Dini bütün iktidarımıza o soru neden sorulmuyor?

Şahsen iyi bir ekonomist değilim. Ama aptalda değilim. Aile geçindiriyorum. 3 evladımı layıkıyla yani kursaklarından başta faiz ve kul hakkı olmak üzere hiçbir haram lokma geçmemesi için alın teri ile kazanıp, onları yetiştirmeye gayret ediyorum.

Diğer taraftan akrabalarımıza, komşularımıza, yaşadığım bölgedeki, ildeki ve ülkemizdeki ekonomik koşullar ve bu koşulların bireysel ve sosyal yansımalarını da gözlemleyebiliyorum.

Hemen herkes borçlu. Hemen herkes şikayetçi.  Ama hemen herkes de, 'biz neden borçlanıyoruz, kim, bizi borç esaretine mahkum ediyor, borçsuz bir hayat yok mu' gibi isyankar soruları sormak yerine adeta daha çok nasıl borçlanırız, hesabı içindeler.

Zaten AKP ile 'para gelsin de nasıl ve nereden gelirse gelsin' mantığı toplumun geneline de yayılmış vaziyette. 

Bak! 'Para gelsin de nasıl gelirse gelsin' mantığı ile başörtülü bacılarımızın (!) düştüğü içler acısı (!) tabloyu izliyorsunuzdur.  

84 milyonluk nüfusun 34 milyonu borçlu. Kime borçlu? AKP döneminde 'altın çağını' yaşayan bankalara. (Ağustos itibarıyla vatandaşın bankalara borcu 1 trilyon 299 milyar lira.) 

Bankaların, BDDK verilerine göre 2022'nin ilk 7 ayındaki net karı 207,8 milyar TL.

Bu aralar sıklıkla gündeme gelen, şarkıcılar üzerinden iman gösterisi yapan, ekonominin çöküşünü namaza bağlayan, çocukların kılık-kıyafetiyle din tetikçiliği yapan malum zihniyet çıkıp da, dini bütün iktidarımıza, 'siz hem NAS var, deyip hem de NAS'a rağmen bu milleti ve devleti faiz çukuruna neden ittiniz' sorusunu sormuyorlar. 

Ya milletimiz! 7 ayda 207 milyar (katrilyon) faiz ödemiş. Ülkemizin en büyük bakanlığı Milli Eğitim. Bütçesi 274 milyar. Hiç kimse çıkıp da, 'bizi neden faize mahkum ettiniz, alın terimizi, geleceğimizi gasp ettiniz. Yok, mu faizsiz bir ekonomi sistemi' diye sormadı, sormuyor.

Alemlere Rahmet Hz. Muhammmed (s.a.a.v) namazlarındaki dualarından birisi de, 'Allah'ım! Günahtan ve borçtan sana sığınırım' şeklindeydi. İmam Ali (a.s) Efendimiz ise 'Borç vatanda gurbettir' demişti. 

Bugün siyasilerin ağzından 'zillet' kelimesi hiç düşmüyor. Peygamber ilim şehrinin kapısı İmam Ali (a.s) ise borcu 'zillet' olarak tariflendirerek şöyle buyuruyor: 'Açlık, başkalarına boyun eğme zilletinden daha iyidir'.

Bu milleti ve devleti bankalara, Yahudi sermayederlere, küresel tefecilere kim boyun eğdirdi ve bu milletin öz yurdunda kim gurbetçi yaptı?

Şu hale bak yahu! Almanya'da marketler promosyon olarak Türkiye'de beş yıldızlı otellerde 22 günlük tatil paketleri müşterilerine sunarken ülkemizde ucuz halı, ucuz bardak, indirimli yağ kuyruklarında vatandaş birbirini eziyor, polis devreye giriyor. Bu zillet değil de nedir?

Bir başka zillet örneği daha vereyim. Ekranlarda malum gazeteciler Rusya'nın, batının gazını kesmesinden dolayı, batılılar kışı geçirmek için ülkemizi tercih edeceklerini ve ülkemiz ekonomisinin canlanacağını anlatıyorlar. Zilletin boyutuna bakar mısınız!

Açlık sınırı altındaki asgari ücret kader değildir. Hükümetin tercihi, muhalefetin cahilliği ve vatandaşın tasdikidir.

Borç kader değildir. Hükümetin tercihi, muhalefetin cahilliği ve vatandaşın tasdikidir.

Faiz kader değildir. Hükümetin tercihi, muhalefetin cahilliği ve vatandaşın tasdikidir.

İşsizlik kader değildir. Hükümetin tercihi, muhalefetin cahilliği ve vatandaşın tasdikidir.

Faizsiz bir ekonomi sistemi vardır. Bu sistemi Prof. Dr. Haydar Baş ortaya koymuştur. Dünya sahiplenmiş, Rusya o model ile emperyalizme karşı ayakta duruyor.

Ama ülkemiz iktidarı da, muhalefeti de bu modele sarılıp emperyalizme karşı ayakta durmak yerine teslim olmayı tercih ediyor.

Şimdi BTP lideri ile bu modeli hayata geçirip ayağa kalkma vaktidir. Kalkmaz isek sürünmek kader değil yine tercih olacaktır ve herkes tercihlerinden sorumludur.