"Ey iman edenler! Şayet ehl-i kitaptan herhangi bir kısmına uyacak olursanız, iyi bilin ki onlar sizi, imanınızdan sonra kâfir yaparlar..." (Al-i İmran, 100-101). M.E.KOÇ'un yazısı...
Kur'an-ı Kerim, Yüce Allah'ın "Kelam sıfatı"nın tecellisidir. Allah kelamıdır. "Tevhîd"in kitabıdır. Kur'an-ı Kerim, son peygamber Alemlere rahmet Hz. Muhammed (sav) ile insanlığa gönderilen son ve tek Hak din olan İslam'ın ilahi kitabıdır. İnsanlığın yegâne ilahi kaynağıdır, yegâne hayat kaynağıdır. Kıyamete kadar capcanlıdır. Sonsuza dek ilahî koruma altındadır. Kendisine abdestsiz dokunulmasına dahi ilahi müsaade olmayan yüce vahiydir. Kur'an-ı Kerim'in bu "ilahi"lik vasfını teyid etmek ve ona "mahluk gölgesi" düşürmemek pahasına Ahmed bin Hanbel ve İmam Azam Ebu Hanife başta olmak üzere pek çok İslam büyüğü kırbaçlanmış, hatta bu uğurda can vermişlerdir."Yegane ilahi vahiy olan Kur'an-ı Kerim"in, insanların lisanına göre ifadesini bulan "meal" veya bu "ilahi vahy"in Hz. Peygamber'in zâtında yaşanarak sunduğu İslam'ın algılanmasına ve yaşanmasına imkan sağlayan "tefsir", ilahi kitabın "aynı olmasa bile" kıymetinden ve izzetinden beri değildir. Dolayısıyla Kur'an'ın meal ve tefsiri üzerinde, isteyen istediği gibi oynayamaz. İsteyen istediği akademik yöntemlerle onlar üzerinde kalem oynatamaz. Müslüman toplumumuz "kur'an-ı Kerim meali"ni, Allah'a ve Rasulüllah'a olan sadakati sebebiyle "Kur'an-ı Kerim'in bizzat kendisi" gibi algılar ve baş tacı eder; ona da abdestsiz dokunmaz. O halde hiç kimse, bu "Tevhid meali"ne, halindeki papaz ve hahamların değiştirip kaleme aldıkları "teslis ve şirk dökümanı" İncilleri, Tevrat'ı veya Pavlos'un mektuplarını "referans ve kaynak" olarak sokuşturamaz. Böyle bir girişime, akademik çalışma denmez; düpedüz tahrifat denir. Suat Yıldırım, toplumumuzun birçok kesimini "Baksanıza, Kur'an'ın içinde Matta, Markos, Luka, Yuhanna incillerine, Tevrat ve Pavlos'un mektuplarına atıflar var, demek ki onlar da ilahi kitap, demek ki onlar da hak, demek ki onların anlattığı şeyler de ilahi... Meğer eski hocalar, bizi bugüne kadar yanıltmışlar" şeklinde dışa vuran "batıl bir kanaat"a sürükleyen bu "muharrefat meali"ni derhal toplattırmalıdır. Yüce Allah, Müslüman'ı son peygamber Hz. Muhammed'den ve İslam'ın "Tevhîd akidesi"nden uzaklaştırmaya kalkışanların ipliğini pazara çıkartmaktadır. Sitem dolu beyanlarla ayıktırmaktadır:"Kendilerine okunan şu Kur'an-ı Mübin'i sana indirmemiz onlara yetmedi mi?" (Ankebut Sûresi, 51)."Ey ehl-i kitap! Niçin bile bile hakkı batıl ile karıştırıyor, niçin bile bile hakikati gizliyorsunuz?" (Al-i İmran Suresi, 71)."Ey iman edenler! Şayet ehl-i kitaptan herhangi bir kısmına uyacak olursanız, iyi bilin ki onlar sizi, imanınızdan sonra kâfir yaparlar. Önünüzde Allah'ın ayetleri okunurken, aranızda Rasulüllah bulunurken, sizler nasıl olur da küfre dönebilirsiz ki!?" (Al-i İmran, 100-101)."Kendilerine kesin ve apaçık deliller gelmiş ve Rasulüllah'ın hak peygamber olduğuna şehadet etmiş iken, imanlarından sonra küfre sapan bir topluluğu Allah, hiç hidayete erdirir mi!? Hayır, hayır... Allah, zalimler güruhunu cennete giden yola koymaz, emellerine kavuşturmaz" (Al-i İmran, 86)."(Rasûlüm Muhammed)... Onların arzularına uyma, Allah'ın sana indirdiği hükümlerin kimisinden seni saptırmamalarına dikkat et!.." (Maide, 49).Bu ilahi ikazlar, papazların İncilleri, Pavlos'un mektupları ve Tevrat nüshaları karşısında "Müslüman'ın tavrı"nın ne olacağı hususunda yeterince ölçü sunmaktadır. Hz. Peygamber'in (sav) Hz. Ömer'i ikazı ise "İncilli meal"ciliğe soyuna diyalogcu nurculara hiçbir yorum hakkı bırakmayacak niteliktedir.Hz. Ömer, Tevrat'tan bir parça yazmıştı. Yazdığı bu parçayı Hz. Peygamber'e getirdi ve okumaya başladı. Bu esnada Hz. Peygamberin mübarek çehresi, -o güne kadar hiç rastlanmayan biçimde- kızgınlıktan kızardı. Mecliste bulunan Ensar'dan bir zat, Hz. Ömer'e, "Yazıklar olsun sana, ey Hattab oğlu Ömer! Sen Resulüllah'ın yüzünü görmüyor musun?" dedi.Hz. Ömer buyurur ki, bir ara Rasûlüllah'ın mübarek yüzene baktım. Gördüm ki rengi değişmiş, hiddetinden kıpkırmızı olmuştu. Kokudan ne yapacağımı şaşırdım. Boğazım düğümlendi, artık tek kelime dahi okuyamadım. Rasûlüllah bendeki hali görünce, elimdeki parçaları aldı ve tükürüğüyle tek tek hepsini sildi. Sonra da Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Ehl-i Kitaba hiç bir şey sormayın. Bu adamların ardına düşmeyin. Zira bunlar, din konusunda sapmış, ne yapacaklarını şaşırmış kimselerdir; kendilerine uyanları da şaşırtırlar. Kendileri sapkın olan bu adamlar, sizi asla doğru yola iletemezler. Sizler de -Ehl-i Kitaba sorduğunuz ve cevap aldığınız takdirde onları, tastik veya tekzibden dolayı- ya hak olan bir şeyi yalanlamış veya batıl olan bir şeyi doğrulamış olursunuz. Allah'a yemin ederim ki, eğer Musa sağ olsaydı, bana iman edip yoluma uymaktan başka bir çare bulamazdı" buyurdu (Buhari, Sahih, Şehâdât 24, Tefsir 11, İ'tisam 25, Tevhid 51; Ebu Davud, Sünen, İlm 2, Merâsîl; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 136; İbn Kesir, IV, 8). Rasulüllah'ın özel duasına mazhar olmuş Abdullah İbn Abbas, Ehl-i kitapla görüş alışverişinde bulunan kimselere ise şöyle çıkıştı: "Ey Müslümanlar topluluğu! Elinizde, Allah'ın Peygamberi Hz. Muhammed'e indirdiği ve okumakta olduğunuz en son ve hiç bozulmamış (içine yabancı şeyler karışmamış) olan kitabı bulunduğu halde nasıl oluyor da Ehl-i Kitaba (bazı şeyler) soruyorsunuz? Kaldı ki Allah, Ehl-i Kitabın kendilerine indirilen şeyleri tebdil ettiklerini, elleriyle tağyir edip bozduklarını size haber de verdi. (Onlar: Elleriyle kitabı yazıp da, sonra onu az bir baha ile satabilmek için "Bu Allah katındandır" dediler. Bakara Suresi, 79 ayetini okudu). İlimden size gelen şey sizi, onlara müracaattan men etmiyor mu? Andolsun ki biz, onlardan hiç birinin size indirilenden sorduğunu asla görmüyoruz" (Buhari, Sahih, İ'tisam, 25; el-Aynî, Umde, XIII, 261; İbn Hacer, Feth'ül Bârî, VI, 220).Hz. Ömer, Ka'b'ı Benu İsrail kıssaları anlatmaktan men etmiş ve aksi davranışta bulunduğu takdirde onu kendi memleketine sürmekle tehdit etmişti. Ona: "Ya mutlak olarak eski milletlerin ve onlara ait kitapların haberlerini anlatmaktan vazgeçersin, yahut da seni maymunlar ülkesine sürerim" demişti (Dr. R. Na'nâ'a, el İsrailiyyat, s.87, Beyrut 1970).Tefsir'de İsrailiyyet konusunu detaylı bir biçimde araştıran Doç. Dr. Abdullah Aydemir, Hz. Peygamber'den (sav) günümüze yaşanagelen İslam mirasının ve Ehl-i Sünnet ölçülerinin bu konuya ilişkin temel esaslarını şöylece özetledi, bu esaslarla noktalayalım:Kur'an-ı Kerim, "tahrif edilmiş, insan eli değmiş, ilahi hüviyetinden uzaklaştırılmış olan Tevrat ve İncil"e ve bunların şerhlerine hiçbir hususta muhtaç değildir. Hiçbir konuda -hangi cins konu olursa olsun- Tevrat ve İncil'e başvurulamaz. Ne Kur'an'ın izahı ve tefsiri, ve ne de diğer İslamî ta'limatın açıklaması sadedinde bu kitaplar müracaat kaynağı olamazlar. Bizzat Tevrat ve İncil hakkında bile bilgi sahibi olmak için onlara gidilmez. Biz, onlar hakkındaki en doğru bilgiyi Kur'an ve hadislerden öğreniriz. Kur'an ve Sünnet'in bunlar hakkında doğru dedikleri doğrudur; eğri dedikleri eğridir. Bunun ötesinde bir yol tanımamak, Müslümanlar için takip edilecek en doğru hareket tarzıdır" (Doç. Dr. Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrailiyyat, s. 5-6, 319-320, Ankara 1979).
Mehmet EMİN KOÇ / eminkoc@yenimesaj.com.tr
Yazarın yazı arşivini izlemek için TIKLAYINIZ...
Kur'an-ı Kerim, Yüce Allah'ın "Kelam sıfatı"nın tecellisidir. Allah kelamıdır. "Tevhîd"in kitabıdır. Kur'an-ı Kerim, son peygamber Alemlere rahmet Hz. Muhammed (sav) ile insanlığa gönderilen son ve tek Hak din olan İslam'ın ilahi kitabıdır. İnsanlığın yegâne ilahi kaynağıdır, yegâne hayat kaynağıdır. Kıyamete kadar capcanlıdır. Sonsuza dek ilahî koruma altındadır. Kendisine abdestsiz dokunulmasına dahi ilahi müsaade olmayan yüce vahiydir. Kur'an-ı Kerim'in bu "ilahi"lik vasfını teyid etmek ve ona "mahluk gölgesi" düşürmemek pahasına Ahmed bin Hanbel ve İmam Azam Ebu Hanife başta olmak üzere pek çok İslam büyüğü kırbaçlanmış, hatta bu uğurda can vermişlerdir."Yegane ilahi vahiy olan Kur'an-ı Kerim"in, insanların lisanına göre ifadesini bulan "meal" veya bu "ilahi vahy"in Hz. Peygamber'in zâtında yaşanarak sunduğu İslam'ın algılanmasına ve yaşanmasına imkan sağlayan "tefsir", ilahi kitabın "aynı olmasa bile" kıymetinden ve izzetinden beri değildir. Dolayısıyla Kur'an'ın meal ve tefsiri üzerinde, isteyen istediği gibi oynayamaz. İsteyen istediği akademik yöntemlerle onlar üzerinde kalem oynatamaz. Müslüman toplumumuz "kur'an-ı Kerim meali"ni, Allah'a ve Rasulüllah'a olan sadakati sebebiyle "Kur'an-ı Kerim'in bizzat kendisi" gibi algılar ve baş tacı eder; ona da abdestsiz dokunmaz. O halde hiç kimse, bu "Tevhid meali"ne, halindeki papaz ve hahamların değiştirip kaleme aldıkları "teslis ve şirk dökümanı" İncilleri, Tevrat'ı veya Pavlos'un mektuplarını "referans ve kaynak" olarak sokuşturamaz. Böyle bir girişime, akademik çalışma denmez; düpedüz tahrifat denir. Suat Yıldırım, toplumumuzun birçok kesimini "Baksanıza, Kur'an'ın içinde Matta, Markos, Luka, Yuhanna incillerine, Tevrat ve Pavlos'un mektuplarına atıflar var, demek ki onlar da ilahi kitap, demek ki onlar da hak, demek ki onların anlattığı şeyler de ilahi... Meğer eski hocalar, bizi bugüne kadar yanıltmışlar" şeklinde dışa vuran "batıl bir kanaat"a sürükleyen bu "muharrefat meali"ni derhal toplattırmalıdır. Yüce Allah, Müslüman'ı son peygamber Hz. Muhammed'den ve İslam'ın "Tevhîd akidesi"nden uzaklaştırmaya kalkışanların ipliğini pazara çıkartmaktadır. Sitem dolu beyanlarla ayıktırmaktadır:"Kendilerine okunan şu Kur'an-ı Mübin'i sana indirmemiz onlara yetmedi mi?" (Ankebut Sûresi, 51)."Ey ehl-i kitap! Niçin bile bile hakkı batıl ile karıştırıyor, niçin bile bile hakikati gizliyorsunuz?" (Al-i İmran Suresi, 71)."Ey iman edenler! Şayet ehl-i kitaptan herhangi bir kısmına uyacak olursanız, iyi bilin ki onlar sizi, imanınızdan sonra kâfir yaparlar. Önünüzde Allah'ın ayetleri okunurken, aranızda Rasulüllah bulunurken, sizler nasıl olur da küfre dönebilirsiz ki!?" (Al-i İmran, 100-101)."Kendilerine kesin ve apaçık deliller gelmiş ve Rasulüllah'ın hak peygamber olduğuna şehadet etmiş iken, imanlarından sonra küfre sapan bir topluluğu Allah, hiç hidayete erdirir mi!? Hayır, hayır... Allah, zalimler güruhunu cennete giden yola koymaz, emellerine kavuşturmaz" (Al-i İmran, 86)."(Rasûlüm Muhammed)... Onların arzularına uyma, Allah'ın sana indirdiği hükümlerin kimisinden seni saptırmamalarına dikkat et!.." (Maide, 49).Bu ilahi ikazlar, papazların İncilleri, Pavlos'un mektupları ve Tevrat nüshaları karşısında "Müslüman'ın tavrı"nın ne olacağı hususunda yeterince ölçü sunmaktadır. Hz. Peygamber'in (sav) Hz. Ömer'i ikazı ise "İncilli meal"ciliğe soyuna diyalogcu nurculara hiçbir yorum hakkı bırakmayacak niteliktedir.Hz. Ömer, Tevrat'tan bir parça yazmıştı. Yazdığı bu parçayı Hz. Peygamber'e getirdi ve okumaya başladı. Bu esnada Hz. Peygamberin mübarek çehresi, -o güne kadar hiç rastlanmayan biçimde- kızgınlıktan kızardı. Mecliste bulunan Ensar'dan bir zat, Hz. Ömer'e, "Yazıklar olsun sana, ey Hattab oğlu Ömer! Sen Resulüllah'ın yüzünü görmüyor musun?" dedi.Hz. Ömer buyurur ki, bir ara Rasûlüllah'ın mübarek yüzene baktım. Gördüm ki rengi değişmiş, hiddetinden kıpkırmızı olmuştu. Kokudan ne yapacağımı şaşırdım. Boğazım düğümlendi, artık tek kelime dahi okuyamadım. Rasûlüllah bendeki hali görünce, elimdeki parçaları aldı ve tükürüğüyle tek tek hepsini sildi. Sonra da Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Ehl-i Kitaba hiç bir şey sormayın. Bu adamların ardına düşmeyin. Zira bunlar, din konusunda sapmış, ne yapacaklarını şaşırmış kimselerdir; kendilerine uyanları da şaşırtırlar. Kendileri sapkın olan bu adamlar, sizi asla doğru yola iletemezler. Sizler de -Ehl-i Kitaba sorduğunuz ve cevap aldığınız takdirde onları, tastik veya tekzibden dolayı- ya hak olan bir şeyi yalanlamış veya batıl olan bir şeyi doğrulamış olursunuz. Allah'a yemin ederim ki, eğer Musa sağ olsaydı, bana iman edip yoluma uymaktan başka bir çare bulamazdı" buyurdu (Buhari, Sahih, Şehâdât 24, Tefsir 11, İ'tisam 25, Tevhid 51; Ebu Davud, Sünen, İlm 2, Merâsîl; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 136; İbn Kesir, IV, 8). Rasulüllah'ın özel duasına mazhar olmuş Abdullah İbn Abbas, Ehl-i kitapla görüş alışverişinde bulunan kimselere ise şöyle çıkıştı: "Ey Müslümanlar topluluğu! Elinizde, Allah'ın Peygamberi Hz. Muhammed'e indirdiği ve okumakta olduğunuz en son ve hiç bozulmamış (içine yabancı şeyler karışmamış) olan kitabı bulunduğu halde nasıl oluyor da Ehl-i Kitaba (bazı şeyler) soruyorsunuz? Kaldı ki Allah, Ehl-i Kitabın kendilerine indirilen şeyleri tebdil ettiklerini, elleriyle tağyir edip bozduklarını size haber de verdi. (Onlar: Elleriyle kitabı yazıp da, sonra onu az bir baha ile satabilmek için "Bu Allah katındandır" dediler. Bakara Suresi, 79 ayetini okudu). İlimden size gelen şey sizi, onlara müracaattan men etmiyor mu? Andolsun ki biz, onlardan hiç birinin size indirilenden sorduğunu asla görmüyoruz" (Buhari, Sahih, İ'tisam, 25; el-Aynî, Umde, XIII, 261; İbn Hacer, Feth'ül Bârî, VI, 220).Hz. Ömer, Ka'b'ı Benu İsrail kıssaları anlatmaktan men etmiş ve aksi davranışta bulunduğu takdirde onu kendi memleketine sürmekle tehdit etmişti. Ona: "Ya mutlak olarak eski milletlerin ve onlara ait kitapların haberlerini anlatmaktan vazgeçersin, yahut da seni maymunlar ülkesine sürerim" demişti (Dr. R. Na'nâ'a, el İsrailiyyat, s.87, Beyrut 1970).Tefsir'de İsrailiyyet konusunu detaylı bir biçimde araştıran Doç. Dr. Abdullah Aydemir, Hz. Peygamber'den (sav) günümüze yaşanagelen İslam mirasının ve Ehl-i Sünnet ölçülerinin bu konuya ilişkin temel esaslarını şöylece özetledi, bu esaslarla noktalayalım:Kur'an-ı Kerim, "tahrif edilmiş, insan eli değmiş, ilahi hüviyetinden uzaklaştırılmış olan Tevrat ve İncil"e ve bunların şerhlerine hiçbir hususta muhtaç değildir. Hiçbir konuda -hangi cins konu olursa olsun- Tevrat ve İncil'e başvurulamaz. Ne Kur'an'ın izahı ve tefsiri, ve ne de diğer İslamî ta'limatın açıklaması sadedinde bu kitaplar müracaat kaynağı olamazlar. Bizzat Tevrat ve İncil hakkında bile bilgi sahibi olmak için onlara gidilmez. Biz, onlar hakkındaki en doğru bilgiyi Kur'an ve hadislerden öğreniriz. Kur'an ve Sünnet'in bunlar hakkında doğru dedikleri doğrudur; eğri dedikleri eğridir. Bunun ötesinde bir yol tanımamak, Müslümanlar için takip edilecek en doğru hareket tarzıdır" (Doç. Dr. Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrailiyyat, s. 5-6, 319-320, Ankara 1979).
Mehmet EMİN KOÇ / eminkoc@yenimesaj.com.tr
Yazarın yazı arşivini izlemek için TIKLAYINIZ...