Muaviye saltanatıyla birlikte Emeviler'de minberlerden Hz. Ali'ye ve Ehl-i Beyt'e lanet okunmasının bir gelenek haline geldiği ve 80 yıl sürdüğü gerçeğini hatırlatmamız, Ehl-i Sünnet adı altında bugün Amerika, İsrail ve Haçlı saflarında yer almış cübbeli Ehl-i Cinayet takımının ayaklarının altını boşaltmış olacak ki, kıvranıp duruyorlar.
İman ve Tevhid aynasına bakıp kendilerini seyredebilseler; İslam milletini birbirine kırdırmak için gösterdikleri çaba ve çıkardıkları Şia-Sünni çatışması fitnesiyle, Muaviye ve Yezid'den farkları olmadığını, hatta kendilerine nispetle seleflerinin zemzemle yıkanmış olduğunu belki görürlerdi.
Minberlerden 80 yıl sürdürülen Ehl-i Beyt'e lanet okuma fitnesi ve mezalimi, Acem palavrası veya Şia uydurması değil; Sünni kaynakların naklettiği vaziyettir (Yakubî, Tarih, I, 198; İbn Hacer, Fethu'l-Bari, Beyrut-1989, c. VII, s. 82; İbn Asâkir, Tebyînu Kezibi'l-Müfterî Fîmâ Nüsibe ile'l-İmâm Ebi'l-Hasen el-Eş'arî, Dâru'l-Kütübi'l-Arabî, Beyrut-1404, s. 109).
Bu gelenekten beslenen İslamcı takım, benzer mezalimi maalesef bugün de Irak'tan Suriye'ye, Libya'dan Yemen'e sergiliyorlar.
Muaviye'nin saltanat fermanıyla görevlendirdiği lanetçisi Muğire b. Şube'dir. Sünni tarih aynen şunu kaydediyor:
Muaviye, Muğîre b. Şu'be'yi (h. 41/ m. 662) Kûfe valiliğine atadı. Ona yazdığı ferman şöyle diyordu: "Hatırlarsan, senden birkaç şey yapmanı istiyordum; fakat zekâ ve maharetine güvenerek onları sana bırakıyorum. Ama bir hususta dikkatini çekerek tekrar hatırlatıyorum; o da şudur: Sakın Ali hakkında sövüp-saymaktan geri durma. Osman'a ise merhamet hissi ile onun için rahmet ve af dilemeyi de unutma. Ali yaranlarında olur-olmaz kusurlar aramayı, onu kötüleyip ta'n etmeyi ve Osman'ın taraftarlarını övüp kendine yaklaştırmayı ihmal etme!" (Taberî, Tarihu'r-Rusul ve'l-Mülûk, Beyrut-1998, c. VI, s. 124).
Gadir-i Hum'da İmam Ali'nin bizzat Resulullah tarafından kendinden sonraki halifesi ve kıyamet gününe kadar velayet imamı olarak ilan edildiğini yaşayan ve bu hususta hadisler nakleden sahabi Zeyd b. Erkam, dayanamaz, Muaviye'nin valisi Muğire'yi ikaz eder (İbn Hanbel, Müsned, c. IV, 370, 372, H. No: 19503, 19530).
Bir diğer sahabi Said b. Zeyd de benzer ikazda bulunur (Ebû Davud, Sünne, 8, No: 4650; İbn Hanbel, el-Müsned, I, 149, No: 1629).
Muaviye'nin lanetleme furyasına karşı çıkmaları sultana karşı isyan olarak addedilen sahabi Hucr b. Adiyy ve altı yaranı idam edilerek, sahabi Amr b. Hamik ise başı kesilerek Muaviye tarafından şehit edilir (İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, c. VIII, s. 357; İbn Sa'd, Tabakât, c. VI, s. 218; Hâkim, el-Müstedrek, c. III, s. 531; İbnu'l-Esîr, Kâmil, c. III, s. 239-240; İbnKesîr, el-Bidâye, c. VIII, s. 51-52).
Muaviye, valilere lanetleme fermanı göndermekle yetinmez; Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a) başta olmak üzere, gözünü kestirdiği sahabeye İmam Ali'ye sövüp-saymak hususunda baskı yapar. Hz. Sa'd, Muaviye'nin talebini "Ali'nin sahip olduğu vasıflardan birine sahip olmayı, kızıl tüylü develere sahip olmaya yeğlerim" diyerek reddeder. Ona, Hz. Ali hakkında Rasulullah'tan (s.a.a) duyduğu ve gördüğü yüce hasletleri hatırlatır (Müslim, Fezâilu's Sahâbe, 32, H. No: 6220; Tirmizî, Menâkıb, 20, H. No: 3724; İmam Nesaî, el-Hasais, s. 49, H. No: 52).
Hz. Sa'd'ın bu çıkışı üzerine Muaviye küçük dilini yutmuş gibi, Medine'den ayrılıncaya kadar tek bir kelime konuşamaz (Nesâî, Hasâis, Kuveyt-1986, s. 37-38, H. No: 11, 12; Hâkim, el-Müstedrek, Beyrut-2000, c. V, s. 1722, H. No: 4575).
Muaviye benzer densizliği Hac esnasında sergileyince; Hz. Sa'd, hiddetle "Hz. Peygamber, Ali hakkında "Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır" buyurmuştur? Sen, şu şu vasıflara sahip bir insan hakkında hâlâ nasıl böyle konuşursun!" diye çıkışır, susturur (İbn Mâce, Sünen, Riyâd-2000, Sünne 11/ 4, H. No: 121; Bağdâdî, Târîh, Beyrut-1997, c. IV, s. 56; İbn Asâkir, Tarîh, Beyrut-1998, c. XLII, s. 176).
İmam Şafiî'nin, "Kur'an-ı Kerimdeki meveddet ayetince Ehl-i Beyt'i sevmek her mü'mine farzdır" (İbn Hacer, es-Savaik, s. 148-175; Zerkanî, Şerhu'l Mevahib c.7, s. 7) şeklinde ilahî hükmü açıkladığı bir hususta; Muaviye'nin böylesi lanetlik ahvale düşmesine, Emevî gelenekten şerbetli Müslim şarihi el-Mâzerî gibi Sünniler bile tevil ve izah getirmekte zorlanırlar (Mâzerî, el-Mu'lim bi-Fevâidi Müslim, Beyrut-1992, c. III, s. 246?247).
Muaviye'nin bu vahim vaziyetine izah ve tevil üretemeyen Emevi beslemeleri, çareyi setr-i avret olsun diye hakkında fazilet hadisleri uydurmada bulurlar (İbn Asâkir, Tarîh, c. LIX, s. 89; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, c. VI, s. 208, No: 30706; Zehebî, Mîzânu'l-İtidâl (Thk. Ali el-Becâvî) Beyrut, c. II, s. 398).
Diller, sayfalar, satırlar
"Ebu Leheb öldü" diyorlar:
Ebu Leheb ölmedi, ya Muhammed;
Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!"
Arif Nihat'ın bu dizelerine, Emevî saltanatı sürüyor, diye eklemek gerekir belli ki?
Benzer Emevî siyaseti bugün yaşanmıyor mu?
Çeyrek asırdan beri İslam dünyasını kana bulayan ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nde eş başkanlık üstlendiğini ilan etmiş AKP'nin İslamcı demokratik kralı için de, "İkinci peygamber, Mehdi ve kendisine dokunmak ibadet olan kutsal insan" gibi yalanlar uydurulup yayılmadı mı? Bu uydurmalar, BOP ekseninde katledilen milyonlarca Müslümanın ve masum canların üstüne şal çekebilir mi?
Deccal fitnesine dönüşmüş Emevi siyasetinin devam edegelen mezalim ve karanlıklarını, ahir zamanda Ehl-i Beyt yolunun tevhidi ve Hz. Fatıma soylu velayet büyüklerinin basiretleri-nurları dağıtacak; hak ve adalet yerini bulacaktır. Hz. Peygamber'in Hz. Mehdi müjdesi böyle muştuluyor (Bkz. Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Hasan el-Askerî ve İmam Mehdi, İcmal Yay, İstanbul-2013, s. 517 vd.).
İman ve Tevhid aynasına bakıp kendilerini seyredebilseler; İslam milletini birbirine kırdırmak için gösterdikleri çaba ve çıkardıkları Şia-Sünni çatışması fitnesiyle, Muaviye ve Yezid'den farkları olmadığını, hatta kendilerine nispetle seleflerinin zemzemle yıkanmış olduğunu belki görürlerdi.
Minberlerden 80 yıl sürdürülen Ehl-i Beyt'e lanet okuma fitnesi ve mezalimi, Acem palavrası veya Şia uydurması değil; Sünni kaynakların naklettiği vaziyettir (Yakubî, Tarih, I, 198; İbn Hacer, Fethu'l-Bari, Beyrut-1989, c. VII, s. 82; İbn Asâkir, Tebyînu Kezibi'l-Müfterî Fîmâ Nüsibe ile'l-İmâm Ebi'l-Hasen el-Eş'arî, Dâru'l-Kütübi'l-Arabî, Beyrut-1404, s. 109).
Bu gelenekten beslenen İslamcı takım, benzer mezalimi maalesef bugün de Irak'tan Suriye'ye, Libya'dan Yemen'e sergiliyorlar.
Muaviye'nin saltanat fermanıyla görevlendirdiği lanetçisi Muğire b. Şube'dir. Sünni tarih aynen şunu kaydediyor:
Muaviye, Muğîre b. Şu'be'yi (h. 41/ m. 662) Kûfe valiliğine atadı. Ona yazdığı ferman şöyle diyordu: "Hatırlarsan, senden birkaç şey yapmanı istiyordum; fakat zekâ ve maharetine güvenerek onları sana bırakıyorum. Ama bir hususta dikkatini çekerek tekrar hatırlatıyorum; o da şudur: Sakın Ali hakkında sövüp-saymaktan geri durma. Osman'a ise merhamet hissi ile onun için rahmet ve af dilemeyi de unutma. Ali yaranlarında olur-olmaz kusurlar aramayı, onu kötüleyip ta'n etmeyi ve Osman'ın taraftarlarını övüp kendine yaklaştırmayı ihmal etme!" (Taberî, Tarihu'r-Rusul ve'l-Mülûk, Beyrut-1998, c. VI, s. 124).
Gadir-i Hum'da İmam Ali'nin bizzat Resulullah tarafından kendinden sonraki halifesi ve kıyamet gününe kadar velayet imamı olarak ilan edildiğini yaşayan ve bu hususta hadisler nakleden sahabi Zeyd b. Erkam, dayanamaz, Muaviye'nin valisi Muğire'yi ikaz eder (İbn Hanbel, Müsned, c. IV, 370, 372, H. No: 19503, 19530).
Bir diğer sahabi Said b. Zeyd de benzer ikazda bulunur (Ebû Davud, Sünne, 8, No: 4650; İbn Hanbel, el-Müsned, I, 149, No: 1629).
Muaviye'nin lanetleme furyasına karşı çıkmaları sultana karşı isyan olarak addedilen sahabi Hucr b. Adiyy ve altı yaranı idam edilerek, sahabi Amr b. Hamik ise başı kesilerek Muaviye tarafından şehit edilir (İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, c. VIII, s. 357; İbn Sa'd, Tabakât, c. VI, s. 218; Hâkim, el-Müstedrek, c. III, s. 531; İbnu'l-Esîr, Kâmil, c. III, s. 239-240; İbnKesîr, el-Bidâye, c. VIII, s. 51-52).
Muaviye, valilere lanetleme fermanı göndermekle yetinmez; Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a) başta olmak üzere, gözünü kestirdiği sahabeye İmam Ali'ye sövüp-saymak hususunda baskı yapar. Hz. Sa'd, Muaviye'nin talebini "Ali'nin sahip olduğu vasıflardan birine sahip olmayı, kızıl tüylü develere sahip olmaya yeğlerim" diyerek reddeder. Ona, Hz. Ali hakkında Rasulullah'tan (s.a.a) duyduğu ve gördüğü yüce hasletleri hatırlatır (Müslim, Fezâilu's Sahâbe, 32, H. No: 6220; Tirmizî, Menâkıb, 20, H. No: 3724; İmam Nesaî, el-Hasais, s. 49, H. No: 52).
Hz. Sa'd'ın bu çıkışı üzerine Muaviye küçük dilini yutmuş gibi, Medine'den ayrılıncaya kadar tek bir kelime konuşamaz (Nesâî, Hasâis, Kuveyt-1986, s. 37-38, H. No: 11, 12; Hâkim, el-Müstedrek, Beyrut-2000, c. V, s. 1722, H. No: 4575).
Muaviye benzer densizliği Hac esnasında sergileyince; Hz. Sa'd, hiddetle "Hz. Peygamber, Ali hakkında "Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır" buyurmuştur? Sen, şu şu vasıflara sahip bir insan hakkında hâlâ nasıl böyle konuşursun!" diye çıkışır, susturur (İbn Mâce, Sünen, Riyâd-2000, Sünne 11/ 4, H. No: 121; Bağdâdî, Târîh, Beyrut-1997, c. IV, s. 56; İbn Asâkir, Tarîh, Beyrut-1998, c. XLII, s. 176).
İmam Şafiî'nin, "Kur'an-ı Kerimdeki meveddet ayetince Ehl-i Beyt'i sevmek her mü'mine farzdır" (İbn Hacer, es-Savaik, s. 148-175; Zerkanî, Şerhu'l Mevahib c.7, s. 7) şeklinde ilahî hükmü açıkladığı bir hususta; Muaviye'nin böylesi lanetlik ahvale düşmesine, Emevî gelenekten şerbetli Müslim şarihi el-Mâzerî gibi Sünniler bile tevil ve izah getirmekte zorlanırlar (Mâzerî, el-Mu'lim bi-Fevâidi Müslim, Beyrut-1992, c. III, s. 246?247).
Muaviye'nin bu vahim vaziyetine izah ve tevil üretemeyen Emevi beslemeleri, çareyi setr-i avret olsun diye hakkında fazilet hadisleri uydurmada bulurlar (İbn Asâkir, Tarîh, c. LIX, s. 89; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, c. VI, s. 208, No: 30706; Zehebî, Mîzânu'l-İtidâl (Thk. Ali el-Becâvî) Beyrut, c. II, s. 398).
Diller, sayfalar, satırlar
"Ebu Leheb öldü" diyorlar:
Ebu Leheb ölmedi, ya Muhammed;
Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!"
Arif Nihat'ın bu dizelerine, Emevî saltanatı sürüyor, diye eklemek gerekir belli ki?
Benzer Emevî siyaseti bugün yaşanmıyor mu?
Çeyrek asırdan beri İslam dünyasını kana bulayan ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nde eş başkanlık üstlendiğini ilan etmiş AKP'nin İslamcı demokratik kralı için de, "İkinci peygamber, Mehdi ve kendisine dokunmak ibadet olan kutsal insan" gibi yalanlar uydurulup yayılmadı mı? Bu uydurmalar, BOP ekseninde katledilen milyonlarca Müslümanın ve masum canların üstüne şal çekebilir mi?
Deccal fitnesine dönüşmüş Emevi siyasetinin devam edegelen mezalim ve karanlıklarını, ahir zamanda Ehl-i Beyt yolunun tevhidi ve Hz. Fatıma soylu velayet büyüklerinin basiretleri-nurları dağıtacak; hak ve adalet yerini bulacaktır. Hz. Peygamber'in Hz. Mehdi müjdesi böyle muştuluyor (Bkz. Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Hasan el-Askerî ve İmam Mehdi, İcmal Yay, İstanbul-2013, s. 517 vd.).
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019