 saat içinde kesebiliyor. Sonra 24 saat içinde Sulh Ceza'ya havale ediyor. O ne derse, o oluyor.Önce Anayasal hak, ortadan kaldırılıyor, arkasından hakim kararıyla tahkim ediliyor? Bu düzenleme Anayasa'nın 22 maddesinin karnına yerleştirilmiş.Düne kadar AKP'yi ve gizli ortakçısı cemaati allayıp pullayıp millete yutturanlar, bugün AKP ve cemaatin "demokratik krallık" vaziyetlerinden sızlanıyorlar. Bunlara, kendi düşen ağlamaz denir, ancak? Sadece kendiniz düşmediniz, devleti ve milleti de düşürdünüz; şimdi ağlamaya-sızlanmaya bile hakkınız yok!Prof. Dr. Baş'ı dinleseydiniz, ne kendiniz, ne devlet, ne millet düşerdi? Aklınız başınıza düştüyse, bu gerçeği idrak edersiniz. O zaman belki kurtulur gemi? Aksi halde "demokratik krallık" düzeneği, devleti de, milleti de ve sizleri de öğütecektir.