Dış güçler ve faiz lobisi

Dünya lideri, büyük usta Başbakanımızın, ihtiyaç duyduğunda, bir yerlerden mağduriyet üretmesi gerektiğinde sık sık başvurduğu bir düşmandır: DIŞ GÜÇLER ve FAİZ LOBİSİ.Daha AKP'nin kuruluş dönemlerinde, ülkede meşru bir iktidar varken asıl muktedirin kim olduğunu gösterircesine Kemal DERVİŞ'in direksiyona geçirilip 15 günde 15 yasaların çıkarıldığı dönemlerde, Kemal DERVİŞ en çok AKP'ye yakışır diyen Başbakanımız sonra iktidara gelip, AB uyum yasalarıyla DERVİŞ yasalarını daha bir katmerleştirirken ülkenin kapılarını faiz lobilerine ardına kadar açtığının ne kadar farkındaydı acaba?Sonraki iktidar yıllarında bu yasaların açtığı alanda hızla yapılan banka operasyonları, el değiştiren bankalar, patır patır verilen maden ruhsatları, özelleştirmeden kelepir kamu kurum ve kuruluşları, hızla büyüyen kredi hacmi, sokakta,pazarda satılarak patlatılan kredi kartı sayısı, bankaların ülke genelinde patır patır açtığı yeni şubeleri hep birlikte seyrettik. Hızla şişen bu rakamlarla birlikte bilançolar ortaya çıktıkça her yıl katlanarak artan banka kârlılıkları geldi devamında. Her gün TV'lerde milyar dolarlar havalarda uçuşuyor, milletçe kendi aile bütçemizi nasıl çevireceğimizi hesap ederken, ortalıkta uçuşan bu milyar dolarlardan leblebi çekirdekten bahseder gibi bahsediyorduk. Ne kadar kolaydı başkasına ait milyar dolarların dedikodusunu yapmak. O milyar dolarların kendi cebinden çıktığını bilmeden!Bu arada hergün ayarlı TV ekranlarında AB-CIA fonlarından beslenen onlarca ekonomist-köşe yazarı lakaplı (kendi deyişleriyle "bizim çocuklar") görevliler, bu büyüyen rakamların ne de iyi bir şey olduğunu, ne de hızlı büyüdüğümüzü bıkmadan usanmadan anlatarak halkı hipnoz görevini tam anlamıyla yerine getirmekteydiler. Dünya lideri büyük usta Başbakanımız ise eline tutuşturulan, bir sürü rakam ihtiva eden yazıları her gün başka bir salonda, başka bir toplantıda, işte bakın nasılda büyüyoruz, Türkiye her yıl rakamlarını katlayarak büyüyor diye ballandıra ballandıra anlatıyor, dinleyenler ayakta alkışlıyor. Halkımız ise vay vay bak büyüyormuşuz Başbakanımız öyle söylüyor diye seviniyordu. İşin daha trajik yanı ise korkarım Başbakan bile eline verilen bu bir sürü rakamlı yazıları büyüdüğümüzü sanarak, sahiden inanarak okuyordu.Yoksa "koskoca" TV ekranlarında, bir sürü şatafatlı toplantılarda, bunca bilirkişiler yanılıyor olamazdı. Sahiden de büyüyorduk canım.Tabii ki oyunun parçaları eksik olmamalıydı. AB başkentlerinde, uluslararası toplantılarda sırtı sıvazlanarak, aile fotoğraflarına alınarak, övülerek, dünya lideri imajı köpürtüldükçe köpürtülerek yav yoksa büyümüyorda uçuyormuyuz ne, kıvamına getirilme seansları da ustalıkla devam ettiriliyordu.Ancak bu işte bir terslik var gibiydi. Artan kredi hacmi, artan kredi kartı sayısı 76 milyonun borcu değilmiydi? Yeni açılan yüzlerce banka şubesi bu milletemi çalışacaktı? Yoksa bu şubelerden elde edilecek karlar bir avuç banka sahibinin cebine girmeyecekmiydi? Ee o zaman kimdi bu milyarlarca dolarlık karları elde edenler? Hızla el değiştiren bankalar kimler tarafında satın alınmıştı?Ancak Dünya lideri büyük usta işin bu yönüyle hiç de ilgili değildi. Varsa büyüyoruz, yoksa büyüyoruz. Faiz lobisi diye bir şey vardı ama canım o laflar yıllar öncesinde kalmış Erbakan döneminde tepe tepe kullanılmıştı. Şimdi iktidarın en güzel zamanlarında bu sözleri hatırlayıp da kafaları bulandırmanın yeri miydi yani? Bal gibi de büyüyorduk işte. İnanmıyorsan al işte rakamlar ortada. Halkımız da Müslüman geçmişiyle kendisine sunulan bu lideri hayranlıkla izliyor, her yaptığını hayra yoruyor. Ona yapılan bütün bu sahte muameleleri kendisine yapılmış zannederek olan bitenden kendine övünç çıkartıyordu. Oyun o kadar güzel oynanıyordu ki, hipnozun bozulmaması için "one munite" gibi tiyatrolara, AB başkentleri ve ABD'de en sağlamından ağırlama seremonilerine izinveriliyordu. Öyle ya şu çılgın Türkleri bu hipnoz kıvamına getirmek için yetmiş sene uğraşmışlardı. Cafcaflı toplantılar yine AB başkentlerine ve ABD'ye yapılan şatafatlı geziler tam hızıyla devam ediyor, dünya liderinin sırtı sıvazlandıkça sıvazlanıyor ancak şu ana dek anlattığımız tezgah tüm unsurlarıyla ülkenin adeta iliklerine kadar işliyordu. Bu tezgahtan edilen karlar da katlanarak büyüyordu.Bu yıllar içerisinde sevgili Ali Babacan bakanımız da arada bir ekranlara çıkar, ekonominin ne kadar iyi yolda olduğunu birkaç yuvarlak, yalan cümleyle ama çok da iyi anlaşılamayan ifadelerle anlatırdı.Tezgah dedik ya işte... Her tezgahın bir sonu, düdüklü tencerenin bir "düüüt" deme noktası vardır. Yavaş yavaş ekonomideki bu tersine şişme göze batmaya, taşınamaz noktaya ulaşmaya başladı. Birilerinin gözü yavaş yavaş açılıyordu galiba! Gel zaman git zaman işe uyanmaya başlayan birileri 'ekonomi ısınıyor' falan gibi laflar etse de bu sıcaklığın kucaklarındaki bomba olduğunu fark etmeleri bile oldukça uzun zaman aldı. Eee kedi büyüklüğündeki yaratık bir kaplan iriliğine ulaşmış, eve sığmaz olmuştu. Dahası fıtratı gereği yırtıcı olduğundan her an sahibini bile yiyebilirdi. Duruma acilen bir şeyler yapılması gerekiyordu. Ama nasıl?Ayarlı kanallarda kredi kart sayısının anormal şiştiği, herkesin cebinde 3-5 kart olduğu, halkın kart borçlarının ödenemez boyutlara ulaştığı, kredi borçlarının aşırı arttığı gibi haberler çoğalmaya başladı. Bu arada sevgili Ali Babacan bakanımız da ekranlarda daha sık görünmeye başlamış, kart sayısının azaltılması, taksit sayısının kısaltılması, her isteyene kredi verilmemesi gibi lafları ekranlarda daha sık dillendirmeye başlamıştı. Öyle ya; bunca yıldır büyüdüğünü sanan halkımız aslında ne kadar battığını anlayabilir 'yav, yoksa bu büyüyen biz değil miydik?' demeye başlayabilirdi. Halk bu kıvama gelmeden süslü laflarla olaya alıştırılmalı, ortada dönen milyarlarca dolarlık büyüme rakamlarının aslında kendi cebinden çıkan paralar olduğunu, büyüyenin kendisi değil global para babalarının olduğunu, geleceğinin 'söğüşlendiğini' anlayabilirdi.İmdada sebep ve sonuçları hala tartışılan gezi olayları yetişti. Söğüşlenen halkın bir kısmı yıllardır süren bu tezgahı sezmiş bunun yanında iktidarın daha birçok uygulamalarına da itiraz ederektüm yurtta protesto gösterilerine başlamıştı. Tam da bu noktada dünya lideri büyük usta başbakanımız içinden yetiştiği kadroya has bir refleksle iktidarını yıkmaya yönelik bu olaylara sebep düşmanı çabucak buluvermişti: DIŞ GÜÇLER-FAİZ LOBİSİTamam faiz lobisi ama, daha Akp'nin kuruluş yıllarından, iktidarın en ballı börekli günlerinden bu yana al takke ver külah yürüyen bu ilişkiyi daha ilk tökezlemede ifşa etmek var mıydı 'bu alemde'? Herhalde faiz lobisi de bu hatayı bir yerlere not etmiş olmalıydı. Ne de olsa bu onların karakteriydi. Oyunu bozan, tezgahı ifşa edenin defteri dürülür, yola daha hevesli acemi çaylaklarla devam edilirdi 'bu alemde'. Hevesli acemi çaylaklar da ortalıkta bolca bulunduğuna göre, yine büyük ustanın besleyip büyüttüğü ve devletin her kademesinde bolca kadrolaştırdığı ancak uzaktan kumandası başka ellerde olan birileri tarafından kendisine yapılan bir operasyonla kucağındaki bombanın pimi çekildi.Şimdi bizim dünya lideri büyük usta üç saate beş miting sığdırarak hala DIŞ GÜÇLER-FAİZ LOBİSİ şarkısı söylemeye bu bombadan kurtulmaya çalışıyor. Bilmiyor ki artık bu bombanın ne zaman patlayacağı kendi elinde değil, bombayı koyanların elinde.Ah büyük usta ah! Ne olurdu bu kadar büyük olmaya çalışmasaydın? Büyüksün diyenlere değil de yıllar yılı "Gittiğin yol doğru değil, kol kola oldukların doğru adamlar değil, buradan büyüklük çıkmaz, büyüdüğünü sanırsın, gün gelir kullanım süren dolduğunda seni Hüseyin bin Ali gibi yaparlar" diyen Haydar Baş beye kulak verseydin.Şimdi yap bir muhasebe bakalım; Haydar Baş beye kulak verip kainat devleti bir ülkenin sıradan bir ferdi mi olmak yoksa elinden bütün kurum ve kuruluşları alınmış, milyarlarca dolar borca batırılmış, halkının bütün geleceği hipotek edilmiş, değerli yalnızlığıyla baş başa kalmış, kucağında ne zaman patlayacağını bilmediğin bir bombayla bir daha ki darbenin nereden, kimden geleceğini bilmeden 'yapayalnız bir dünya lideri' olmak mı büyüklük?Ne yazık!!!...