Erdoğan’ın dış politika anlayışı: ‘Kazan kazan’

Sayın Erdoğan'ın hemen her konudaki açıklamalarını dinleyince, 'her ülkenin böyle bir muhalefet liderine ihtiyacı vardır' diyorum.  

Çünkü eleştirileri ve vurguları dikkat çekici cümlelerden oluşuyor, söylemleri ise umut verici. Tam bir muhalefet lideri gibi!

Oysa Erdoğan, muhalefet lideri değil. Tam 21 yıldır ülkemizi yönetiyor ama bir türlü muhalefet lideri profilini bırakmıyor. 

Yanındaki ve ekranlardaki gazeteciler ve akademisyenlerde, 'Efendim, ülkeyi siz yönetiyorsunuz' hatırlatması yapmıyor.

Sayın Erdoğan daha geçen hafta şu 15 Temmuz'un finansörü ilan ettikleri Birleşik Arap Emirliklerinden dönerken dış politikadaki stratejisini açıkladı. 

Erdoğan; "Dış politikada dostlarımızın sayısını artırma, hasımlarımızın sayısını azaltma stratejimizi başarıyla uyguluyoruz. Buradaki çizgimiz gayet açıktır biz, diplomasiyi bir taraftan kaybettiği diğer tarafın kazandığı sıfır toplamlı bir oyun olarak görmüyoruz. 

'Bizim dış politika anlayışımız, 'Hep ben kazanayım, karşıdaki kaybetsin.' değildir. Biz 'kazan-kazan' anlayışı ile Atina'ya gideceğiz. Orada yeni dönemin ruhuna yakışır kararlar almak için hem ikili ilişkilerimizi hem Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini ele alacağız' dedi. Atina konusuna yarın bakalım.

21 yılda ne kazandık?

Soru bu; 21 yıllık iktidarın dış politikada tek bir başarısına örnek verebilir misiniz?

Örneğin ABD'ye geçmiş hükümetlerden daha çok sarıldılar. Kadim dost, müttefik, stratejik ortak ilan ettiler. 

O ABD, Karadeniz'de, Akdeniz'de, Ege'de, Irak'ta, Suriye'de, Libya'da, Kıbrıs'ta hep karşımızda oldu. 

ABD istedi diye PKK-PYD'ye, Irak'ın kuzeyinden militan naklini ülkemizden gerçekleştirdik.

Askerimizi esir aldı, SİHA'mızı düşürdü. Ekonomimize müdahale etti. Yargımıza müdahale etti. O alçakça mektubu, Sayın Erdoğan'a gönderdi. 

Sayın Erdoğan bizzat PKK-YPG-PYD-SDG gibi terör örgütlerini, 'ABD'nin beslediğini' ifade etti. 15 Temmuz'un planlayıcısı olduğunu bizzat AKP'li kurmaylar açıkladı.

Aynı ABD parası ödenen uçakları vermedi. Parasıyla da uçak vermedi. Aldıklarımızı kullanmamıza da izin vermedi. 

Her istediğini verdikleri ABD, Fethullah Gülen'i dahi vermedi!

Allah aşkına nerede bu kazan, kazan siyaseti.

Ya AB

Dün, 'Hıristiyan kulübü' dedikleri ve almayacaklarını çok iyi bildikleri halde, 'Türklerin kanını içmek için ant içen' Papa'nın heykeli altında AB'ye tam üyelik süreci için imza attılar. 

AB istedi diye NAS'a rağmen kanunlar çıkardılar. Sat, dediler. Özelleştir, dediler. Üretme, dediler üretmediler. Hülasa bir dediklerini iki etmediler. En son milyonlarca mülteciyi, sakın bize gönderme, dediler. Onu da kabul ettiler. 

Tabi bu 21 yıllık süreçte AB her fırsatta daha fazlasını istediği gibi her konuda da ülkemiz aleyhine açıklamalarda bulunup, kararlar aldılar. Ama Erdoğan hükümeti hala 'nihai hedefimiz AB' diyor.

Söyleyin baka, nerede bu kazan, kazan siyaseti.

Ya Suriye

Erdoğan'ın, 'kazan kazan' siyaseti ile Suriye'de 600'den fazla askerimizi kaybettik. 10 milyondan fazla mülteci ülkemize girdi. Demografik yapımız değişti. 

Bu mülteciler için 75 milyar dolardan fazla para harcadık. Suriye ile dost kalsaydık bu süreçte 75 milyar dolar kaybetmek yerine 100 milyar dolardan fazla ihracatımız olacaktı.

Diğer taraftan bu 'kazan kazan' siyaseti sonucu aynen Irak'taki gibi ülkemiz toprakları üzerinde hedefi olan bir terör devletçiği de, Suriye'de topraklarında kuruldu. 

Bir kazan kazanlarda var 

Mayıs seçimlerinden önce Sayın Erdoğan meydanlarda Suriye için 'bir gece ansızı gelebiliriz' derken ABD Başkanı Joe Biden'e; 'ABD, Fırat'ın doğusunu terk etmek durumundadır. Buradaki bütün terör örgütlerine destek veriyorsunuz. Ondan sonra da 'NATO'da beraberiz' diyorsunuz. Nasıl beraberiz?' derken 'F-16 kısıtlamasındaki Yunanistan şartı bizi bağlamaz' diyordu.

Sayın Erdoğan defalarca, 'Ya uçaklarımızı verecekler ya da parayı verecekler' dedi ama ne uçakları alabildi ne de paraları.

İktidar, 'hadi F-35'leri de, paramızı da vermediniz bari F-16 verin' mantığını ortaya koydu. Onu da vermediler.

Sonra savaş uçağı almak için Almanya'ya gitti. Basın toplantısında Alman gazetecinin Almanya, 'Türkiye'ye Savaş uçağı satar mı?' sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan: 'Biz sıradan bir ülke değiliz. NATO'nun en önde gelen ülkelerinden biriyiz. İlk 5'teyiz. Bize uçak satmazsanız sadece üreten siz değilsiniz. Başka yöntemleri çalışır, alırız."

Alabilir mi? Alamaz. Çünkü sıradan bir ülke değiliz, NATO üyesiyiz ve NATO üyesi bir ülke, üye olmayan bir başka ülkeden uçak alamaz. Ha aldı, diyelim. S-400'ler gibi parasını verip, hangara çeker.

Anlatmakla bitmez. Ortada 'kazan kazan' siyaseti gören var mı? Yok. 

Peki, 'Bizim dış politika anlayışımız, 'Hep ben kazanayım, karşıdaki kaybetsin.' Değildir' sözlerini alkışlayan var mı? Çok.

Erdoğan; "Dış politikada dostlarımızın sayısını artırma, hasımlarımızın sayısını azaltma stratejimizi başarıyla uyguluyoruz' diyor.

Peki, Eski Türkiye'nin mi daha çok dostu vardı yoksa Erdoğan'ın yönettiği Türkiye'nin mi?

Herkes tercihinin bedelini öder…