Egemenliğimizi İsrail'e mi devrediyoruz?

TBMM'nin duvarında yazan 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' sözü ilk olarak Mustafa Kemal Atatürk tarafından, "Hakimiyet bilâ kayd-u şart Milletindir' şeklinde ifade edilmişti.

1923 yılının ocak ayının 27'sinde İzmir'de Hükümet Konağı'nda halk temsilcilerine yaptığı konuşmada 'kayıtsız şartsız' ifadesiyle ne kastedildiği izah eden Atatürk, "Kayıtsız şartsız tabiriyle belirtilen egemenliği, milletin uhdesinde tutmak demek, bu egemenliğin bir zerresini; sıfatı, ismi ne olursa olsun, hiçbir makama vermemek, verdirmemek demektir" şeklinde açıklamıştır.

Atatürk için egemenlik kırmızı çizgiydi. Bu yüzden değil bir bölümünün, zerresinin bile milletin elinden alınıp, devredilmesine karşıydı.

Ancak gelin görün ki, 2022 Türkiye'sinde egemenliğin bir yabancı ülkeye, üstelik de İsrail'e devri söz konusu.

Türk havayolu şirketleri İsrail'e uçuşlarını sürdürürken İsrail'in bayrak taşıyıcısı El-Al Havayolları, 2008'den bu yana Türkiye uçuşlarını güvenlik tedbirleri konusunda yaşanan bir anlaşmazlık nedeniyle durdurmuştu.

İsrail yönetimi, İsrail merkezli havayollarının yurtdışından ülkeye düzenlediği uçuşlarda, o ülkedeki havalimanlarında İsrailli güvenlik görevlileri tarafından ayrıca bir güvenlik kontrolü yapılabilmesini talep ediyordu. Ayrıca İsrail merkezli havayollarının yurtdışı uçuşlarında uçakta silahlı sivil güvenlik görevlileri de bulunuyor. 

Egemenliğin ihlali ve hatta devri anlamına gelen bu şartları Türkiye'nin kabul etmemesi nedeniyle 2007'de İsrail tarafından uçuşlar durdurulmuştu. 

İki ülke arasında birkaç aydır devam eden müzakerelerde uzlaşma sağlanırsa İsrail merkezli havayolu şirketlerinin Türkiye'ye uçuşlarının yeniden başlayabileceği ifade ediliyordu.

İddialara göre uzlaşma sağlanmış. 

Uzlaşma derken, yanlış anlaşılmasın İsrail'in bizimle uzlaştığı falan yok.

Adamlar ne istiyorlarsa verdiğimizi için bizimle anlaşmaya razı olmuşlar.

Yani sizin anlayacağınız İsrail'in dediği olmuş ve iddialara göre kısa süre önce Türkiye ile İsrail arasında imzalanan anlaşmayla 1951'den beri yürürlükte olan ve Türkiye'nin bu alandaki hükümranlık haklarını düzenleyen Milli Sivil Havacılık Güvenlik Programı'ndaki (MSHGP) hükümler İsrail'in istediği şekilde değiştirilecekmiş.

İşte bu Atatürk'ün 'zerresi devredilemez' dediği egemenliğin bizzat AKP hükümeti tarafından Ortadoğu'da Müslümanlara kan kusturan İsrail'e devredilmesinden başka bir şey değildir.

Bu karar AKP hükümeti için egemenliğin, İsrail'den gelecek birkaç bin turist kadar bile değerli olmadığını gösteriyor, ne yazık ki…

Oysa Cumhurbaşkanı 2009 yılında İsviçre'nin Davos kentinde düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nda bu İsrail'e 'one minute-bir dakika' dememiş miydi?

Yandaş gazetelerin aylarca öve öve bitiremedikleri bu olayda o zaman Başbakanlık görevinde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, dönemin İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in de katıldığı "Gazze: Ortadoğu'da Barış Modeli" başlıklı panelde moderatöre "one minute" diyerek, tepki göstermiş, sonra Peres'e dönerek, "Öldürmeye gelince siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz. Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüzü, nasıl vurduğunuzu çok iyi biliyorum" demişti.

Bu olayın üzerinden 13 yıldan fazla bir süre geçti, İsrail'de cumhurbaşkanı ve başbakanlar defalarca değişse de Filistinli Müslümanlara karşı tutumunda değişen hiçbir şey yok. Hâlâ öldürmeye devam ediyorlar. 

Ancak aynı siyasi kadrolar tarafından yönetilse de Türkiye'nin İsrail politikasında çok büyük değişimler olmuş.

Bu değişimin göstergelerinden yalnızca biri işte bahsettiğim İsrail'e egemenlik devri konusu…