IRMA?IN GETİRDİ?İ / Kevser DOYURUM
Soğuk bir sonbahar günüydü, arasıra yağmur atıştırıyordu. Serçeler pencerenin üst sol köşesindeki yuvalarına girip çıkıyor, o günkü rızıklarını bulmaya çalışıyorlardı. Alçaklara inmiş gri bulutlar, insana çöküntü hissi veriyordu. "Bulutları takan kim?" diye düşündü içinden. Ütü yapıyordu, ayrıca mukarrebun meleklerinin tesbihi diye öğrendiği sûbhanallahi ve bihamdiki kelimelerini tekrar ediyor, öte yandan radyo dinliyordu. Böyle bir kaç şeyi bir arada yapmak her zaman hoşuna giderdi. Hani, derler ya: "Eli kârda, gönlü yârda". Hayatımız kısa, bu yüzden 'onun içine sığdırabileceğimiz her güzel şeyi sığdırmaya çalışmalı' diye düşündü. Hemen aklına yazı defteri geldi. Ütüyü bıraktı, zikrini bırakmadı. Odasına geldi, kitapların arasından aradığını buldu ve yazmaya başladı.
Her seher vakti uyanan ve işrak vaktine doğru cıvıldaşan, evrendeki büyük zikre katılan kuşlar, tevekkülün en güzel örneğini veren Rabb'lerinden rızıklanan o kuşlar ne kadar bahtiyardır kimbilir. Şimdi siz bana şu karşı ki çam ağacının neler düşündüğünü, nelere üzülüp nelere sevindiğini söyleyebilir misiniz? Siz bir bitki veya bir hayvan kadar tevekkül sahibi, sabırlı ve yaşama sevinci dolu olabilir misiniz? Siz hiç ağlarken gülebildiniz mi? Tam kesmişken ümidi, yeniden yeni bir umutla doğabildiniz mi? Ümidinizi kesmeyin çünkü bu kolaydır. Siz zor olanı -yani ümidinizi diri tutmayı- seçin; çünkü belki dünya göründüğü gibi değildir. Mesela, yolda yürürken sağ tarafınızda gördüğünüz kestane ağacı rüzgarla salınıyor fakat belki de size selam veriyordur... Metro istasyonunda yerinizi verdiğiniz çocuklu hanım, belki sizin ölmüşlerinize bir fatiha üç ihlas gönderiyordur. Kim bilir? Mesela, yürürken yolda karşılaştığınız ak sakallı bir dede, sizin içinde bulunduğunuz çıkmazları yüzünüzde okuyor ve size hayır dua ediyordur. Gerçekten sayın okuyucu, böyle olmadığını kim söyleyebilir?
Görünenin ardındaki görünmeyeni, kaçımız sağlıklı bir biçimde okuyabiliyoruz? Biz dünyayı yalnız görebildiklerimizden ibaret basit bir şey mi zannediyoruz? Gizli olan birşeyler var ki hissediliyor; tam anlamıyla olmasa da. Bilinmeyenlere zikrullah ile ulaşacağız. Rabb'imizi hangi güzel ismi ile anarsak analım; ama analım!
Defterini kapattı. Ütü masasının başına döndü. Artık akşam oluyordu serçeler yuvalarına döndü. Bulutlar sakinleşti, rüzgar hafifledi, yağmur başladı. O hâlâ aynı zikrin peşindeydi: Sûbhanallahi ve bihamdiki!.
* * *
Size "huzurda kalalım" demiştim, ne kadar da zormuş.
Soğuk bir sonbahar günüydü, arasıra yağmur atıştırıyordu. Serçeler pencerenin üst sol köşesindeki yuvalarına girip çıkıyor, o günkü rızıklarını bulmaya çalışıyorlardı. Alçaklara inmiş gri bulutlar, insana çöküntü hissi veriyordu. "Bulutları takan kim?" diye düşündü içinden. Ütü yapıyordu, ayrıca mukarrebun meleklerinin tesbihi diye öğrendiği sûbhanallahi ve bihamdiki kelimelerini tekrar ediyor, öte yandan radyo dinliyordu. Böyle bir kaç şeyi bir arada yapmak her zaman hoşuna giderdi. Hani, derler ya: "Eli kârda, gönlü yârda". Hayatımız kısa, bu yüzden 'onun içine sığdırabileceğimiz her güzel şeyi sığdırmaya çalışmalı' diye düşündü. Hemen aklına yazı defteri geldi. Ütüyü bıraktı, zikrini bırakmadı. Odasına geldi, kitapların arasından aradığını buldu ve yazmaya başladı.
Her seher vakti uyanan ve işrak vaktine doğru cıvıldaşan, evrendeki büyük zikre katılan kuşlar, tevekkülün en güzel örneğini veren Rabb'lerinden rızıklanan o kuşlar ne kadar bahtiyardır kimbilir. Şimdi siz bana şu karşı ki çam ağacının neler düşündüğünü, nelere üzülüp nelere sevindiğini söyleyebilir misiniz? Siz bir bitki veya bir hayvan kadar tevekkül sahibi, sabırlı ve yaşama sevinci dolu olabilir misiniz? Siz hiç ağlarken gülebildiniz mi? Tam kesmişken ümidi, yeniden yeni bir umutla doğabildiniz mi? Ümidinizi kesmeyin çünkü bu kolaydır. Siz zor olanı -yani ümidinizi diri tutmayı- seçin; çünkü belki dünya göründüğü gibi değildir. Mesela, yolda yürürken sağ tarafınızda gördüğünüz kestane ağacı rüzgarla salınıyor fakat belki de size selam veriyordur... Metro istasyonunda yerinizi verdiğiniz çocuklu hanım, belki sizin ölmüşlerinize bir fatiha üç ihlas gönderiyordur. Kim bilir? Mesela, yürürken yolda karşılaştığınız ak sakallı bir dede, sizin içinde bulunduğunuz çıkmazları yüzünüzde okuyor ve size hayır dua ediyordur. Gerçekten sayın okuyucu, böyle olmadığını kim söyleyebilir?
Görünenin ardındaki görünmeyeni, kaçımız sağlıklı bir biçimde okuyabiliyoruz? Biz dünyayı yalnız görebildiklerimizden ibaret basit bir şey mi zannediyoruz? Gizli olan birşeyler var ki hissediliyor; tam anlamıyla olmasa da. Bilinmeyenlere zikrullah ile ulaşacağız. Rabb'imizi hangi güzel ismi ile anarsak analım; ama analım!
Defterini kapattı. Ütü masasının başına döndü. Artık akşam oluyordu serçeler yuvalarına döndü. Bulutlar sakinleşti, rüzgar hafifledi, yağmur başladı. O hâlâ aynı zikrin peşindeydi: Sûbhanallahi ve bihamdiki!.
* * *
Size "huzurda kalalım" demiştim, ne kadar da zormuş.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.