Aşağıda anlatacağım olay Cenabı Peygamber (as)'ın dünya hayatına teşrifinden takriben 50 sene önce vuku bulmuş olduğu rivayet edilir.
Ben şahsen ilk okuduğumdan bu güne her hatırlayışımda bu olaydan etkilendiğimi itiraf edeyim.
Modern teologlar (ilahiyatçılar) bu olaya ister İsrailiyyat desin, isterse Lübnaniyat, isterse de Ürdüniyat desin, bana göre bu hikayenin çok iyi tahlil edilmesi gerekir.
Sizleri fazla merakta bırakmadan olayı aktarayım.
İnsanların sürekli Kabe'yi tavaf etmek için Mekke'ye gidip o bölgeye yüklü miktarda kapital bırakmasından rahatsız olan Yemen Hükümdarı Ebrehe, dikkatleri Yemen'e çekmek ve Mekke'ye giden sıcak para akışını kendi ülkesine çekmek için Yemen'in başkenti Sana'da muhteşem bir kilise yaptırır. Durumdan rahatsız olan bir Mekkeli Sana'ya gider ve Ebrehe'nin o dillere destan kilisesine pisler.
Durumdan haberdar olan Ebrehe hiddetlenir ve bunun intikamını almaya karar verir. Habeşlilerden büyük bir ordu oluşturur. Ordunun önünde de o günün tankı sayılan bir de fil var.
Ebrehe'nin ordusu en önde fil önüne gelen her şeyi yaka yıka Mekke'ye doğru yol almaktadır. Kara haber Mekke'ye tez ulaşır. Araplar arsında büyük bir telaş. Bu muazzam orduya karşı koymak için önce bir takım hazırlıklar yapıldıysa da hiçbir fayda vermeyeceği düşünülerek vazgeçildi.
Ebrehe Mekke'ye yaklaştığı zaman süvari birliğini teftiş için gönderir. Ebrehe'nin şanına laik bu süvari birliği yolda önüne ne çıkarsa toplayıp Ebrehe'ye getirir. Bu gasp edilen mallar arasında Hz. Peygamber (as)'ın dedesine ait yüz de deve var.
Ebrehe Kabe'ye tam yaklaştığı bir sıra elçisini Abdulmuttalib'e göndererek, niyetlerinin kan dökmek olmadığını, sadece Kabe'yi yıkmak istediğini bunun için de bir zorluk çıkarılmamasını ister.
Abdülmuttalip de elçiye, kendileri kan dökmek gibi bir niyette olduklarını söyleyerek elçiyi geri gönderir. Daha sonra da Ebrehe'nin yanına gider ve süvarilerin gasp ettiği yüz deveyi geri ister.
Bunu üzerine Ebrehe alaylı bir şekilde Cenabı Peygamberin amcasına şöyle der:
"Ben de sandım ki, Kabe'yi yıkmamam için bana ricaya geldin. Oysa sen develerinin derdine düştün. Onları benden geri istiyorsun".
Beni müthiş derecede çarpan ifade şimdi geliyor. Abdülmuttalip'in cevabına bir bakar mısınız:
"Ben develerin sahibiyim, onun için onları istiyorum. Kabe'ye sıra gelince; O'nun sahibi olan Allah, O'nu korumasını bilir".
Ebrehe develeri iade etmesine rağmen Kabe'yi yıkmak fikrinden vazgeçmez ve önde kocaman fili ile Kabe'ye saldırır.
İşte tam bu anda "Kabe'nin sahibi", Ebabil denen kuşlarını yollar ve ağızlarında ve ayaklarında taşıdıkları rivayete göre mercimek büyüklüğündeki taşları Ebrehe'nin ordusunun üzerine atarlar ve Ebrehe'nin ordusu helak olur.
Bu olayı anlatan "Fil süresi" mealen şöyledir:
"Görmedin mi, Rabbin fil ashabına ne yaptı? Onların fenalıklarını boşa çıkarmadı mı? Onların üzerine sürü sürü kuşlar saldı, onlara tuğla parçalarından taşlar atıyorlardı. Derken onları yenik mahsül gibi delik deşik etti." (Fil Sûresi)
Bu olayda beni en çok etkileyen şey Abdülmuttalip'in Ebrehe'ye söylediği o söz olmuştur: "Develerin sahibi ben olduğum için onları istiyorum. Kabe'yi ise sahibi korur".
Ben kendimi Abdülmuttalip kadar bile göremiyorum, sizi bilmem.
Ben şahsen ilk okuduğumdan bu güne her hatırlayışımda bu olaydan etkilendiğimi itiraf edeyim.
Modern teologlar (ilahiyatçılar) bu olaya ister İsrailiyyat desin, isterse Lübnaniyat, isterse de Ürdüniyat desin, bana göre bu hikayenin çok iyi tahlil edilmesi gerekir.
Sizleri fazla merakta bırakmadan olayı aktarayım.
İnsanların sürekli Kabe'yi tavaf etmek için Mekke'ye gidip o bölgeye yüklü miktarda kapital bırakmasından rahatsız olan Yemen Hükümdarı Ebrehe, dikkatleri Yemen'e çekmek ve Mekke'ye giden sıcak para akışını kendi ülkesine çekmek için Yemen'in başkenti Sana'da muhteşem bir kilise yaptırır. Durumdan rahatsız olan bir Mekkeli Sana'ya gider ve Ebrehe'nin o dillere destan kilisesine pisler.
Durumdan haberdar olan Ebrehe hiddetlenir ve bunun intikamını almaya karar verir. Habeşlilerden büyük bir ordu oluşturur. Ordunun önünde de o günün tankı sayılan bir de fil var.
Ebrehe'nin ordusu en önde fil önüne gelen her şeyi yaka yıka Mekke'ye doğru yol almaktadır. Kara haber Mekke'ye tez ulaşır. Araplar arsında büyük bir telaş. Bu muazzam orduya karşı koymak için önce bir takım hazırlıklar yapıldıysa da hiçbir fayda vermeyeceği düşünülerek vazgeçildi.
Ebrehe Mekke'ye yaklaştığı zaman süvari birliğini teftiş için gönderir. Ebrehe'nin şanına laik bu süvari birliği yolda önüne ne çıkarsa toplayıp Ebrehe'ye getirir. Bu gasp edilen mallar arasında Hz. Peygamber (as)'ın dedesine ait yüz de deve var.
Ebrehe Kabe'ye tam yaklaştığı bir sıra elçisini Abdulmuttalib'e göndererek, niyetlerinin kan dökmek olmadığını, sadece Kabe'yi yıkmak istediğini bunun için de bir zorluk çıkarılmamasını ister.
Abdülmuttalip de elçiye, kendileri kan dökmek gibi bir niyette olduklarını söyleyerek elçiyi geri gönderir. Daha sonra da Ebrehe'nin yanına gider ve süvarilerin gasp ettiği yüz deveyi geri ister.
Bunu üzerine Ebrehe alaylı bir şekilde Cenabı Peygamberin amcasına şöyle der:
"Ben de sandım ki, Kabe'yi yıkmamam için bana ricaya geldin. Oysa sen develerinin derdine düştün. Onları benden geri istiyorsun".
Beni müthiş derecede çarpan ifade şimdi geliyor. Abdülmuttalip'in cevabına bir bakar mısınız:
"Ben develerin sahibiyim, onun için onları istiyorum. Kabe'ye sıra gelince; O'nun sahibi olan Allah, O'nu korumasını bilir".
Ebrehe develeri iade etmesine rağmen Kabe'yi yıkmak fikrinden vazgeçmez ve önde kocaman fili ile Kabe'ye saldırır.
İşte tam bu anda "Kabe'nin sahibi", Ebabil denen kuşlarını yollar ve ağızlarında ve ayaklarında taşıdıkları rivayete göre mercimek büyüklüğündeki taşları Ebrehe'nin ordusunun üzerine atarlar ve Ebrehe'nin ordusu helak olur.
Bu olayı anlatan "Fil süresi" mealen şöyledir:
"Görmedin mi, Rabbin fil ashabına ne yaptı? Onların fenalıklarını boşa çıkarmadı mı? Onların üzerine sürü sürü kuşlar saldı, onlara tuğla parçalarından taşlar atıyorlardı. Derken onları yenik mahsül gibi delik deşik etti." (Fil Sûresi)
Bu olayda beni en çok etkileyen şey Abdülmuttalip'in Ebrehe'ye söylediği o söz olmuştur: "Develerin sahibi ben olduğum için onları istiyorum. Kabe'yi ise sahibi korur".
Ben kendimi Abdülmuttalip kadar bile göremiyorum, sizi bilmem.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua... - 1 / 20.03.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua... - 1 / 20.03.2024