Batı düşüncesinin beslendiği dini ve felsefi kaynakların insanı anlama noktasında bir arpa boyu yol alamadıklarını, insanlığa da bir adım attırmadıklarını biliyoruz.
Batı belki nisbi olarak teknolojide ilerledi ancak bu ilerleyişi gerçekleştirirken insanlığın da anasını ağlattı. Bir damla petrol için bir damla kan akıtmaktan geri durmadı. Bunu yaparken de insanlığın zaaflarını kullanarak, çok güzel ambalajlanmış tekliflerle bunu yaptı. Bazen bu demokrasi oldu, bazen bu insan hakları oldu. Ama sonuç her zaman batı dışındaki taraflar için tam bir hüsran oldu. Bu tabi, batının beslendiği ideolojilerinden ve inanç sistemlerinden yetişen insan modelinin hayata ve dünyaya bakışından kaynaklanıyordu. Gerek Hıristiyanlığın gerekse Yahudilik inançlarının insana nasıl baktıklarını bir hatırlayalım.
Yahudi inancına göre Yahudiler dünyadaki diğer insanlar arasından Tanrı tarafından seçilmişlerdir. Yahudi geleneğinde merkezi konumda olan bu düşünce Tevrat'ta İsrailoğulları'nın Tanrı'nın oğulları olduğunu, kutsal bir ulus olduğunu, Tanrı'nın hazine halkı olduğunu, Tanrı'nın payı ve mirası olduğunu, Tanrı'nın onları kendisine özel olarak seçtiğini ifade eden cümlelere dayanmaktadır. Tarih boyunca üretilen literatürlerde Yahudi üstünlüğü teması bol bol işlenmiştir.
İsrailoğulları'nın üstünlüğü onların fıtratından gelir anlayışı bu inancın temel anlayışlarındandır. Yahudi olmayanlar, bu inanç mensuplarının her türlü ihtiyacını karşılayacak birer köle mesabesindedir, anlayış ve inanış böyledir. Maalesef günümüz dünyasında bu durumu bizatihi yaşayarak müşahede ediyoruz. Bu zihniyet dünyada ekonomi, siyasi, teknoloji vs. gibi pek çok sahada maalesef egemen ve etkin birer güç durumunda. Bu anlayışın birer sonucu olarak dünyanın hali, insanlığın hali de ortada. Bu zihniyetten insanlığa bir hayır bekleyebilir miyiz? Yahudiliğin insanı, insanlığı anlama biçimi böyle.
Hıristiyanlık, Asli Günah doktriniyle bütün insanların günahkâr olarak dünyaya geldiğini bu günahtan kurtulmak için de kiliseye muhtaç olduğu savunulur. Yani insan bu işlemediği günahtan kurtulmak için kilise, din adamlarının boyunduruğu altına girmek zorundadır. Bu anlayış Ortaçağ Avrupa'sında insanların sömürülmesine, insanın insan olarak değersiz kabul edilmesine neden olmuştur. Kilisenin ve din adamlarının oluşturduğu bu Ruhban sınıfı ekonomik yönden, prestij bakımından çok güçlenirken, halk aynı oranda sefilliğin dibinde debeleniyordu. Kilise ve din adamları toplumun bütün hücrelerine nüfuz etmiş ve kontrol ediyordu. Hak, hukuk, akıl, bilim, cennet, cehennem, günah, sevap vs. bütün bu konularda karar alma, karar verme kilisenin elindeydi.
Tabi böyle bir ortamda ne kadının kıymeti var ne de erkeğin kıymeti var. Kadınların yakıldığı, erkeklerin çeşitli gerekçelerle giyotinin altında can verdiği; akla hayale gelmeyecek işkence yöntemleriyle insanlar ve insanlık her türlü aşağılamaya maruz bırakılıyor ve yok ediliyordu.
Hıristiyanlığın insanı taşıdığı yer bu değersizlik limanıydı. Bu değersizlik limanına atılan Avrupalı insanlar Hıristiyan din adamlarının kendilerini istismar ettiğini, sömürdüğünü ve kendilerine bir şey veremeyeceğini gördüler. Hıristiyanlığın başlangıcını, Hz. İsa'nın doğumu gibi 0 olarak kabul edersek üç aşağı beş yukarı bu zihniyet 1500-1600 yıl Avrupa insanını perişan etti. Az bir zaman değil 1600 yıl. Rönesans ve Reformlarla Batı, Tanrı'ya ve kiliseye başkaldırdı. Tabiri caizse kilisenin günahkâr kabul ettiği bu insanlar aklı, bilimi öne çıkartarak kendilerine yeni bir yol oluşturdular. Aklı ve bilimi kullanarak; Hıristiyanlığın, kilisesinin ve Tanrısının ne kadar günahkâr ve yalancı olduğunu ispata çalıştılar. Zaten günün sonunda da "Tanrı Öldü" deyip bu din mevzu defterini rafa kaldırdılar. Peki, yerine ne getirdiler ona bakalım.
(Devam edecek…)
- Matematiğin, fiziğin formülü mü yoksa insanlığın formülü mü? / 19.02.2024
- İnsanlığa insanlık yolculuğu şart / 15.01.2024
- Güçlü aile güçlü millet demektir / 19.12.2023
- Cumhuriyet yüz yaşında, nice yüzyıllara / 01.11.2023
- Saygı beyaz çizgimiz olmalı / 15.10.2023
- Dinin mücadelesi dinsizlikle değil din ile olmuştur / 10.09.2023
- Mum kadar ışığı yok, Kendini Güneş sananlar / 06.09.2023
- Merhamet, hürmet, muhabbet / 28.08.2023
- Aslında çifte kıble olmaz / 25.08.2023