Ve Tunuslu Şeyh, Sultandan bir karşılık beklemeden başını çevirip yola düştü. ilerlemeye başladı. Sultanın etrafını sarmış bulunan tecessüs dalgasının çehresi tarif edilemez bir dehşet içindedir. Herkes, nefes almaktan korkarak Sultanın aksülamelini (tepkisini) bekliyor. Sultan atının murassa eyerinde yüzü çıldırtıcı bir hayret ve haşyetle mühürlü, uzaklaşan şeyhe baktı. Birden, Sultan'ın şimşek gibi bir hızla atından indiği görüldü. Belindeki kılıcı kopartırcasına çıkardı, ipek pelerinini muhteşem kavuğunu, karşısında afallamış ve ne yapacağını şaşırmış bekleyen maiyetine doğru fırlattı ve koştu. Şeyhe yetişti ve asla arkasına dönüp bakmayan şeyhin arkasında şehri terk etti, çıktı gitti.
Şehirden çıkarken Sultan Yahya'dan şu sözü duydular: Müslümanlar, haklarınızı helal ediniz ve kendinize bir padişah bulunuz!..
Sultan Yahya Tunuslu Şeyhin mağarasında üç gün misafir kaldı. Bu üç gün içinde hemen hemen hiç konuşmadılar. İçin için çalışan motorlu bir tulumba gibi, bu üç gün içinde Yahya'nın kalbi yalnız şeyhin kalbindeki feyzi emmekle meşgul oldu.
Üç gün sonra Tunuslu Şeyh müridine bir ip uzattı:
Bu ipi al, dağa git, odun topla, sırtında pazara taşı, sat, parasıyla ekmek tedarik et ve ye! Allah, sana kendisine giden gizli yolun kapılarını açtı. Allah feyzini arttırsın!..
***
Abdulkadir Geylani... Adı Muhiddin... Geylanlı. Hicri altıncı asır. Zahir ve batın ilimlerinde yekta... Kadiriliğin kurucusu... Peygamber soyundan... Kerametleri çok ve şöhreti büyük.. Bağdat'ta medfun...
Bebekliğinde Ramazan ayında süt emmedi. Ondan sonraki Ramazanın ilk günü, Ramazanın başlayıp başlamadığı noktasında ihtilafa düştüler, bebek Abdülkadir'e dikkat ettiler; o gün yine süt emmedi. Araştırıldı ve anlaşıldı ki, o gün Ramazanın başlangıcıymış...
Anlatıyor... Çocukluğumda kırda oynarken bir öküzün kuyruğuna yapıştım. Öküz bana dönüp dedi ki; "Sen böyle işlere memur değilsin!" Korktum ve eve döndüm. Anneme, Bağdat'a gitmek, orada ilimle uğraşmak istediğimi söyledim izin verdi. Bu hadise üzerine istikbalin "Gavs"ı çocuk Abdulkadir sefere çıkıyor. Annesi çocuğa babasından miras kalan kırk dinarı onun koltuğunun altına, kaftanına belli olmayacak bir şekilde dikiyor ve son söz olarak şöyle diyor:
- Haydi sefere çık ve kemal yolunda ilerle! Her işte doğruluktan başka dikkat ve gayen olmasın. Allah için senden ayrılmaya razı oluyorum. Kıyamete kadar da belki yüzünü göremeyceğim. Tekrar ediyorum; yalnız doğruluk, doğruluk.
Abdülkadir küçük bir kervan içinde Bağdat'a doğru yola düşüyor. Yolda birden bire kervanının karşısına altmış tane atlı çekiyor. Bunlar yol kesen, yolcuları çırılçıplak soyup öylece dağ başında bırakan azılı eşkıya takımı. Kervanı durduruyorlar ve herkesi üstündeki mendile kadar talan etmeye başlıyorlar. Toplanan mallar eşkıya reisinin huzurunda büyük bir çarşaf üzerinde toplanıyor. O sırada eşkıyadan biri gelip Abdülkadir'e soruyor:
- Fakir çocuk senin üzerinde birşeycikler var mı?
- Var, kırk dinarım var!
- Nerede?
- Koltuğumun altında, kaftanıma dikili. Reislerinin emri ile kaftanını kesiyorlar ve kırk dinarı buluyorlar. Eşkıya reisi hayretle soruyor:
- Nasıl oldu da orada para bulunduğunu bize söyledin?
Abdülkadir gülümseyerek cevap veriyor:
- Annem bana her işte doğru olmamı tenbih etti. Hiyanet edemezdim! Reiste şimşekler çakıyor:
- Bakınız diyor, bu çocuk annesine ettiği ahde bu kadar bağlı ve ona hıyanet etmezken, ben bunca zamandır Allah ahdine hıyanet etmekteyim! İşte şimdi bu çocuk benim kurtarıcım oluyor. Bütün kötülüklerden tevbe ediyorum!
Küçük Abdülkadir'in bir örnek davranışı, eşkıya reisinin ekibiyle birlikte tevbe etmelerine vesile oluyor ve yol arkadaşlarının da mallarını, eşyalarını kurtarmış oluyor.
Şehirden çıkarken Sultan Yahya'dan şu sözü duydular: Müslümanlar, haklarınızı helal ediniz ve kendinize bir padişah bulunuz!..
Sultan Yahya Tunuslu Şeyhin mağarasında üç gün misafir kaldı. Bu üç gün içinde hemen hemen hiç konuşmadılar. İçin için çalışan motorlu bir tulumba gibi, bu üç gün içinde Yahya'nın kalbi yalnız şeyhin kalbindeki feyzi emmekle meşgul oldu.
Üç gün sonra Tunuslu Şeyh müridine bir ip uzattı:
Bu ipi al, dağa git, odun topla, sırtında pazara taşı, sat, parasıyla ekmek tedarik et ve ye! Allah, sana kendisine giden gizli yolun kapılarını açtı. Allah feyzini arttırsın!..
***
Abdulkadir Geylani... Adı Muhiddin... Geylanlı. Hicri altıncı asır. Zahir ve batın ilimlerinde yekta... Kadiriliğin kurucusu... Peygamber soyundan... Kerametleri çok ve şöhreti büyük.. Bağdat'ta medfun...
Bebekliğinde Ramazan ayında süt emmedi. Ondan sonraki Ramazanın ilk günü, Ramazanın başlayıp başlamadığı noktasında ihtilafa düştüler, bebek Abdülkadir'e dikkat ettiler; o gün yine süt emmedi. Araştırıldı ve anlaşıldı ki, o gün Ramazanın başlangıcıymış...
Anlatıyor... Çocukluğumda kırda oynarken bir öküzün kuyruğuna yapıştım. Öküz bana dönüp dedi ki; "Sen böyle işlere memur değilsin!" Korktum ve eve döndüm. Anneme, Bağdat'a gitmek, orada ilimle uğraşmak istediğimi söyledim izin verdi. Bu hadise üzerine istikbalin "Gavs"ı çocuk Abdulkadir sefere çıkıyor. Annesi çocuğa babasından miras kalan kırk dinarı onun koltuğunun altına, kaftanına belli olmayacak bir şekilde dikiyor ve son söz olarak şöyle diyor:
- Haydi sefere çık ve kemal yolunda ilerle! Her işte doğruluktan başka dikkat ve gayen olmasın. Allah için senden ayrılmaya razı oluyorum. Kıyamete kadar da belki yüzünü göremeyceğim. Tekrar ediyorum; yalnız doğruluk, doğruluk.
Abdülkadir küçük bir kervan içinde Bağdat'a doğru yola düşüyor. Yolda birden bire kervanının karşısına altmış tane atlı çekiyor. Bunlar yol kesen, yolcuları çırılçıplak soyup öylece dağ başında bırakan azılı eşkıya takımı. Kervanı durduruyorlar ve herkesi üstündeki mendile kadar talan etmeye başlıyorlar. Toplanan mallar eşkıya reisinin huzurunda büyük bir çarşaf üzerinde toplanıyor. O sırada eşkıyadan biri gelip Abdülkadir'e soruyor:
- Fakir çocuk senin üzerinde birşeycikler var mı?
- Var, kırk dinarım var!
- Nerede?
- Koltuğumun altında, kaftanıma dikili. Reislerinin emri ile kaftanını kesiyorlar ve kırk dinarı buluyorlar. Eşkıya reisi hayretle soruyor:
- Nasıl oldu da orada para bulunduğunu bize söyledin?
Abdülkadir gülümseyerek cevap veriyor:
- Annem bana her işte doğru olmamı tenbih etti. Hiyanet edemezdim! Reiste şimşekler çakıyor:
- Bakınız diyor, bu çocuk annesine ettiği ahde bu kadar bağlı ve ona hıyanet etmezken, ben bunca zamandır Allah ahdine hıyanet etmekteyim! İşte şimdi bu çocuk benim kurtarıcım oluyor. Bütün kötülüklerden tevbe ediyorum!
Küçük Abdülkadir'in bir örnek davranışı, eşkıya reisinin ekibiyle birlikte tevbe etmelerine vesile oluyor ve yol arkadaşlarının da mallarını, eşyalarını kurtarmış oluyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Emekli ağlar yıkılır dağlar / 29.03.2024
- Dipsiz kuyunun kazıcıları hayret içinde / 28.03.2024
- Ne olursa ‘yeter artık’ diyeceksiniz? / 27.03.2024
- Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar / 26.03.2024
- Bende her yaradan var / 24.03.2024
- Ramazan’ın ortasında faizin tam ortasına… / 23.03.2024
- 'Yusuf’u kurt yedi' yalanı devam ediyor / 22.03.2024
- Kaç Yusuf kuyulara atılıyor? Kaç Yusuf pazarlarda satılıyor? / 21.03.2024
- Hayatı pürdikkat yaşamanın mevsimidir Ramazan / 20.03.2024
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Dipsiz kuyunun kazıcıları hayret içinde / 28.03.2024
- Ne olursa ‘yeter artık’ diyeceksiniz? / 27.03.2024
- Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar / 26.03.2024
- Bende her yaradan var / 24.03.2024
- Ramazan’ın ortasında faizin tam ortasına… / 23.03.2024
- 'Yusuf’u kurt yedi' yalanı devam ediyor / 22.03.2024
- Kaç Yusuf kuyulara atılıyor? Kaç Yusuf pazarlarda satılıyor? / 21.03.2024
- Hayatı pürdikkat yaşamanın mevsimidir Ramazan / 20.03.2024
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024