Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2009'dan itibaren FETÖ'nün casusluk örgütü olduğunu bildiğini, bu konuyla ilgili önüne konulan bir dosyayı fırlatıp 'bunlar casus' diye bağırdığını iddia etti.
Özdağ'ın iddiasının kaynağının ne olduğunu bilmiyoruz.
Ancak bildiğimiz bir gerçek var ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha partisini kurma çalışmaları yaptığı, 2001'li yıllarda Prof. Dr. Haydar Baş tarafından, baş başa yedikleri bir yemek sırasında bizzat FETÖ konusunda uyarılmıştı.
Merhum Hocam Prof. Dr. Haydar Baş, birçok konuşmasında ve kaleme aldığı makalesinde bu konuyu ayrıntılarıyla anlatmıştı.
Dolayısıyla 2009 yılında Erdoğan'ın nasıl bir dosya konuldu bilmiyorum, ancak Fetullah Gülen cemaatinin (FETÖ) gelecekte ülkemizin başına bela olacağına dair hem Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hem de tüm Türkiye'ye en ciddi uyarıları Prof. Dr. Haydar Baş yapmıştır.
Bu uyarılara rağmen çoğu kesim 'beraber yürümeye' karar verince de Haydar Baş hoca, Bağımsız Türkiye Partisi kadrolarıyla birlikte FETÖ'yle yalınkılıç bir mücadeleye girişti.
Bu mücadelede çok büyük bedeller ödeyip, her türlü tehlikeyle yüzleştiği halde asla geri adım atmayan Haydar Baş Hoca sonunda –birileri hâlâ itiraf edemese de- haklı çıkmıştır.
ÖSYM'nin kâr etmesi ahlaki mi?
Kısa adı ÖSYM olan, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı'nın internet sitesinde yıllık ortalama 10 milyonun üzerinde adaya ulusal ölçekte sınav hizmeti sunduğu ifade ediliyor.
En temel görevi ülkede sınav hizmeti sunmak olan ÖSYM'nin, 2022 yılında ocak-haziran arası dönemde 1 milyar 31 milyon 415 bin TL gelir elde etmiş.
2022 Yılı Mali Durum ve Beklentiler Raporu'na göre ÖSYM'nin 2022'nin ilk yarısındaki toplam gideri ise yaklaşık 446 milyon TL olmuş.
Bu verilere göre ÖSYM bu yılın ilk 6 ayında toplam 585 milyon TL kâra geçmiş.
Peki, ÖSYM gibi bir kurumun kâr etmesi ahlaki mi?
Bence hiç ahlaki değil.
Zira üniversiteye giriş sınavlarından tutun da iş sağlığı ve güvenliği, dikey geçiş sınavı ve Adalet Bakanlığı sınavları gibi 15'ten fazla sayıda sınav yapan ÖSYM'nin kâr etmesi, olayın artık ticarete döküldüğünün göstergesi gibi geliyor bana.
Oysa ÖSYM ticaret yapmıyor ve sınava girenler de kesinlikle müşteri değil.
ÖSYM'nin hizmet verdikleri ya üniversite hayali kuran bir öğrenci yahut da yeni mezun olmuş ancak atanabilmek için önüne konulmuş bir barajı daha geçmeye çalışan sıradan kişiler...
Hal böyleyken bu yılın ilk 6 ayında giderlerini düştükten sonra ÖSYM'nin kasasında 585 milyon TL kalmış.
ÖSYM, Adalet Bakanlığı Sınavları için kademeli olarak 310 TL, 465 TL ve 620 TL alıyor.
Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı (ALES) giriş ücreti ise 185 TL.
ÖSYM Dikey Geçiş Sınavı (DGS) için 190 TL, KPSS için 130 TL, Tıpta Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı için 310 TL, üniversite giriş sınavı için 345 TL ücret alıyor.
Oysa ÖSYM tüm bu ücretlerin yarısından daha azı kadar bir ücretle, kâr amacı gütmeden verdiği hizmeti eksiksiz yerine getirebilirdi.
Ancak bu dediğimizin yapılabilmesi için vatandaşı, hatta öğrencileri müşteri gibi görmeyen, kapitalist olmayan bir siyasi anlayışın ülkeyi yönetmesi gerekiyor.
Bu da mevcut hükümette zor değil, imkansız…
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024