Güzel ülkemizin güçlü ve aydınlık geleceği için okullarımızı, eğitim sistemimizi, Öğretmenlerimizi, öğrencilerimizi çağlar ötesine taşıyacak donanım ve imkânlara kavuşmalarını sağlayacak yeni düşünceler ve yeni modeller oluşturmamız ve tartışmamız gerekmiyor mu?
Bu mübarek milletin çocuklarını yormadan, bıktırmadan, usandırmadan, mutlu ve memnun bir şekilde koşa koşa gittiği bir okul, bir eğitim mantığını oluşturmalıyız.
Hangi veliye, hangi öğretmene, hangi öğrenciye okullardaki sıkıntılar nelerdir diye sorsak maalesef bir dokunur bin ah işitiriz.
Tabi ki okullarda huzur çok önemli… Memnuniyet, başarı çok önemlidir. Ancak günümüzde okullarımızda okuyan özellikle lise öğrencilerimizde, velilerin de çok büyük bir memnuniyetsizlik, umutsuzluk, hayal kuramama, boş vermişlik ile karşı karşıyayız. Üniversite sınavlarına hazırlanan gençlerde de çok büyük kaygılar var.
Bu durum da hem sınıf ortamında hem de okul ortamında özellikle öğretmenleri ve okul idarelerini düzen ve disiplin açısından çok büyük sıkıntılara sokuyor.
Yetenekli, hakikaten hedefleri ve hayalleri olan çocuklar da bu ortamlardan olumsuz etkileniyor. Başarıları engelleniyor. Ülkemizin geleceği olan bütün çocuklarımızı kendi yararlarına, aileleri yararına, millet ve insanlık yararına kazanmalıyız.
Peki, velinin, öğretmenin, öğrencinin şikâyet ettiği, memnun kalmadığı okullarımızda ne yapılmalı?
Öncelikle okul öncesi ve temel eğitim bir çocuğun kişilik ve kimliğinin oluşmasında çok önemli. Bu kademede milli ve manevi kimlik oluşturacak eğitimler çocuklara verilmeli. Akademik konularla çocukları sıkboğaz etmemeliyiz. Temel eğitimin Amacı kesinlikle tamamen akademik başarı olmamalı.
Temel amacı: Anadolu'muzun örf ve adetlerine göre; toplumda saygıdeğer, Vatanını ve milletini seven, oturup kalkmasını bilen, toplum içinde konuşma becerisi edinmiş, anayasal haklarını bilen ve bu haklarını savunabilen bireyler yetiştirmek olmalı. Kısacası ahlaki eğitimin öncelik verildiği bir okul olmalı. Ayrıca bu temel eğitim, öğrencilerin yeteneklerini keşfetmesine de yardımcı olmalı.
Bu öğrenciler daha sonra yine evine en yakın liseye giderek temel eğitimin devamı ile birlikte temel akademik bilgilerini de alarak Temel Liseyi iki yılda tamamlamalı, diplomasını almalı ve devam etmek istemeyen çocuklar da zorunlu tutulmamalı. Böylece bu sistemde gerçekten akademik veya mesleki eğitim almak isteyen öğrenciler bulunacağından hem akademik başarıda hem de mesleki başarıda çok olumlu ilerlemeler olacaktır. Devam etmek istemeyen öğrenciler Temel Lise mezunu unvanıyla sanayide, tarımsal alanda veya küçük işletmelerde maaş ve sigorta garantisiyle belli kurslardan geçirilerek doğrudan ekonomiye katkı sağlatılabilir.
Eğer Üniversite okumak istiyorsa üniversiteye ve meslek alanlarına yönelik olarak yapılacak sınavlara girmeli başarırsa iki yıllık Temel Liseden sonra Yüksek Lise okuyabilir.
Mesele, çocuk doktor olmak istiyor ise yüksek lisede sağlık alanında bir yüksek liseye gider. On altı yaşlarındaki bir çocuğun doktorluk alanındaki temel eğitimi alması nerede? Günümüzde olduğu gibi bir iki yılda üniversiteyi kazanma hazırlığını da katarsak yirmi yaşlarında tıp fakültesine giden öğrenci nerede? Tıp doktorluğu her ne kadar matematik ve fen bilgisi gerektiriyor olsa da mutlaka belirli bir düzeyde psikomotor beceri de gerektiriyor.
Düşünün lütfen yirmi yaşına gelmiş ama hâlâ basit bir iğne bile yapabilecek bilgisi yok. Belki birkaç derste o bilgiyi edinebilir ancak teknik olarak 16 yaşından beri bu işin içinde olan birisiyle aynı psikomotor beceriye sahip olabileceğini düşünebilir miyiz?
Örnekleri arttırabiliriz; mühendislik, mimarlık gibi alanlarında da aynı durum geçerli. Takdir edeceğiniz üzere bu alanlarda matematik bilgisi kadar teknik resim becerisi de olmazsa olmaz. Peki, 20 yaşına kadar eli cetvel tutmamış birinden nasıl üst düzey mimar, mühendis olmasını bekleyebiliriz. Şimdi diyebilirsiniz ki, ama mevcut sistemde okuyup çok başarılı doktor, mühendis, mimar vs. var. Evet, çok doğru… Bu başarılı arkadaşlar öncelikle çok yetenekli, ancak bu yeteneklerini yirmili yaşlarda değil de on altılı yaşlarda sergileyebilselerdi durum çok daha farklı olmaz mıydı, ne dersiniz?
Şimdi liseyi dört yıl okumak istemeyen bir çocuğu zorla okulda tutmanın bir anlamı yok. Sırf zorunlu olduğu için gitmek zorunda kalan ve bu zorunluluktan ötürü hem ailesine hem de sınıf arkadaşlarına zorluk çıkaran çocukları kabiliyetlerine göre spor, sanat, mesleki küçük işletmelerde yönlendirilerek bu evlatlarımızda usta çırak hiyerarşisi için de mesleki eğitimine devam edebilirler. Böylece bu evlatlarımız da çalışarak ülke ekonomisine katkıda bulunurlar.
Bu vesile ile ülkedeki derslik ihtiyacı büyük oranda çözülür. Böylece hem zorunlu eğitime tabi olan temel lise öğrencileri hem de akademik başarıyı hedefleyen yüksek lise öğrencileri daha rahat ortamlarda ders görür.
Temel liseler temel eğitimi önceleyen amaçlarına riayet ederek görevlerini yaparlarsa toplumdaki suç oranları bile nispeten azalır.
Temel Lise eğitiminden sonra akademik kariyerine devam edecekler iyi bir öğretmen, mühendis, doktor, avukat, hâkim vs. olmadan önce iyi bir insan olmayı öğrenir.
Zaten eğitimin, öğretimin temel gayesi öncelikle iyi insan yetiştirmek değil mi?